İnsanlar, ilkel çağlarda bile toplu hallerde ve bir düzen içinde yaşamışlardır. Bu, hem insanın yaratılışından kaynaklanan ve onda var olan bir özellik olduğu gibi, hem de doğa koşullarına karşı daha rahat korunma ve temel ihtiyaçlarını da daha kolay sağlama yoludur. Nitekim ünlü Yunanlı filozof Aristo, "insan sosyal bir hayvandır" özdeyişi ile bu gerçeği asırlar önce en güzel şekilde ifade etmiştir. Ayrıca insanların toplum dışında yalnız yaşamalarının imkânsız olduğu İslam düşüncesinde de "teklik Tanrıya yaraşır" deyimi ile dile getirilmiştir. Demek oluyor ki, insanlar toplu yaşamak zorundadır ve bu birlikte yaşamanın sonucunda da kültürel, sosyal ve teknik gelişmeler sağlanabilmiştir. İnsanların toplu biçimde yaşamaları sonucunda aileler, klanlar, kabileler gibi "doğal topluluklar" oluşmuş; köyler, şehirler gibi büyüklü küçüklü birçok yerleşim merkezleri ve bunları birleştiren tarihi, sosyal, kültürel, ekonomik, siyasi bağlarla"hukukî topluluklar", yani devletler meydana gelmiştir. Gerek doğal topluluklarda gerekse hukukî topluluklarda yaşayan insanlar diğer insanlarla bağlılık ve ilişki içerisinde olmak zorundadırlar. Toplum içindeki insanların birbirleri ile sürekli ve karşılıklı ilişkide olmaları, menfaat çatışmasını da beraberinde getirmektedir. Her insanın doğasında az veya çok var olan kişisel menfaatini düşünme ve bencillik duygusunun, toplum içinde çeşitli menfaat çatışmalarının ve güvensiz bir ortamın ortaya çıkmasına neden olduğu kuşkusuzdur.
Ancak, toplu halde yaşamanın en önemli unsuru "güven içinde" yaşamaktır. İşte insanlar arasındaki menfaat çatışmaları, düzensizlikler ve anlaş mazlıkların belli kurallar dâhilinde bir çözüme kavuşturularak, güven ve düzen içinde yaşamalarını hukuk kuralları sağlamaktadır. Hukuk kuralları, toplum içindeki insan davranışlarının nasıl olup olmayacağı konusunda bir takım "emir" veya "yasak" lar içerir. Bu kurallara uygun düşmeyen davranış ve fiiller, toplumun düzen ve güvenini bozduğu için, yapılan eylemin derecesine göre yine hukuk kurallarına uygun olarak bir takım tepkilerle karşılanır. Bu tepkilere de "yaptırım" veya "müeyyide" denir. Örneğin bir suç işlenmesinde ceza, bir haksız fiil (TBK m. 49 vd) sonucunda maddî bir zarara neden olunması halinde, zarar veren kimsenin tazminata mahkûm edilmesinde olduğu gibi. Birinci halde "cezaî"; ikinci halde ise, "hukukî" müeyyide uygulaması söz konusudur. Müeyyidelerin çeşidi veuygulanışı genel olarak kanun koyucu tarafından düzenlenir.
İnsanlar, ilkel çağlarda bile toplu hallerde ve bir düzen içinde yaşamışlardır. Bu, hem insanın yaratılışından kaynaklanan ve onda var olan bir özellik olduğu gibi, hem de doğa koşullarına karşı daha rahat korunma ve temel ihtiyaçlarını da daha kolay sağlama yoludur. Nitekim ünlü Yunanlı filozof Aristo, "insan sosyal bir hayvandır" özdeyişi ile bu gerçeği asırlar önce en güzel şekilde ifade etmiştir. Ayrıca insanların toplum dışında yalnız yaşamalarının imkânsız olduğu İslam düşüncesinde de "teklik Tanrıya yaraşır" deyimi ile dile getirilmiştir. Demek oluyor ki, insanlar toplu yaşamak zorundadır ve bu birlikte yaşamanın sonucunda da kültürel, sosyal ve teknik gelişmeler sağlanabilmiştir. İnsanların toplu biçimde yaşamaları sonucunda aileler, klanlar, kabileler gibi "doğal topluluklar" oluşmuş; köyler, şehirler gibi büyüklü küçüklü birçok yerleşim merkezleri ve bunları birleştiren tarihi, sosyal, kültürel, ekonomik, siyasi bağlarla"hukukî topluluklar", yani devletler meydana gelmiştir. Gerek doğal topluluklarda gerekse hukukî topluluklarda yaşayan insanlar diğer insanlarla bağlılık ve ilişki içerisinde olmak zorundadırlar. Toplum içindeki insanların birbirleri ile sürekli ve karşılıklı ilişkide olmaları, menfaat çatışmasını da beraberinde getirmektedir. Her insanın doğasında az veya çok var olan kişisel menfaatini düşünme ve bencillik duygusunun, toplum içinde çeşitli menfaat çatışmalarının ve güvensiz bir ortamın ortaya çıkmasına neden olduğu kuşkusuzdur.
Ancak, toplu halde yaşamanın en önemli unsuru "güven içinde" yaşamaktır. İşte insanlar arasındaki menfaat çatışmaları, düzensizlikler ve anlaş mazlıkların belli kurallar dâhilinde bir çözüme kavuşturularak, güven ve düzen içinde yaşamalarını hukuk kuralları sağlamaktadır. Hukuk kuralları, toplum içindeki insan davranışlarının nasıl olup olmayacağı konusunda bir takım "emir" veya "yasak" lar içerir. Bu kurallara uygun düşmeyen davranış ve fiiller, toplumun düzen ve güvenini bozduğu için, yapılan eylemin derecesine göre yine hukuk kurallarına uygun olarak bir takım tepkilerle karşılanır. Bu tepkilere de "yaptırım" veya "müeyyide" denir. Örneğin bir suç işlenmesinde ceza, bir haksız fiil (TBK m. 49 vd) sonucunda maddî bir zarara neden olunması halinde, zarar veren kimsenin tazminata mahkûm edilmesinde olduğu gibi. Birinci halde "cezaî"; ikinci halde ise, "hukukî" müeyyide uygulaması söz konusudur. Müeyyidelerin çeşidi veuygulanışı genel olarak kanun koyucu tarafından düzenlenir.
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 224,40 | 224,40 |