Uzza
İlk kitabı Lât'ta olduğu gibi Uzzâ'da da kimlik yıkımına devam ediyor H. Demir. Ben'in dehlizlerinde dolaşıp
dilin katmanlarında yeni odalar inşa ederken, eskiden yapılmış olanları İbrahim'in baltası gibi kullandığı kelimeleriyle yıkıyor.
Putlar devrilmeye, ben'ler yok edilmeye, âdemler adem olmaya mahkûm oluyor:
“Hiçliğe hiçlikle bağlanıyorum çünkü babam olmadığı gibi annem de yok benim…”
Rutin ölümle son bulur, eğer ölüm sadece bir defa oluyorsa…
"Bu tahta parçası mı beni burada tutan yoksa tüm içtenliğimle burada kalma isteğim mi... Kendinde dur diyecek gücü geçilmezliğinden ziyade tarihin tüm devirlerinde burada ve hâlâ ayakta olabilmesinden alan, yorgun ve tüm o tarihin yaşını gövdesinde taşıyan, canlı bir ağaç gibi geçen her zamanı kendine bir dövmeolarak işleyen bu heybetli kapı mı beni burada tutan... Oysa rüzgârdan açılmaması için onu ben tutuyorumayakta...
Bağlandığı bir ucunu artık kaybetmiş ve kökü bağlı olsa da denizin her kabarışında ait olduğu yerden savrulmamak için bağlı olduğu o tek köküne sıkı sıkıya sarılan bu Cehennem sınırı mı beni burada tutan... Yoksa gerçekten kovulmamak için canla başla uğraştığım bu yerin cazibesi mi... Adam mı yoksa..."
"Bu tahta parçası mı beni burada tutan yoksa tüm içtenliğimle burada kalma isteğim mi... Yedi kat göğünve yedi kat yerin varlığını ona her bakmamda hatırıma getiren yedi basamağı ve gövdesindeki yedi kilidi mibeni korkutan... Ellerimdeki toprağı ona her değişimde içine alan ve bunun bir işareti olarak üzerinde filizlenip onu daha da aşılmaz duruma getiren yeni dallar mı yoksa...
Rüzgârın bile yanından geçerken ona çarpmamak uğruna yön değiştirmesi, tüm doğaya hükmedebilecek kudreti kendinde bulabilmesi mi korktuğum... Bu yüksek duvar, bu ışığın kaynağını sanki kendi parçalarından doğan alevin oluşturduğunu hissetmemi sağlayan, cehennemin kızıllığını burada beyaza dönüştüren ve her ne kadar yolu gösterse de beni asla geçemezsin diyen bu kapı mı beni burada tutan... Yoksa gerçekten kovulmamak için canla başla uğraştığım bu yerin cazibesi mi... E. mi yoksa..."
Uzza
İlk kitabı Lât'ta olduğu gibi Uzzâ'da da kimlik yıkımına devam ediyor H. Demir. Ben'in dehlizlerinde dolaşıp
dilin katmanlarında yeni odalar inşa ederken, eskiden yapılmış olanları İbrahim'in baltası gibi kullandığı kelimeleriyle yıkıyor.
Putlar devrilmeye, ben'ler yok edilmeye, âdemler adem olmaya mahkûm oluyor:
“Hiçliğe hiçlikle bağlanıyorum çünkü babam olmadığı gibi annem de yok benim…”
Rutin ölümle son bulur, eğer ölüm sadece bir defa oluyorsa…
"Bu tahta parçası mı beni burada tutan yoksa tüm içtenliğimle burada kalma isteğim mi... Kendinde dur diyecek gücü geçilmezliğinden ziyade tarihin tüm devirlerinde burada ve hâlâ ayakta olabilmesinden alan, yorgun ve tüm o tarihin yaşını gövdesinde taşıyan, canlı bir ağaç gibi geçen her zamanı kendine bir dövmeolarak işleyen bu heybetli kapı mı beni burada tutan... Oysa rüzgârdan açılmaması için onu ben tutuyorumayakta...
Bağlandığı bir ucunu artık kaybetmiş ve kökü bağlı olsa da denizin her kabarışında ait olduğu yerden savrulmamak için bağlı olduğu o tek köküne sıkı sıkıya sarılan bu Cehennem sınırı mı beni burada tutan... Yoksa gerçekten kovulmamak için canla başla uğraştığım bu yerin cazibesi mi... Adam mı yoksa..."
"Bu tahta parçası mı beni burada tutan yoksa tüm içtenliğimle burada kalma isteğim mi... Yedi kat göğünve yedi kat yerin varlığını ona her bakmamda hatırıma getiren yedi basamağı ve gövdesindeki yedi kilidi mibeni korkutan... Ellerimdeki toprağı ona her değişimde içine alan ve bunun bir işareti olarak üzerinde filizlenip onu daha da aşılmaz duruma getiren yeni dallar mı yoksa...
Rüzgârın bile yanından geçerken ona çarpmamak uğruna yön değiştirmesi, tüm doğaya hükmedebilecek kudreti kendinde bulabilmesi mi korktuğum... Bu yüksek duvar, bu ışığın kaynağını sanki kendi parçalarından doğan alevin oluşturduğunu hissetmemi sağlayan, cehennemin kızıllığını burada beyaza dönüştüren ve her ne kadar yolu gösterse de beni asla geçemezsin diyen bu kapı mı beni burada tutan... Yoksa gerçekten kovulmamak için canla başla uğraştığım bu yerin cazibesi mi... E. mi yoksa..."