İslâmiyet sonrası Türk edebiyatında “konu”, “tür” ve “şekil”ler genellikle Arap ve Fars edebiyatlarından alınmıştır. Bu sebeple, söz konusu unsurların doğuşu, fikrî zemini ve tarihî gelişimi kesin hatlarıyla bilinmeden klâsik edebiyatımızın zaman içindeki yürüyüşünü takip etmek mümkün değildir. Edebî nev‘iler nasıl doğmuştur? Fikrî zemini nedir? Belli başlı sîmâları kimlerdir? Kim kimi etkilemiştir?.. Bütün bunlar, metne dayalı mukayeseli çalışmalar yapılarak ortaya konulmadan, söylenecek her söz sathî ve sübjektif olmaya mahkûmdur. *** Her klâsik edebiyat gibi Divan edebiyatı da kâideci bir edebiyattır. Dolayısıyla, Divan şairlerine göre şiir bir mûsikîdir ve aruz vezniyle yazılır. Onlar için “güzel tasvir”, “güzeli tasvir”den önce gelir. Şairler “ne söyleyecekleri”nden ziyade “nasıl söyleyecekleri”nin peşindedirler. Yani onlara göre “üslûp”, “konu”dan daha önemlidir. Bu sebepledir ki klâsik şairlerimiz kelime seçmek (intihâb-ı kelimât), sözü tartmak (sühan-senc), az sözle çok mânâ ifade etmek (îcâz) gibi birtakım prensiplere sıkı sıkıya bağlıdırlar. Bizce, XIII. asır Anadolu Türkçesinin XV. yüzyılda ulaştığı güzelliğin temelinde, Divan şairlerinin bu prensipleri kuvveden fiile çıkarmış olmaları yatmaktadır. *** Osmanlı İmparatorluğu’nun XVI. asırdaki ihtişamını, sağlam ve temiz Türkçesiyle şiirlerine yansıtmayı başaran Bâkî (ö. 1600), Türk dilini hikmet burcunun zirvelerine taşıyan Nâbî (ö. 1712), şuh ve zarif üslûbuyla Nedîm (ö. 1730) ve bütün bu özellikleri şahsında toplayan Şeyh Gâlip (ö. 1799) gibi büyük şairlerin sa‘y ü gayretleriyle Türkçenin bir dünya dili hâline gelmiş olduğunu söylemek yanlış olmaz.
İslâmiyet sonrası Türk edebiyatında “konu”, “tür” ve “şekil”ler genellikle Arap ve Fars edebiyatlarından alınmıştır. Bu sebeple, söz konusu unsurların doğuşu, fikrî zemini ve tarihî gelişimi kesin hatlarıyla bilinmeden klâsik edebiyatımızın zaman içindeki yürüyüşünü takip etmek mümkün değildir. Edebî nev‘iler nasıl doğmuştur? Fikrî zemini nedir? Belli başlı sîmâları kimlerdir? Kim kimi etkilemiştir?.. Bütün bunlar, metne dayalı mukayeseli çalışmalar yapılarak ortaya konulmadan, söylenecek her söz sathî ve sübjektif olmaya mahkûmdur. *** Her klâsik edebiyat gibi Divan edebiyatı da kâideci bir edebiyattır. Dolayısıyla, Divan şairlerine göre şiir bir mûsikîdir ve aruz vezniyle yazılır. Onlar için “güzel tasvir”, “güzeli tasvir”den önce gelir. Şairler “ne söyleyecekleri”nden ziyade “nasıl söyleyecekleri”nin peşindedirler. Yani onlara göre “üslûp”, “konu”dan daha önemlidir. Bu sebepledir ki klâsik şairlerimiz kelime seçmek (intihâb-ı kelimât), sözü tartmak (sühan-senc), az sözle çok mânâ ifade etmek (îcâz) gibi birtakım prensiplere sıkı sıkıya bağlıdırlar. Bizce, XIII. asır Anadolu Türkçesinin XV. yüzyılda ulaştığı güzelliğin temelinde, Divan şairlerinin bu prensipleri kuvveden fiile çıkarmış olmaları yatmaktadır. *** Osmanlı İmparatorluğu’nun XVI. asırdaki ihtişamını, sağlam ve temiz Türkçesiyle şiirlerine yansıtmayı başaran Bâkî (ö. 1600), Türk dilini hikmet burcunun zirvelerine taşıyan Nâbî (ö. 1712), şuh ve zarif üslûbuyla Nedîm (ö. 1730) ve bütün bu özellikleri şahsında toplayan Şeyh Gâlip (ö. 1799) gibi büyük şairlerin sa‘y ü gayretleriyle Türkçenin bir dünya dili hâline gelmiş olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 220,50 | 220,50 |