Mâtürîdî (333/944), Ebü’l-Hasen el-Eş’arî (324/935)’nin Suriye-Irak havzasında kurduğu Sünnî kelâm mektebine nispetle akılcılığa daha çok önem veren ve kökleri, Ehl-i sünnet akîdesinin teşekkülüne etki eden âlimlerin başında yer alan Ebû Hanife (150/767)’ye dayanan Sünnî kelâm mektebinin Mâverâünnehir havzasındaki kurucusudur. O, günümüze ulaşan ilk dirâyet tefsiri olan Te’vîlâtü’l-Kur’ân adlı eseriyle sadece Ehl-i sünnet inanç sistemi ve Sünnî kelâmı savunup sistemleştirmekle kalmamış başta Mu’tezile olmak üzere Şîa, Havâric, Müşebbihe ve Karâmita gibi mezhep ve fırkaların fikirleriyle de mücadele etmiştir. Te’vîlâtü’l-Kur’ân, bir uçta aklî bilgileri birincil kaynak olarak kabul eden ve hadisleri akâit alanında genellikle dikkate almayan Mu’tezilî kelâmcıların, diğer tarafta da aklî bilgileri ihmal eden ve yalnızca naklî bilgileri ön plana çıkaran muhaddis ve fakihlerin oluşturduğu problemli iki din algısına karşı, aklî bilgilerle naklî bilgileri uzlaştıran mutedil bir din anlayışının ürünüdür.
Zemahşerî (538/1144) ise tefsir, hadis, nahiv, Arap dili ve edebiyatı, kelâm, ilm-i beyân, me’ânî, bedi’î gibi ilimlerde asrının tartışmasız imamı; Arap dili ve edebiyatına derin vukûfiyeti ve Arap dilindeki tartışmasız otoritesi sebebiyle Şeyhu’l-‘Arabiyye olarak kabul edilen çok yönlü Mu’tezlî bir âlimdir. Zemahşerî (538/1144)’nin engin me’ânî, beyân, bedî’î ilimlerine vukufiyetinin ürünü ve Kur’ân diline tercüman olan zirve eseri el-Keşşâf, Kur’ân’ı lügat, nahiv ve belâgat ilkelerini dikkate alarak yorumlaması, Kur’ân-ı Kerîm’in i‘caz yönlerini, özellikle taşıdığı edebî üstünlüğü ve erişilmez nazım güzelliğini ortaya koyması, Kur’ân’da manaların tasvir ve temsil yoluyla anlatılmasının etkili bir metot olduğunu göstermesi gibi özellikleriyle çok beğenilmiş ve hemen bütün müfessirlerce kaynak olarak alınmıştır.
İslâm düşünce tarihinde ve tefsir geleneğinde böylesine silinmez izler bırakmış iki müfessirin kelâmî-itikâdî meselelere ilişkin te’vil, görüş, yorum ve değerlendirmeleri de elbette dikkat-i câlip ve araştırılmaya değer konumdadır. İşte elinizdeki bu eser de hem Mâtürîdî (333/944)’nin Te’vîlâtü’l-Kur’ân’ı hem de Zemahşerî (538/1144)’nin el-Keşşâf’ındaki kelâmî-itikâdî meseleleri mukayeseli olarak okuyuculara sunmaya çalışmaktadır.
Mâtürîdî (333/944), Ebü’l-Hasen el-Eş’arî (324/935)’nin Suriye-Irak havzasında kurduğu Sünnî kelâm mektebine nispetle akılcılığa daha çok önem veren ve kökleri, Ehl-i sünnet akîdesinin teşekkülüne etki eden âlimlerin başında yer alan Ebû Hanife (150/767)’ye dayanan Sünnî kelâm mektebinin Mâverâünnehir havzasındaki kurucusudur. O, günümüze ulaşan ilk dirâyet tefsiri olan Te’vîlâtü’l-Kur’ân adlı eseriyle sadece Ehl-i sünnet inanç sistemi ve Sünnî kelâmı savunup sistemleştirmekle kalmamış başta Mu’tezile olmak üzere Şîa, Havâric, Müşebbihe ve Karâmita gibi mezhep ve fırkaların fikirleriyle de mücadele etmiştir. Te’vîlâtü’l-Kur’ân, bir uçta aklî bilgileri birincil kaynak olarak kabul eden ve hadisleri akâit alanında genellikle dikkate almayan Mu’tezilî kelâmcıların, diğer tarafta da aklî bilgileri ihmal eden ve yalnızca naklî bilgileri ön plana çıkaran muhaddis ve fakihlerin oluşturduğu problemli iki din algısına karşı, aklî bilgilerle naklî bilgileri uzlaştıran mutedil bir din anlayışının ürünüdür.
Zemahşerî (538/1144) ise tefsir, hadis, nahiv, Arap dili ve edebiyatı, kelâm, ilm-i beyân, me’ânî, bedi’î gibi ilimlerde asrının tartışmasız imamı; Arap dili ve edebiyatına derin vukûfiyeti ve Arap dilindeki tartışmasız otoritesi sebebiyle Şeyhu’l-‘Arabiyye olarak kabul edilen çok yönlü Mu’tezlî bir âlimdir. Zemahşerî (538/1144)’nin engin me’ânî, beyân, bedî’î ilimlerine vukufiyetinin ürünü ve Kur’ân diline tercüman olan zirve eseri el-Keşşâf, Kur’ân’ı lügat, nahiv ve belâgat ilkelerini dikkate alarak yorumlaması, Kur’ân-ı Kerîm’in i‘caz yönlerini, özellikle taşıdığı edebî üstünlüğü ve erişilmez nazım güzelliğini ortaya koyması, Kur’ân’da manaların tasvir ve temsil yoluyla anlatılmasının etkili bir metot olduğunu göstermesi gibi özellikleriyle çok beğenilmiş ve hemen bütün müfessirlerce kaynak olarak alınmıştır.
İslâm düşünce tarihinde ve tefsir geleneğinde böylesine silinmez izler bırakmış iki müfessirin kelâmî-itikâdî meselelere ilişkin te’vil, görüş, yorum ve değerlendirmeleri de elbette dikkat-i câlip ve araştırılmaya değer konumdadır. İşte elinizdeki bu eser de hem Mâtürîdî (333/944)’nin Te’vîlâtü’l-Kur’ân’ı hem de Zemahşerî (538/1144)’nin el-Keşşâf’ındaki kelâmî-itikâdî meseleleri mukayeseli olarak okuyuculara sunmaya çalışmaktadır.
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 264,00 | 264,00 |