Kendi tarihimizi unutarak sosyolojinin Batılı bir bilim olduğuna inandık. İtalyanlar, Giambatista Vico'yu tarih felsefesi ve sosyolojinin kurucusu; Fransızlar, Jean-Jacques Rousseau, Montesquieu, Saint Simon, Auguste Comte veya Emile Durkheim'ı sosyolojinin kurucusu; Almanlar, Karl Marx veya Max Weber'i sosyolojinin kurucu ilan ederken biz sadece bunların hangisinin haklı olabileceğine odaklandık ve sosyolojinin aslında bizim toplumumuzdan doğan bir bilim olduğunu görmedik.
Evet, bu konuda da ışık doğudan yükselmiş ve sosyoloji Doğu'da yani bizim toplumumuzda ortaya çıkmış bir bilimdir. Ne Doğu'da ne de Batı'da henüz sosyolojinin olmadığı bir dönemde (14. yüzyılda) yaşamış olan İbn-i Haldun, “el-İber” (Dünya Tarihi) isimli devasa eserinin birinci kitabı olan “Mukaddime”de (Başlangıç) çok açık bir şekilde, “umran bilimi”nin (sosyolojinin) inceleme konusunu tanımlamış, yöntemini belirlemiş ve temel kavramlarını ortaya koymuş ve bu yeni bilimin kurucusu olmuştur.
Eser, üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde; İbn-i Haldun'un Mukaddime isimli eserinde yer alan; sosyal bilim yöntemi, toplumsal dayanışma teorisi (asabiye), toplumsal yapı teorisi (bedevi-hadari toplum), toplumsal değişme teorisi (tavırlar nazariyesi), umran bilimi (sosyoloji) ve sosyoloji alt disiplinlerine (siyaset sosyolojisi, iktisat sosyolojisi, çevre (kır-kent) sosyolojisi, din sosyolojisi, beslenme sosyolojisi, müzik sosyolojisi) yaptığı katkılar incelenmiştir. İkinci bölümde; Mukaddime'de geçen sosyoloji ile ilgili bölümler yer almaktadır. Bu bölümde yer alan görüşler, aslı korunarak, herhangi bir yorumlama yapılmaksızın aktarılmıştır. Üçüncü bölümde ise modern dönemde yaşamış birçok Batılı sosyal bilimcinin toplum üzerine dile getirdiği görüşlerinin önemli bir kısmının, İbn-i Haldun'un 14. yüzyılda ortaya koyduğu toplum ile ilgili görüşlerine çok büyük oranda benzediği ve hatta bu görüşlerin bazı noktalarda İbn-i Haldun'un görüşlerinin bir tekrarı olduğu örneklerle ortaya konulmuştur.
Kendi tarihimizi unutarak sosyolojinin Batılı bir bilim olduğuna inandık. İtalyanlar, Giambatista Vico'yu tarih felsefesi ve sosyolojinin kurucusu; Fransızlar, Jean-Jacques Rousseau, Montesquieu, Saint Simon, Auguste Comte veya Emile Durkheim'ı sosyolojinin kurucusu; Almanlar, Karl Marx veya Max Weber'i sosyolojinin kurucu ilan ederken biz sadece bunların hangisinin haklı olabileceğine odaklandık ve sosyolojinin aslında bizim toplumumuzdan doğan bir bilim olduğunu görmedik.
Evet, bu konuda da ışık doğudan yükselmiş ve sosyoloji Doğu'da yani bizim toplumumuzda ortaya çıkmış bir bilimdir. Ne Doğu'da ne de Batı'da henüz sosyolojinin olmadığı bir dönemde (14. yüzyılda) yaşamış olan İbn-i Haldun, “el-İber” (Dünya Tarihi) isimli devasa eserinin birinci kitabı olan “Mukaddime”de (Başlangıç) çok açık bir şekilde, “umran bilimi”nin (sosyolojinin) inceleme konusunu tanımlamış, yöntemini belirlemiş ve temel kavramlarını ortaya koymuş ve bu yeni bilimin kurucusu olmuştur.
Eser, üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde; İbn-i Haldun'un Mukaddime isimli eserinde yer alan; sosyal bilim yöntemi, toplumsal dayanışma teorisi (asabiye), toplumsal yapı teorisi (bedevi-hadari toplum), toplumsal değişme teorisi (tavırlar nazariyesi), umran bilimi (sosyoloji) ve sosyoloji alt disiplinlerine (siyaset sosyolojisi, iktisat sosyolojisi, çevre (kır-kent) sosyolojisi, din sosyolojisi, beslenme sosyolojisi, müzik sosyolojisi) yaptığı katkılar incelenmiştir. İkinci bölümde; Mukaddime'de geçen sosyoloji ile ilgili bölümler yer almaktadır. Bu bölümde yer alan görüşler, aslı korunarak, herhangi bir yorumlama yapılmaksızın aktarılmıştır. Üçüncü bölümde ise modern dönemde yaşamış birçok Batılı sosyal bilimcinin toplum üzerine dile getirdiği görüşlerinin önemli bir kısmının, İbn-i Haldun'un 14. yüzyılda ortaya koyduğu toplum ile ilgili görüşlerine çok büyük oranda benzediği ve hatta bu görüşlerin bazı noktalarda İbn-i Haldun'un görüşlerinin bir tekrarı olduğu örneklerle ortaya konulmuştur.
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 96,25 | 96,25 |