Muhayyelât’ı ile tanıdığımız ve edebiyat tarihimizde ayrıcalıklı bir yere koyduğumuz Aziz Efendi’nin şaşırtıcı bir hayat hikâyesi vardır: XVIII. yüzyıl Girit’inde doğar, İstanbul’a gelip Divan-ı Humâyun’da kendine seçkin bir yer bulur, Osmanlı sefiri olarak gittiği Berlin’de sessiz sedâsız vefat eder. Hayatı hakkındaki ayrıntılar bilinmez, ama o yüzyıl içerisinde bu denli farklı coğrafyaları bir ömre sığdırmak mutlaka sıra dışı tecrübeleri ve olağanüstü düşünceleri netice vermiş olmalıdır. Muhayyelât’ı ve Vâridât’ı bunun bir göstergesidir.Aziz Efendi devlet adamlığı ve edebiyatçılığıyla birlikte bir sûfîdir: Hakikati bulma isteğine kendini kaptırmış, detaylarını anlatmasa da bu uğurda çeşitli yollara bağlanmış ve döneminin tasavvuf kültürünü yakından tanımış, sonrasında kalbine gelenleri dile dökebilmiş bir sûfî. Mânevî yolculuğu esnasında gördüğü hakikatleri, çözdüğü meseleleri, anladığı incelikleri hiç sakınmaksızın yazmıştır Aziz Efendi ve eserine Vâridât adını vermiştir.Arınmış bir kalpten kaynaklanan her sözün insana hakikatin bir yönünü aydınlatacağı, nefsin bir başına ilhâm ile hezeyânın arasını ayıramayacağı, mâsivâyı terkin ne anlama geldiği, Allah sevgisinin mahiyeti, Hakk’ı bilenleri bilmenin insan açısından hayatî önemi, rüyaların insana verdikleri, bu dünyada yapılanların ahirette nasıl şekilleneceği ve daha pek çok konu Vâridât’ta işlenir. İnsana insanla varmayı ve hakikati yine hakikatle bulmayı benimseyen bir sûfî olarak Aziz Efendi dile getirdikleriyle benzer tasavvufî metinler içerisinden sıyrılır, pek rastlanmayacak satırlarla okuyucusunu karşılar. Tecellîyi kesintiye uğratmamak için yazmıştır Aziz Efendi ve artık muhatap onun sözleri arasında kendine düşecek hissenin peşindedir. Öyle ya, kimin neyi nerede bulacağı bilinmez...
Muhayyelât’ı ile tanıdığımız ve edebiyat tarihimizde ayrıcalıklı bir yere koyduğumuz Aziz Efendi’nin şaşırtıcı bir hayat hikâyesi vardır: XVIII. yüzyıl Girit’inde doğar, İstanbul’a gelip Divan-ı Humâyun’da kendine seçkin bir yer bulur, Osmanlı sefiri olarak gittiği Berlin’de sessiz sedâsız vefat eder. Hayatı hakkındaki ayrıntılar bilinmez, ama o yüzyıl içerisinde bu denli farklı coğrafyaları bir ömre sığdırmak mutlaka sıra dışı tecrübeleri ve olağanüstü düşünceleri netice vermiş olmalıdır. Muhayyelât’ı ve Vâridât’ı bunun bir göstergesidir.Aziz Efendi devlet adamlığı ve edebiyatçılığıyla birlikte bir sûfîdir: Hakikati bulma isteğine kendini kaptırmış, detaylarını anlatmasa da bu uğurda çeşitli yollara bağlanmış ve döneminin tasavvuf kültürünü yakından tanımış, sonrasında kalbine gelenleri dile dökebilmiş bir sûfî. Mânevî yolculuğu esnasında gördüğü hakikatleri, çözdüğü meseleleri, anladığı incelikleri hiç sakınmaksızın yazmıştır Aziz Efendi ve eserine Vâridât adını vermiştir.Arınmış bir kalpten kaynaklanan her sözün insana hakikatin bir yönünü aydınlatacağı, nefsin bir başına ilhâm ile hezeyânın arasını ayıramayacağı, mâsivâyı terkin ne anlama geldiği, Allah sevgisinin mahiyeti, Hakk’ı bilenleri bilmenin insan açısından hayatî önemi, rüyaların insana verdikleri, bu dünyada yapılanların ahirette nasıl şekilleneceği ve daha pek çok konu Vâridât’ta işlenir. İnsana insanla varmayı ve hakikati yine hakikatle bulmayı benimseyen bir sûfî olarak Aziz Efendi dile getirdikleriyle benzer tasavvufî metinler içerisinden sıyrılır, pek rastlanmayacak satırlarla okuyucusunu karşılar. Tecellîyi kesintiye uğratmamak için yazmıştır Aziz Efendi ve artık muhatap onun sözleri arasında kendine düşecek hissenin peşindedir. Öyle ya, kimin neyi nerede bulacağı bilinmez...
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 16,25 | 16,25 |