Türkçe ve Felsefe Terimleri

Stok Kodu:
9786257880251
Boyut:
13.5x21
Sayfa Sayısı:
278
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2020-09
Kapak Türü:
Ciltsiz
Kağıt Türü:
2. Hamur
%15 indirimli
244,00TL
207,40TL
9786257880251
676429
Türkçe ve Felsefe Terimleri
Türkçe ve Felsefe Terimleri
207.40

Türkçedeki bilgi alıntılarının önemli bir kısmının kaynağı felsefedir. Osmanlı Devleti’nde 18. yüzyıldan itibaren yaşanan siyasî ve askerî başarısızlıklar sonucunda Batı’yla birtakım zorunlu ilişkiler kurulmuş ve böylece “Batı”lı bilgilere maruz kalan Türk toplumu birçok yeni felsefe kavramı ve terimiyle tanışmıştır. O dönemden itibaren bu terimlerin dili ve Türkçeleştirilmesi konusu tartışılagelmiş ve konu, bir dil sorunu olmaktan öte bir “zihniyet mücadelesi”ne dönüşmüştür. Bu mücadele, “yaklaşık bin yıllık bir Arap geleneğinin yer aldığı Doğu’nun, etkisine yeni girilen Fransız kültürünün temsil ettiği Batı’nın ve binlerce yıllık birikimiyle Türk kültürünün, Osmanlı aydınlarının zihninde yarattığı çatışmanın, çıkmazın dile, Türkçeye düşen gölgesi” olarak ve “terim sorunu” adıyla Türk bilim hayatında yaşamaya devam etmektedir.

Felsefe terimlerinden oluşan bu alıntılar, araştırmacılar tarafından çeşitli biçimlerde ve anlayışlarla Türkçeleştirilmektedir. Ancak Türkçenin olanaklarıyla üretilen bu terimlerin tutunma durumunu, yani sözlüklere girmesi ve böylece kurumsallaşarak alan çalışmalarında yaygın bir biçimde kullanılmasını belirleyen birçok etkenin olduğu görülmektedir.

Bu kitapta, felsefe terimleri konusu diller arası ilişkiler, kavram alışverişi ile pazarlaması çerçevesinde ele alınmış, Türkçe felsefe terimlerinin tutunmasını belirleyen etkenlerle ilgili tespitlerde bulunulmuş ve değerlendirmeler yapılmıştır. İncelenen örneklere göre, Türkçe felsefe terimlerinin tutunamamasında en az etkili olanının terimin Türkçesi (ses, yapı, anlam) olduğunu söylemek mümkündür.

Dr. Mustafa Karataş, "Türkçe ve Felsefe Terimleri" kitabında bize bir yol açıyor. (Pegem Akademi Yayınları, 255 s.)

Ne yazık ki, dilimizi geliştirmede, ilim dili yolunda ilerlemede çok yavaşız.

Felsefesi olmayan bir milletin fikri olabilir mi? Düşünen üretir. Düşünebilmek için hikmet-felsefe gerektir.

Yine İbn Haldun'a dikkat çekeceğim. Mukaddime'sisinde "tarih" ile "hikmet" arasında ilişki kurar.

Hikmet ulemaca, vahyin yorumu olarak düşünülse bile, geniş anlamda felsefeyi içine alır. İbn Haldun der ki: "Tarihin içinde sak­lanan anlam ise; düşünmek, hakikati araştırmak ve olan şeylerin ilkeleri incedir, hâdiselerin keyfiyet ve sebepleri hakkındaki bilgi derindir. İşte bundan dolayı tarih şereflidir ve 'hikmet'in içine dalmıştır. Bundan dolayı tarih, hikmet ilimlerinden sayılmaya lâyık­tır."

İbn Haldun şöyle bir not düşer: "Mantık gibi aklî olan ilim­ler İslâmlar arasında az çok yayılmaya başlamış ise de başlangıçta bu ilimleri felsefe ilimlerinden sayarak, şer'î ilimlere tamamıyla aykırıdır diye Kelâmcılar öğrenmemişler ve bu ilimleri tamamıyla ihmal etmişlerdi."

Sıkıntımız burada...

Yine İbn Haldun'dan: "Allah, Peygamberi vasıtasıyla İslâm dinini öğretti. Müslümanlar, tarihte benzeri görülmemiş derecede zaferler kazandılar. Diğer milletleri çiğ­neyip geçtikleri gibi, Rumların ellerin­deki yerleri de aldılar. İlk çağda Müslümanlar sa­de bir hayat yaşarlar, sanat ve hünerden uzak idiler. Devlet ve saltanatları kudret ve istikrar kazandıktan sonra medeniyette hiçbir milletin yükselmediği dereceye yükseldiler, hüner ve sanatın her çeşidinde ve ilimlerin her dalında ilerledikten sonra İslâm himayesinde bulunan ve Müslümanlarla antlaşma yapmış olan papazlardan her insanın bilmeyi arzu ettiği aklî ve felsefî ilimler hakkında bazı şeyler işitince bu aklî ve felsefî ilimleri anlamak istediler."

Demek ki "gâvurun ilmi" demenin bir mantığı yok. Eğer bir mantığı olsaydı, önce "Kadı" İbn Haldun itiraz ederdi.

Felsefe terimleri yerli yerine oturmazsa, fikir kesinlikle kısır kalır. Biz şimdi o kısırlığı yaşıyoruz. "Arı Türkçe" sevdası, her felsefe çalışanın kendi dilini kurmaya kalkması bize ilmi de fikri de kaybettiriyor. Şimdi felsefe kitaplarını anlamak ne mümkün... Dolayısıyla düşünemiyor ve üretemiyoruz.

Felsefenin bir adı da -bence- "soru"dur. Prof. Dr. Nermi Uygur: "Felsefe nedir? sorusunun karşısına eksiksiz bir çözüm-formülüyle çıkmıyacağım. Çünkü böyle bir formülüm yok. (…) Bana öyle geliyor ki, felsefede tek tek sorular önceden tespit edilemez. Felsefe bir araştırmadır. Araştırma, sorularını sık sık yenileyen bir çalışma biçimidir. Her araştırma gibi felsefe de yeni sorulara açıktır. Nerede sorular hep aynı kalmışsa, orada felsefe araştırma olmaktan çıkmış demektir." der. (Bir Felsefe Sorusu Nedir", Felsefe Arkivi, , C. 5, S. 1, 1960)

Dr. Mustafa Karataş'ın "Türkçe ve Felsefe Terimleri" kitabında bize bir yol açıyor.

Dr. Mustafa Karataş, kitabının "Ön Söz"ünde: "Türkçenin felsefe ve bilim dili olarak gelişmesi felsefeyi ve bilimi ancak Türkçe yapmakla mümkündür. Yeni bilgiler üretilmeli, üretilene Türkçe ad verilmeli, bu terim çeşitli yayınlarda insanlara duyurulmalı ve böylece terimin yaygınlaşması sağlanmalıdır." diyor.

Dr. Mustafa Karataş felsefe terimleri meselesini tartışmaya açarak önemli bir çalışmaya imza attı. Kitap üzende daha konuşacağız.

Türkçedeki bilgi alıntılarının önemli bir kısmının kaynağı felsefedir. Osmanlı Devleti’nde 18. yüzyıldan itibaren yaşanan siyasî ve askerî başarısızlıklar sonucunda Batı’yla birtakım zorunlu ilişkiler kurulmuş ve böylece “Batı”lı bilgilere maruz kalan Türk toplumu birçok yeni felsefe kavramı ve terimiyle tanışmıştır. O dönemden itibaren bu terimlerin dili ve Türkçeleştirilmesi konusu tartışılagelmiş ve konu, bir dil sorunu olmaktan öte bir “zihniyet mücadelesi”ne dönüşmüştür. Bu mücadele, “yaklaşık bin yıllık bir Arap geleneğinin yer aldığı Doğu’nun, etkisine yeni girilen Fransız kültürünün temsil ettiği Batı’nın ve binlerce yıllık birikimiyle Türk kültürünün, Osmanlı aydınlarının zihninde yarattığı çatışmanın, çıkmazın dile, Türkçeye düşen gölgesi” olarak ve “terim sorunu” adıyla Türk bilim hayatında yaşamaya devam etmektedir.

Felsefe terimlerinden oluşan bu alıntılar, araştırmacılar tarafından çeşitli biçimlerde ve anlayışlarla Türkçeleştirilmektedir. Ancak Türkçenin olanaklarıyla üretilen bu terimlerin tutunma durumunu, yani sözlüklere girmesi ve böylece kurumsallaşarak alan çalışmalarında yaygın bir biçimde kullanılmasını belirleyen birçok etkenin olduğu görülmektedir.

Bu kitapta, felsefe terimleri konusu diller arası ilişkiler, kavram alışverişi ile pazarlaması çerçevesinde ele alınmış, Türkçe felsefe terimlerinin tutunmasını belirleyen etkenlerle ilgili tespitlerde bulunulmuş ve değerlendirmeler yapılmıştır. İncelenen örneklere göre, Türkçe felsefe terimlerinin tutunamamasında en az etkili olanının terimin Türkçesi (ses, yapı, anlam) olduğunu söylemek mümkündür.

Dr. Mustafa Karataş, "Türkçe ve Felsefe Terimleri" kitabında bize bir yol açıyor. (Pegem Akademi Yayınları, 255 s.)

Ne yazık ki, dilimizi geliştirmede, ilim dili yolunda ilerlemede çok yavaşız.

Felsefesi olmayan bir milletin fikri olabilir mi? Düşünen üretir. Düşünebilmek için hikmet-felsefe gerektir.

Yine İbn Haldun'a dikkat çekeceğim. Mukaddime'sisinde "tarih" ile "hikmet" arasında ilişki kurar.

Hikmet ulemaca, vahyin yorumu olarak düşünülse bile, geniş anlamda felsefeyi içine alır. İbn Haldun der ki: "Tarihin içinde sak­lanan anlam ise; düşünmek, hakikati araştırmak ve olan şeylerin ilkeleri incedir, hâdiselerin keyfiyet ve sebepleri hakkındaki bilgi derindir. İşte bundan dolayı tarih şereflidir ve 'hikmet'in içine dalmıştır. Bundan dolayı tarih, hikmet ilimlerinden sayılmaya lâyık­tır."

İbn Haldun şöyle bir not düşer: "Mantık gibi aklî olan ilim­ler İslâmlar arasında az çok yayılmaya başlamış ise de başlangıçta bu ilimleri felsefe ilimlerinden sayarak, şer'î ilimlere tamamıyla aykırıdır diye Kelâmcılar öğrenmemişler ve bu ilimleri tamamıyla ihmal etmişlerdi."

Sıkıntımız burada...

Yine İbn Haldun'dan: "Allah, Peygamberi vasıtasıyla İslâm dinini öğretti. Müslümanlar, tarihte benzeri görülmemiş derecede zaferler kazandılar. Diğer milletleri çiğ­neyip geçtikleri gibi, Rumların ellerin­deki yerleri de aldılar. İlk çağda Müslümanlar sa­de bir hayat yaşarlar, sanat ve hünerden uzak idiler. Devlet ve saltanatları kudret ve istikrar kazandıktan sonra medeniyette hiçbir milletin yükselmediği dereceye yükseldiler, hüner ve sanatın her çeşidinde ve ilimlerin her dalında ilerledikten sonra İslâm himayesinde bulunan ve Müslümanlarla antlaşma yapmış olan papazlardan her insanın bilmeyi arzu ettiği aklî ve felsefî ilimler hakkında bazı şeyler işitince bu aklî ve felsefî ilimleri anlamak istediler."

Demek ki "gâvurun ilmi" demenin bir mantığı yok. Eğer bir mantığı olsaydı, önce "Kadı" İbn Haldun itiraz ederdi.

Felsefe terimleri yerli yerine oturmazsa, fikir kesinlikle kısır kalır. Biz şimdi o kısırlığı yaşıyoruz. "Arı Türkçe" sevdası, her felsefe çalışanın kendi dilini kurmaya kalkması bize ilmi de fikri de kaybettiriyor. Şimdi felsefe kitaplarını anlamak ne mümkün... Dolayısıyla düşünemiyor ve üretemiyoruz.

Felsefenin bir adı da -bence- "soru"dur. Prof. Dr. Nermi Uygur: "Felsefe nedir? sorusunun karşısına eksiksiz bir çözüm-formülüyle çıkmıyacağım. Çünkü böyle bir formülüm yok. (…) Bana öyle geliyor ki, felsefede tek tek sorular önceden tespit edilemez. Felsefe bir araştırmadır. Araştırma, sorularını sık sık yenileyen bir çalışma biçimidir. Her araştırma gibi felsefe de yeni sorulara açıktır. Nerede sorular hep aynı kalmışsa, orada felsefe araştırma olmaktan çıkmış demektir." der. (Bir Felsefe Sorusu Nedir", Felsefe Arkivi, , C. 5, S. 1, 1960)

Dr. Mustafa Karataş'ın "Türkçe ve Felsefe Terimleri" kitabında bize bir yol açıyor.

Dr. Mustafa Karataş, kitabının "Ön Söz"ünde: "Türkçenin felsefe ve bilim dili olarak gelişmesi felsefeyi ve bilimi ancak Türkçe yapmakla mümkündür. Yeni bilgiler üretilmeli, üretilene Türkçe ad verilmeli, bu terim çeşitli yayınlarda insanlara duyurulmalı ve böylece terimin yaygınlaşması sağlanmalıdır." diyor.

Dr. Mustafa Karataş felsefe terimleri meselesini tartışmaya açarak önemli bir çalışmaya imza attı. Kitap üzende daha konuşacağız.

Tüm kartlar
Taksit Sayısı Taksit tutarı Genel Toplam
Tek Çekim 207,40    207,40   
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat