“… Miran, gözlerini dağın göğsünden eteklerine doğru kaydırdı. Eteklerinde kadınlı erkekli sevdalılar toplanmış, hasbihal ediyor, birbirlerinin gözlerinde sonsuzluğa doğru yolculuk ediyorlardı. Birbirlerinin nefeslerinde can buluyor, duygularını beziyordu.
Az ilerilerinde devasa kâgir kasırları kıskandıran kerpiç evlerin bacalarından ince dumanlar, küçük pencerelerinden cılız ışıklar sızıyordu. Bir ses yükselmeye, ağıt gibi içine işlemeye başladı evlerin birinden. Ses bir bilurvanın dudağının kenarına yasladığı bilurundan çıkıyordu.
Geceleri uyurken, dudağını Süvari’nin dudağının kıyısına yasladığı gibiydi.
Sesteki nağmeler tanıdıktı. Feqqiyê Teyran’dan söylüyor, “Nexweşeki pir be hale” diyordu.
Kadınlar dağın yamaçlarından aşağılara doğru akıyordu. Yatakları dar ve belleri gibi ince olsa da koca ırmakları kıskandıracak, hırsından kurutacak kadar coşkuyla akıyorlardı. Çıplak ayaklıydı kadınlar. Ayak bileklerine gümüş halhallar takmış renk renk fistanlar içinde halaya duruyorlardı. Başlarındaki mor eşarplar boyunlarından göğüslerine akmış, saçlarına dolanarak kendi nefesleriyle yarattıkları rüzgârla dans ediyordu.
Özgürlüğe sevdalı, türkü gibi kadınlardı.
Sinelerini açmış beyaz memelerinden fışkıran ak sütle boyunlarına astıkları bebelerinin karınlarını doyuruyordu.
Ve kokluyorlardı bedenlerinden taşırdıkları, bentleri aşarak sulayıp hayat verdikleri çiçeklerini.
Nasıl oldu anlayamadı. Cümle kuşlar bir anda bir araya toplandı. Tüm çeşitler birbirine karışmış, ünlü ressamların ağzını açıkta bırakan tablolar sergiliyordular. İnce ve nazik figürlerle dansçıları kendilerine hayran bırakıyor, kanat uçlarını birbirine dokundurup, dokundurup özgürlük türküleri söylüyorlardı. İçlerinde salınan güvercinler gelinlik kızlar gibi beyazlara bürünmüş, süzüle süzüle inişe geçmişlerdi. Yer gök, karnaval havasında bin bir renkle dolup taşmış, her yeri rengârenk çiçekler kuşatmıştı…”
a
“… Miran, gözlerini dağın göğsünden eteklerine doğru kaydırdı. Eteklerinde kadınlı erkekli sevdalılar toplanmış, hasbihal ediyor, birbirlerinin gözlerinde sonsuzluğa doğru yolculuk ediyorlardı. Birbirlerinin nefeslerinde can buluyor, duygularını beziyordu.
Az ilerilerinde devasa kâgir kasırları kıskandıran kerpiç evlerin bacalarından ince dumanlar, küçük pencerelerinden cılız ışıklar sızıyordu. Bir ses yükselmeye, ağıt gibi içine işlemeye başladı evlerin birinden. Ses bir bilurvanın dudağının kenarına yasladığı bilurundan çıkıyordu.
Geceleri uyurken, dudağını Süvari’nin dudağının kıyısına yasladığı gibiydi.
Sesteki nağmeler tanıdıktı. Feqqiyê Teyran’dan söylüyor, “Nexweşeki pir be hale” diyordu.
Kadınlar dağın yamaçlarından aşağılara doğru akıyordu. Yatakları dar ve belleri gibi ince olsa da koca ırmakları kıskandıracak, hırsından kurutacak kadar coşkuyla akıyorlardı. Çıplak ayaklıydı kadınlar. Ayak bileklerine gümüş halhallar takmış renk renk fistanlar içinde halaya duruyorlardı. Başlarındaki mor eşarplar boyunlarından göğüslerine akmış, saçlarına dolanarak kendi nefesleriyle yarattıkları rüzgârla dans ediyordu.
Özgürlüğe sevdalı, türkü gibi kadınlardı.
Sinelerini açmış beyaz memelerinden fışkıran ak sütle boyunlarına astıkları bebelerinin karınlarını doyuruyordu.
Ve kokluyorlardı bedenlerinden taşırdıkları, bentleri aşarak sulayıp hayat verdikleri çiçeklerini.
Nasıl oldu anlayamadı. Cümle kuşlar bir anda bir araya toplandı. Tüm çeşitler birbirine karışmış, ünlü ressamların ağzını açıkta bırakan tablolar sergiliyordular. İnce ve nazik figürlerle dansçıları kendilerine hayran bırakıyor, kanat uçlarını birbirine dokundurup, dokundurup özgürlük türküleri söylüyorlardı. İçlerinde salınan güvercinler gelinlik kızlar gibi beyazlara bürünmüş, süzüle süzüle inişe geçmişlerdi. Yer gök, karnaval havasında bin bir renkle dolup taşmış, her yeri rengârenk çiçekler kuşatmıştı…”
a
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 247,59 | 247,59 |