Yolsuzluk ve Mali Suçlar kitabının ilk baskısı 2006, ikinci baskısı 2007 yılında yapıldı. Geçen bu süreç içinde mali suçlarla ilgili yeni yaklaşım ve analizler ortaya çıktı. Bu bağlamda eklemeler ve yorumlar için yeni bir baskının yapılması kaçınılmaz oldu.
Yolsuzluk ve mali suçlar geçmiş dönemlerde olduğu gibi yeni bir yüzyılda da ülkeler ve toplumlar için önemli bir problem olmaya devam etmektedir. Çünkü insanlar, toplumlar ve şirketlerin birikimleri hala haksız bir şekilde el değiştirmektedir.
Yolsuzluğun, ekonomik krizleri; ekonomik krizlerin yoksulluğu; yoksulluğun suçu tetiklediği bilinmektedir. Bu sarmal bireyleri, aileleri ve toplumları mutsuzluğa itmektedir.
Yolsuzluk, sosyal sistemlerin bozulduğu çöküş ve gerileme dönemleri ile, çıkış ve yükselme dönemlerinin başında ve bir ekonomik sistemden diğerine geçişte kendini daha çok hissettirir. Çöküş ve gerileme döneminde, sistemin işleyişi, kurumların fonksiyonlarını yitirmesi ve değer yargılarındaki bozulma yolsuzluğa zemin hazırlar. Çıkış ve yükselme dönemlerinde ise, değişime uygun kurumlaşmanın ve anlayışın geç ortaya çıkması ve yerleşmesi yolsuzluğun artmasına neden olmaktadır.
Küreselleşmenin açıklarını ve olanaklarını istismar eden organize suç örgütleri çeşitlenmekte ve uluslararası ağlarını genişletmektedirler. Uyuşturucu madde trafiği, karapara aklama, stratejik madde, konvansiyonel ve nükleer silah kaçakçılığı, insan kaçakçılığı gibi alanlarda yoğunlaşan uluslararası suç örgütlerinin yıllık işlem hacmi 1 trilyon dolara yaklaşmıştır. Sadece fuhuş sektörü 7 milyar dolardır. Soğuk savaş sonrası yaşanan organize suç patlamasının bir başka yönü de yolsuzluklardır. Ekonomi ve gelir açısından zayıf ülkelerin iktisadi faaliyetlerini suça dayalı ekonomi üzerine kurma eğilimleri ve tercihleri ile devlet-siyaset-organize suç örgütleri arasında karşılıklı bağımlılıklar, yolsuzluk ekonomisini doğurmuştur.
Organize suç örgütleri gelir getirici her türlü suçu işlemektedirler. Bazıları belli alanlarda yoğunlaşırken, bazıları aynı zamanda birçok alanda birden faaliyet göstermektedirler. Bazen de gelir getirici ana suçu işlemek için kamu görevlilerine rüşvet verilmesi, şantaj, tehdit, evrakta sahtekarlık, kimlik hırsızlığı, siber suçlar gibi suçlar birlikte işlenmektedir.
Organize suç örgütleri tarafından yaygın olarak işlenen suçların bazıları, uyuşturucu ve silah ticareti, insan ticareti, göçmen kaçakçılığı, fidye için adam kaçırma, organ ticareti, çek-senet tahsilatı, hırsızlık -özellikle lüks araç hırsızlığı-, çalıntı mal ticareti, sahtecilik ve dolandırıcılık, rüşvet ve diğer yolsuzluk suçları, hileli iflas, fikri mülkiyet haklarının ihlali -özellikle korsan yayın-, kalpazanlık, haraç, şantaj, tefecilik, bilişim suçları, ihaleye fesat karıştırma, kredi kartı veya internet dolandırıcılığı, bankacılık suçları, kimlik hırsızlığı, karapara aklama, akaryakıt kaçakçılığı gibi suçlardır.
Türkiye deki örgütlü suç gruplarının başlıca faaliyet alanlarına bakıldığında yasa dışı ve yasal olmak üzere ikiye ayrıldığı görülmektedir. Yasadışı faaliyetleri; uyuşturucu kaçakçılığı başta olmak üzere her tür kaçakçılık, haraç, cinayet, kumar gibi alanları kapsamaktadır. Yasal faaliyetleri ise kara paralarını aklayabilmek ve yapılan kanunsuz işleri gizlemek amacıyla yapılan inşaat, toptan gıda, tekstil, lokanta, atık mal, taşımacılık, turizm, eğlence, otomobil, patent ve marka sahteciliği, petrol nakliyatı ve ticareti, emlak, döviz alım-satımı, talih oyunları, temizlik ve sosyal güvenlik sektörlerini kapsamaktadır.
Dünya Bankası tarafından hazırlanan Yatırım Fırsatı isimli rapora göre; Türkiye de iş yapmayı güçleştiren etkenlerin en önemlileri mafya ve organize suçlardır. Firmaların yüzde 18 i her yıl mafya gruplarına güvenlik ücreti olarak bütçelerinden belirli bir parayı ödemek zorunda kaldılar. Bu miktar ankete katılan şirketlerin cirolarının binde dördünü ifade etmektedir.
Türkiye 2001 yılında önemli bir ekonomik kriz yaşadı. Bu ekonomik krizinin nedenlerinden birisi, kamu bankalarının görev zararları idi. Siyasilerin direktifleri ile Ziraat, Halk ve Emlak bankaları gibi büyük devlet bankalarından parti yandaşlarına, yolsuz kişilere ve medya patronlarına geri dönmeyen krediler açılmıştı. Bu durumda aktif riski yükselen ve 2000 yılı sonunda 22. 1 milyar dolar görev zararları hazineden tahvil aktarılarak kapatılan bu rakama faizler eklendiğinde 2003 yılı sonunda 70 milyar doları buldu. Hazine tarafından karşılanamayan söz konusu kamu bankaları, Türkiye nin önce ödeme sistemini kilitleyerek krizin pimini çeken en önemli aktörlerden birisi olmuştu.
2001 ekonomik krizinde yolsuzluk nedeniyle 22 banka Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu na devredildi. Bu bankaların devlete maliyeti 90 milyarın üzerindedir. 2001 yılında 60 milyar dolara ulaşan bankacılık yolsuzlukları yüzünden Türkiye nin kredi notunun dibe inmiş, ekonomik ve sosyal dengeler yerle bir olmuştu.
Bir bankayı soymanın en kolay yolu o bankaya sahip olmak mıdır? Kasım 2000 ve Şubat 2001 ekonomik ve mali krizlerine neden olan bankaların içi çeşitli yol ve yöntemlerle boşaltılmıştı. En sık başvurulan yöntemlerin başında back to back geliyordu. sen bana ver, ben de sana vereyim biçiminde özetlenen bu yöntem şöyle işliyordu: Kendi şirketlerine sınırlı miktarda kredi verebilen banka sahipleri, bir başka bankadan kredi alıyor, buna karşılık kendi bankasından aynı miktarda krediyi diğer banka sahiplerinin şirketlerine veriyorlardı. Böylece yasak deliniyor, her iki taraf da istediği paraya kavuşmuş oluyordu. Hortumcular ise, hayali şirketlerle verdikleri krediyi daha sonra özel hesaplara aktarmaktaydılar. Operasyonlar gösterdi ki, Türkiye de back to back yöntemi uygulamayan banka ya da grup yoktu ve bütün işlemler organize bir şekilde yapılmıştı. Yapılan işlem, banka müdürü, banka sahibi, hukukçu vb. ile organize idi.
Kirli siyasetin ve bürokrasinin koruması altında yolsuzluk ekonomisinden hayat bulanlar, toplum içinde kabul görmek için değişik sivil toplum örgütleri ve Tapınak Şövalyeleri içinde de yapılanmaya gittiler. Giderek yerleştikleri örgütlerin içinde söz sahibi oldular ve gündemi onlar tayin ettiler. Halk onların tayin ettiği gündem çerçevesinde düşünmek, değerlendirmek zorunda kaldı. Önemliyi önemsiz, önemsizi önemli gösterdiler; zaten bu tekel de onların elindeydi. Türkiye nin soyulmasında, organize suçun tepesinde bulunanlar ile bunlara göz yumanlar arasında bazı ilginç bağlantılar olduğu görülüyor. Bu bağlantıları şimdi açıklayamam ama herkes bu bağlantının nasıl olduğunu biliyor . -Tantan, 2002-. Ülkemizde İçişleri Bakanlığı yapmış bir siyaset adamının açıklayamadığı kişi, kurum veya oluşum nasıl bir yapılanmadır acaba?
Toplumsal hastalık haline dönüşen çıkarcılık, toplumun ahlak yapısını, tarih bilincini ve geleceğe olan ümitlerini kırmaktadır. Yolsuzlukla mücadele ile ilgili uluslararası sözleşmelerin ilk maddelerinde ahlakı geliştirmek ve toplumsal bilinci sağlamak yer almaktadır. Kitabın bu iki öğretinin topluma yansıması ve yerleşmesine katkıda bulunması ilk dileğimizdir.
Yolsuzluk ve Mali Suçlar kitabının ilk baskısı 2006, ikinci baskısı 2007 yılında yapıldı. Geçen bu süreç içinde mali suçlarla ilgili yeni yaklaşım ve analizler ortaya çıktı. Bu bağlamda eklemeler ve yorumlar için yeni bir baskının yapılması kaçınılmaz oldu.
Yolsuzluk ve mali suçlar geçmiş dönemlerde olduğu gibi yeni bir yüzyılda da ülkeler ve toplumlar için önemli bir problem olmaya devam etmektedir. Çünkü insanlar, toplumlar ve şirketlerin birikimleri hala haksız bir şekilde el değiştirmektedir.
Yolsuzluğun, ekonomik krizleri; ekonomik krizlerin yoksulluğu; yoksulluğun suçu tetiklediği bilinmektedir. Bu sarmal bireyleri, aileleri ve toplumları mutsuzluğa itmektedir.
Yolsuzluk, sosyal sistemlerin bozulduğu çöküş ve gerileme dönemleri ile, çıkış ve yükselme dönemlerinin başında ve bir ekonomik sistemden diğerine geçişte kendini daha çok hissettirir. Çöküş ve gerileme döneminde, sistemin işleyişi, kurumların fonksiyonlarını yitirmesi ve değer yargılarındaki bozulma yolsuzluğa zemin hazırlar. Çıkış ve yükselme dönemlerinde ise, değişime uygun kurumlaşmanın ve anlayışın geç ortaya çıkması ve yerleşmesi yolsuzluğun artmasına neden olmaktadır.
Küreselleşmenin açıklarını ve olanaklarını istismar eden organize suç örgütleri çeşitlenmekte ve uluslararası ağlarını genişletmektedirler. Uyuşturucu madde trafiği, karapara aklama, stratejik madde, konvansiyonel ve nükleer silah kaçakçılığı, insan kaçakçılığı gibi alanlarda yoğunlaşan uluslararası suç örgütlerinin yıllık işlem hacmi 1 trilyon dolara yaklaşmıştır. Sadece fuhuş sektörü 7 milyar dolardır. Soğuk savaş sonrası yaşanan organize suç patlamasının bir başka yönü de yolsuzluklardır. Ekonomi ve gelir açısından zayıf ülkelerin iktisadi faaliyetlerini suça dayalı ekonomi üzerine kurma eğilimleri ve tercihleri ile devlet-siyaset-organize suç örgütleri arasında karşılıklı bağımlılıklar, yolsuzluk ekonomisini doğurmuştur.
Organize suç örgütleri gelir getirici her türlü suçu işlemektedirler. Bazıları belli alanlarda yoğunlaşırken, bazıları aynı zamanda birçok alanda birden faaliyet göstermektedirler. Bazen de gelir getirici ana suçu işlemek için kamu görevlilerine rüşvet verilmesi, şantaj, tehdit, evrakta sahtekarlık, kimlik hırsızlığı, siber suçlar gibi suçlar birlikte işlenmektedir.
Organize suç örgütleri tarafından yaygın olarak işlenen suçların bazıları, uyuşturucu ve silah ticareti, insan ticareti, göçmen kaçakçılığı, fidye için adam kaçırma, organ ticareti, çek-senet tahsilatı, hırsızlık -özellikle lüks araç hırsızlığı-, çalıntı mal ticareti, sahtecilik ve dolandırıcılık, rüşvet ve diğer yolsuzluk suçları, hileli iflas, fikri mülkiyet haklarının ihlali -özellikle korsan yayın-, kalpazanlık, haraç, şantaj, tefecilik, bilişim suçları, ihaleye fesat karıştırma, kredi kartı veya internet dolandırıcılığı, bankacılık suçları, kimlik hırsızlığı, karapara aklama, akaryakıt kaçakçılığı gibi suçlardır.
Türkiye deki örgütlü suç gruplarının başlıca faaliyet alanlarına bakıldığında yasa dışı ve yasal olmak üzere ikiye ayrıldığı görülmektedir. Yasadışı faaliyetleri; uyuşturucu kaçakçılığı başta olmak üzere her tür kaçakçılık, haraç, cinayet, kumar gibi alanları kapsamaktadır. Yasal faaliyetleri ise kara paralarını aklayabilmek ve yapılan kanunsuz işleri gizlemek amacıyla yapılan inşaat, toptan gıda, tekstil, lokanta, atık mal, taşımacılık, turizm, eğlence, otomobil, patent ve marka sahteciliği, petrol nakliyatı ve ticareti, emlak, döviz alım-satımı, talih oyunları, temizlik ve sosyal güvenlik sektörlerini kapsamaktadır.
Dünya Bankası tarafından hazırlanan Yatırım Fırsatı isimli rapora göre; Türkiye de iş yapmayı güçleştiren etkenlerin en önemlileri mafya ve organize suçlardır. Firmaların yüzde 18 i her yıl mafya gruplarına güvenlik ücreti olarak bütçelerinden belirli bir parayı ödemek zorunda kaldılar. Bu miktar ankete katılan şirketlerin cirolarının binde dördünü ifade etmektedir.
Türkiye 2001 yılında önemli bir ekonomik kriz yaşadı. Bu ekonomik krizinin nedenlerinden birisi, kamu bankalarının görev zararları idi. Siyasilerin direktifleri ile Ziraat, Halk ve Emlak bankaları gibi büyük devlet bankalarından parti yandaşlarına, yolsuz kişilere ve medya patronlarına geri dönmeyen krediler açılmıştı. Bu durumda aktif riski yükselen ve 2000 yılı sonunda 22. 1 milyar dolar görev zararları hazineden tahvil aktarılarak kapatılan bu rakama faizler eklendiğinde 2003 yılı sonunda 70 milyar doları buldu. Hazine tarafından karşılanamayan söz konusu kamu bankaları, Türkiye nin önce ödeme sistemini kilitleyerek krizin pimini çeken en önemli aktörlerden birisi olmuştu.
2001 ekonomik krizinde yolsuzluk nedeniyle 22 banka Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu na devredildi. Bu bankaların devlete maliyeti 90 milyarın üzerindedir. 2001 yılında 60 milyar dolara ulaşan bankacılık yolsuzlukları yüzünden Türkiye nin kredi notunun dibe inmiş, ekonomik ve sosyal dengeler yerle bir olmuştu.
Bir bankayı soymanın en kolay yolu o bankaya sahip olmak mıdır? Kasım 2000 ve Şubat 2001 ekonomik ve mali krizlerine neden olan bankaların içi çeşitli yol ve yöntemlerle boşaltılmıştı. En sık başvurulan yöntemlerin başında back to back geliyordu. sen bana ver, ben de sana vereyim biçiminde özetlenen bu yöntem şöyle işliyordu: Kendi şirketlerine sınırlı miktarda kredi verebilen banka sahipleri, bir başka bankadan kredi alıyor, buna karşılık kendi bankasından aynı miktarda krediyi diğer banka sahiplerinin şirketlerine veriyorlardı. Böylece yasak deliniyor, her iki taraf da istediği paraya kavuşmuş oluyordu. Hortumcular ise, hayali şirketlerle verdikleri krediyi daha sonra özel hesaplara aktarmaktaydılar. Operasyonlar gösterdi ki, Türkiye de back to back yöntemi uygulamayan banka ya da grup yoktu ve bütün işlemler organize bir şekilde yapılmıştı. Yapılan işlem, banka müdürü, banka sahibi, hukukçu vb. ile organize idi.
Kirli siyasetin ve bürokrasinin koruması altında yolsuzluk ekonomisinden hayat bulanlar, toplum içinde kabul görmek için değişik sivil toplum örgütleri ve Tapınak Şövalyeleri içinde de yapılanmaya gittiler. Giderek yerleştikleri örgütlerin içinde söz sahibi oldular ve gündemi onlar tayin ettiler. Halk onların tayin ettiği gündem çerçevesinde düşünmek, değerlendirmek zorunda kaldı. Önemliyi önemsiz, önemsizi önemli gösterdiler; zaten bu tekel de onların elindeydi. Türkiye nin soyulmasında, organize suçun tepesinde bulunanlar ile bunlara göz yumanlar arasında bazı ilginç bağlantılar olduğu görülüyor. Bu bağlantıları şimdi açıklayamam ama herkes bu bağlantının nasıl olduğunu biliyor . -Tantan, 2002-. Ülkemizde İçişleri Bakanlığı yapmış bir siyaset adamının açıklayamadığı kişi, kurum veya oluşum nasıl bir yapılanmadır acaba?
Toplumsal hastalık haline dönüşen çıkarcılık, toplumun ahlak yapısını, tarih bilincini ve geleceğe olan ümitlerini kırmaktadır. Yolsuzlukla mücadele ile ilgili uluslararası sözleşmelerin ilk maddelerinde ahlakı geliştirmek ve toplumsal bilinci sağlamak yer almaktadır. Kitabın bu iki öğretinin topluma yansıması ve yerleşmesine katkıda bulunması ilk dileğimizdir.
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 31,50 | 31,50 |