Edebiyat, bir ulusun veya bir dönemin yazar ve şairlerinin ürettikleri eserlerdir. Edebiyatın, bir kitabın içinde biçimlenen başlı başına bir etkinlik olarak kavranması daha sonraki bir olgudur. Yazıyı henüz bilmeyen ilk uygarlıklar heyecan ve kültür miraslarını sonraki kuşaklara sözlü olarak aktarmıştır. Kulaktan kulağa taşınan masallar, anlatılar bir topluluğun belleği, bir halkın uyduğu kuralların kutsal mirasıdır. Edebiyat yalnızca bir kişinin ürünü olmadan önce topluluğun gelenekleri içinde barındırılırdı.
Edebiyat, insanları duygu, düşünce ve hayal bakımından yüksek bir kültüre eriştirmeyi amaçlayan eğitici öğretici bir bilim ve sanattır. Edebiyat tarihi, kendi alanına göre sözlü ve yazılı ürünleri, sanatçıları, akımları ve kuralları inceleyip değerlendiren bilim dalıdır. Edebiyatın gelenek-görenek taşıyıcılığı işlevinin yanında kültürel bağlantı ve süreklilikleri sağladığı da bilinen bir gerçektir.
Edebiyat kelimesi yazıya dayanan anlatım biçimini gösterir. Oysa en eski ürünler konuşmaya ve görüntüye dayanan anlatılardır. Efsaneler, masallar, folklor ürünleri olan her çeşit gelenek, halkların ilkel düşüncelerini aktaran sözlü edebiyat ürünleridir.Bütün sanat ürünleri, toplumsal hayatta duygu ve düşünce, beğeni ve inanç, ideal ve coşku birliği yaratmayı, toplumu ortak ölçülerde kaynaştırmayı amaç edinmiştir. Uygarlık düzeyi, yaratılan toplumsal kurumların değer bileşkesi olduğu için dil ve edebiyat da doğduğu çağın ve ulusal uygarlık özelliklerinin kesin bir belgesidir.
Birçok kuram, şiirin doğuşunu ilk insan topluluklarına kadar götürür. İlk insanın doğa ile mücadelesinde korku, hayranlık, yüceltme, kaçış gibi türlü ruhsal devinimler vardır. Büyü ve taklit (mimesis) ile başlayan ilkel din törenleri, şiirin de yaygınlaşmasını sağlamıştır. Yaşama biçimlerinin değişimi, üretim - tüketim ilişkileri eylem ve müzikle bezeli şiir türlerini doğurmuştur. Törenlerdeki kalıpsal tekrarlar, doğaçlama söyleyişler, epope ve mitoloji, şiirle iç içe olmuştur. İnsan duygulanmalarına paralel olarak şiir, lirik, epik, dramatik, didaktik, pastoral ve satirik olmuştur. Şiir, bütün ilkel toplulukların edebiyatlarında önce mitolojik kimlikle başlar, daha sonra dinî kimliğe bürünür. Toplumsal gelişme daha ileri basamağa ulaşınca, dinî konular yerlerini dinî olmayan konulara bırakır. Bu durum Türk şiirinde de görülür. Başlangıçtaki destani şiirler dini şiirlere dönüşmüş, daha sonraları da her konu şiirin alanına girmiştir.
Edebiyat, üç aşamalı bir süreçten geçerek kutsallıktan arınmış, kültürel farklılaşma ve halkın bireyselleşmesi süreçlerinden sonra oluşmuştur. Büyü ile dinin iç içe geçtiği kökenlerden gelen yanını ve hem dünyayı hem yaşamın tümünü kucaklama tutkusunu hep sürdürecektir. Ne var ki edebiyatın din dışı alana kayması, türlerin gelişmesini ve şiirle düz yazının birbirinden ayrılmasını da birlikte getirecektir. Daha sonra ulusal edebiyatların ortaya çıkması, özgün temaların ve gözde biçimlerin kullanılmasına yol açacaktır. Okuyucunun bireyselleşmesi; edebiyatın yazıya geçirilmesi ve kitapların elden ele dolaşmaya başlamasıyla ortaya çıkan bir olgudur. Yazarla okur arasında diğer yandan yazarla gelenek arasında var olan çifte ilişki yok olur. Bu ilişki artık kişiselleşir. Bu durum şu sonuçların ortaya çıkmasına yol açar: 1) Okumamışlar edebiyatın dışına itilir. 2) Edebiyat ikiye bölünür: Halkın bir kısmı kabul gören yüksek edebiyat; bir kısmı ise hor görülen halk edebiyatı tarafında olacaktır.
İlkel uygarlıkların edebiyatı başlangıçta bir sanat türü değildir. Görevi, insanın doğal ve sosyal çevresiyle ilişkilerini düzenlemek ve gelecek kuşaklara aktarmaktır. Sözlü edebiyat, bir toplumun sahip olduğu geleneksel bilginin belleğidir. Dolayısıyla içeriği farklı üç özellik gösterir: Mitolojik, epik, didaktik.
Mitos, dünyanın kökenini, tanrıların doğasını, nesnelerin düzenini açıklayan temel anlatıdır. Destanların en ilkel biçimleri; ataların listesi, kralları veya soylu kişileri yücelten soy ağaçlarıdır. Bunlar insanlara iktidarın yasallığını hatırlatır. Sözlü edebiyat aynı zamanda insanların hangi durumda ne tutum takınacağının, neler yapmaları gerektiğinin örneklerini sunar. Sözlü edebiyatın bu tam anlamıyla eğitici işlevi atasözleri, özdeyişler, bilmeceler ve masallarla ortaya çıkar. Sözlü metin, bir insan topluluğunun olgular ve değerler düzenini korur, onları belleklere yerleştirerek kalıcı olmasını sağlar. Sözlü metnin temel yapısı ritimdir. Ritim insanın ortaya koyduğu içgüdüsel bir davranıştır. Aynı zamanda da insanlığın kendini dışa vururken gösterdiği ilk belirtidir. Ritim, sesler, vurgular ve müzik eşliğiyle sözlü edebi
Edebiyat, bir ulusun veya bir dönemin yazar ve şairlerinin ürettikleri eserlerdir. Edebiyatın, bir kitabın içinde biçimlenen başlı başına bir etkinlik olarak kavranması daha sonraki bir olgudur. Yazıyı henüz bilmeyen ilk uygarlıklar heyecan ve kültür miraslarını sonraki kuşaklara sözlü olarak aktarmıştır. Kulaktan kulağa taşınan masallar, anlatılar bir topluluğun belleği, bir halkın uyduğu kuralların kutsal mirasıdır. Edebiyat yalnızca bir kişinin ürünü olmadan önce topluluğun gelenekleri içinde barındırılırdı.
Edebiyat, insanları duygu, düşünce ve hayal bakımından yüksek bir kültüre eriştirmeyi amaçlayan eğitici öğretici bir bilim ve sanattır. Edebiyat tarihi, kendi alanına göre sözlü ve yazılı ürünleri, sanatçıları, akımları ve kuralları inceleyip değerlendiren bilim dalıdır. Edebiyatın gelenek-görenek taşıyıcılığı işlevinin yanında kültürel bağlantı ve süreklilikleri sağladığı da bilinen bir gerçektir.
Edebiyat kelimesi yazıya dayanan anlatım biçimini gösterir. Oysa en eski ürünler konuşmaya ve görüntüye dayanan anlatılardır. Efsaneler, masallar, folklor ürünleri olan her çeşit gelenek, halkların ilkel düşüncelerini aktaran sözlü edebiyat ürünleridir.Bütün sanat ürünleri, toplumsal hayatta duygu ve düşünce, beğeni ve inanç, ideal ve coşku birliği yaratmayı, toplumu ortak ölçülerde kaynaştırmayı amaç edinmiştir. Uygarlık düzeyi, yaratılan toplumsal kurumların değer bileşkesi olduğu için dil ve edebiyat da doğduğu çağın ve ulusal uygarlık özelliklerinin kesin bir belgesidir.
Birçok kuram, şiirin doğuşunu ilk insan topluluklarına kadar götürür. İlk insanın doğa ile mücadelesinde korku, hayranlık, yüceltme, kaçış gibi türlü ruhsal devinimler vardır. Büyü ve taklit (mimesis) ile başlayan ilkel din törenleri, şiirin de yaygınlaşmasını sağlamıştır. Yaşama biçimlerinin değişimi, üretim - tüketim ilişkileri eylem ve müzikle bezeli şiir türlerini doğurmuştur. Törenlerdeki kalıpsal tekrarlar, doğaçlama söyleyişler, epope ve mitoloji, şiirle iç içe olmuştur. İnsan duygulanmalarına paralel olarak şiir, lirik, epik, dramatik, didaktik, pastoral ve satirik olmuştur. Şiir, bütün ilkel toplulukların edebiyatlarında önce mitolojik kimlikle başlar, daha sonra dinî kimliğe bürünür. Toplumsal gelişme daha ileri basamağa ulaşınca, dinî konular yerlerini dinî olmayan konulara bırakır. Bu durum Türk şiirinde de görülür. Başlangıçtaki destani şiirler dini şiirlere dönüşmüş, daha sonraları da her konu şiirin alanına girmiştir.
Edebiyat, üç aşamalı bir süreçten geçerek kutsallıktan arınmış, kültürel farklılaşma ve halkın bireyselleşmesi süreçlerinden sonra oluşmuştur. Büyü ile dinin iç içe geçtiği kökenlerden gelen yanını ve hem dünyayı hem yaşamın tümünü kucaklama tutkusunu hep sürdürecektir. Ne var ki edebiyatın din dışı alana kayması, türlerin gelişmesini ve şiirle düz yazının birbirinden ayrılmasını da birlikte getirecektir. Daha sonra ulusal edebiyatların ortaya çıkması, özgün temaların ve gözde biçimlerin kullanılmasına yol açacaktır. Okuyucunun bireyselleşmesi; edebiyatın yazıya geçirilmesi ve kitapların elden ele dolaşmaya başlamasıyla ortaya çıkan bir olgudur. Yazarla okur arasında diğer yandan yazarla gelenek arasında var olan çifte ilişki yok olur. Bu ilişki artık kişiselleşir. Bu durum şu sonuçların ortaya çıkmasına yol açar: 1) Okumamışlar edebiyatın dışına itilir. 2) Edebiyat ikiye bölünür: Halkın bir kısmı kabul gören yüksek edebiyat; bir kısmı ise hor görülen halk edebiyatı tarafında olacaktır.
İlkel uygarlıkların edebiyatı başlangıçta bir sanat türü değildir. Görevi, insanın doğal ve sosyal çevresiyle ilişkilerini düzenlemek ve gelecek kuşaklara aktarmaktır. Sözlü edebiyat, bir toplumun sahip olduğu geleneksel bilginin belleğidir. Dolayısıyla içeriği farklı üç özellik gösterir: Mitolojik, epik, didaktik.
Mitos, dünyanın kökenini, tanrıların doğasını, nesnelerin düzenini açıklayan temel anlatıdır. Destanların en ilkel biçimleri; ataların listesi, kralları veya soylu kişileri yücelten soy ağaçlarıdır. Bunlar insanlara iktidarın yasallığını hatırlatır. Sözlü edebiyat aynı zamanda insanların hangi durumda ne tutum takınacağının, neler yapmaları gerektiğinin örneklerini sunar. Sözlü edebiyatın bu tam anlamıyla eğitici işlevi atasözleri, özdeyişler, bilmeceler ve masallarla ortaya çıkar. Sözlü metin, bir insan topluluğunun olgular ve değerler düzenini korur, onları belleklere yerleştirerek kalıcı olmasını sağlar. Sözlü metnin temel yapısı ritimdir. Ritim insanın ortaya koyduğu içgüdüsel bir davranıştır. Aynı zamanda da insanlığın kendini dışa vururken gösterdiği ilk belirtidir. Ritim, sesler, vurgular ve müzik eşliğiyle sözlü edebi
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 272,00 | 272,00 |