“Aklında ne var Hagrin?”
“Bir ağaç.”
“Sözünü ettiğin bu ağaç nasıl bir ağaç?”
“Sözü edilemeyecek bir ağaç Moy. Dinle, yaklaştığımızı duyuyor musun?”
“Şimdi kulağıma bir şey çalındı ama sen söyleyince oldu, gerçek mi
bilemem.”
“Gerçek olmasa ne çıkar? Yokyerde gerçekten başka her şey var.”
İlk romanı Ahraz’la okurların beğenisini kazanan Deniz Gezgin YerKuşAğı’nda hayvanların, doğanın, taşın, toprağın dilinden konuşuyor. Moy isimli bir kız çocuğu, insanın yaraladığı bir kuş Şuri, hayvan mı bitki mi insan mı belli olmayan bir yaratık Hagrin ve munçak türü bir geyiğin birbirlerini bulmalarını, birbirlerine tutunmalarını anlatıyor. Daha sonra tuzla tenlerindeki beşerden arınan bu varlıklar yer kavgasından uzak, kendilerince yaşamak için bilinmeyen bir diyara, ancak ve ancak farklı olanların geçebileceği bir eşiğe, yani yokyere doğru zorlu bir yolculuğa çıkıyorlar.
Deniz Gezgin, tıpkı rüzgârın ağaca dolanıp yapraklarından ses alması gibi, kendine has üslubuyla canlı ve cansızın sesini duyurmayı deniyor bu kısa ama çetin romanında. Biz insanları yeniden alçakgönüllü olmaya, körelmiş hislerimizi uyandırmaya, en önemlisi de, dilin gürültüsüne kapılmayı bırakıp tekrar diğer canlılar arasındaki yerimizi almaya çağırıyor.
“Aklında ne var Hagrin?”
“Bir ağaç.”
“Sözünü ettiğin bu ağaç nasıl bir ağaç?”
“Sözü edilemeyecek bir ağaç Moy. Dinle, yaklaştığımızı duyuyor musun?”
“Şimdi kulağıma bir şey çalındı ama sen söyleyince oldu, gerçek mi
bilemem.”
“Gerçek olmasa ne çıkar? Yokyerde gerçekten başka her şey var.”
İlk romanı Ahraz’la okurların beğenisini kazanan Deniz Gezgin YerKuşAğı’nda hayvanların, doğanın, taşın, toprağın dilinden konuşuyor. Moy isimli bir kız çocuğu, insanın yaraladığı bir kuş Şuri, hayvan mı bitki mi insan mı belli olmayan bir yaratık Hagrin ve munçak türü bir geyiğin birbirlerini bulmalarını, birbirlerine tutunmalarını anlatıyor. Daha sonra tuzla tenlerindeki beşerden arınan bu varlıklar yer kavgasından uzak, kendilerince yaşamak için bilinmeyen bir diyara, ancak ve ancak farklı olanların geçebileceği bir eşiğe, yani yokyere doğru zorlu bir yolculuğa çıkıyorlar.
Deniz Gezgin, tıpkı rüzgârın ağaca dolanıp yapraklarından ses alması gibi, kendine has üslubuyla canlı ve cansızın sesini duyurmayı deniyor bu kısa ama çetin romanında. Biz insanları yeniden alçakgönüllü olmaya, körelmiş hislerimizi uyandırmaya, en önemlisi de, dilin gürültüsüne kapılmayı bırakıp tekrar diğer canlılar arasındaki yerimizi almaya çağırıyor.