12 Eylül’ün en karanlık günlerinde Samsun’da bir grup genç devrimci tutuklanır. Tutuklayanlar arasında yer alan bir polis memuru, daha sonra operasyondaki ve işkence sürecindeki başarıları nedeniyle komiser olur. Bahis konusu Komiser, yıllar sonra devrimcilerin yoğunlukta olduğu Ardanuç’ta, bir bayram sohbeti sırasında orada bulunanlara Emniyet Genel Müdürü edasıyla şunları söyler: “1981’in yaz aylarıydı. Samsun’da büyük bir terör operasyonu gerçekleştirdik. Elliden fazla azılı terörist yakalamıştık. Odamda oturuyorum, çağırdım çocukları, yakalananları ikişer ikişer odama getirmelerini söyledim. Baktım getirilenlerin içinde, 18-19 yaşlarında iki de çocuk var. ‘Nerelisiniz?’ ‘Artvinli.’ ‘Neresinden?’ ‘Borçka’dan.’ ‘Ulan oğlum sizin ne işiniz var bu teröristlerin içinde?’ Ses yok. Yahu çocuklara bakıyorum, gencecik, fidan gibi çocuklar, içeriye atsan cezaevlerinde çürüyüp gidecekler, ‘git,’ desem, nasıl diyeyim, tehlikesi var. ‘Kimin çocuklarısınız?’ diye sordum. Birisi ‘Avni Alpaslan’ın,’ dedi. ‘Yani bizim Dediağa’ların çocuğu.’ Şimdi yukarı tükürsem bıyık, aşağı tükürsem sakal. Baktım olacak gibi değil, vicdanım kabul etmiyor. ‘Kaybolun ulan karşımdan, bir daha da karşıma çıkmayın,’ deyip çocukları gönderdim.”
Söz konusu gençlerden biri de elinizdeki kitabın yazarı olan İbrahim Çelik’tir ve Çelik’in bu hususla ilgili cevabı çok net:
“Baş komiser doğru söylüyor. Odasından s…tir ettiği çocuklardan biri bendim. Bizi kovduktan on bir sene sonra dışarıya çıkabildik.”
Buna benzer pek çok öykünün anlatıldığı bu kitap hem o günleri anlamaya hem de gülmenin devrimci bir eylem olduğunu hatırlamaya vesile oluyor...
12 Eylül’ün en karanlık günlerinde Samsun’da bir grup genç devrimci tutuklanır. Tutuklayanlar arasında yer alan bir polis memuru, daha sonra operasyondaki ve işkence sürecindeki başarıları nedeniyle komiser olur. Bahis konusu Komiser, yıllar sonra devrimcilerin yoğunlukta olduğu Ardanuç’ta, bir bayram sohbeti sırasında orada bulunanlara Emniyet Genel Müdürü edasıyla şunları söyler: “1981’in yaz aylarıydı. Samsun’da büyük bir terör operasyonu gerçekleştirdik. Elliden fazla azılı terörist yakalamıştık. Odamda oturuyorum, çağırdım çocukları, yakalananları ikişer ikişer odama getirmelerini söyledim. Baktım getirilenlerin içinde, 18-19 yaşlarında iki de çocuk var. ‘Nerelisiniz?’ ‘Artvinli.’ ‘Neresinden?’ ‘Borçka’dan.’ ‘Ulan oğlum sizin ne işiniz var bu teröristlerin içinde?’ Ses yok. Yahu çocuklara bakıyorum, gencecik, fidan gibi çocuklar, içeriye atsan cezaevlerinde çürüyüp gidecekler, ‘git,’ desem, nasıl diyeyim, tehlikesi var. ‘Kimin çocuklarısınız?’ diye sordum. Birisi ‘Avni Alpaslan’ın,’ dedi. ‘Yani bizim Dediağa’ların çocuğu.’ Şimdi yukarı tükürsem bıyık, aşağı tükürsem sakal. Baktım olacak gibi değil, vicdanım kabul etmiyor. ‘Kaybolun ulan karşımdan, bir daha da karşıma çıkmayın,’ deyip çocukları gönderdim.”
Söz konusu gençlerden biri de elinizdeki kitabın yazarı olan İbrahim Çelik’tir ve Çelik’in bu hususla ilgili cevabı çok net:
“Baş komiser doğru söylüyor. Odasından s…tir ettiği çocuklardan biri bendim. Bizi kovduktan on bir sene sonra dışarıya çıkabildik.”
Buna benzer pek çok öykünün anlatıldığı bu kitap hem o günleri anlamaya hem de gülmenin devrimci bir eylem olduğunu hatırlamaya vesile oluyor...
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 105,00 | 105,00 |