Yalın "mekan" yoktur, sadece farklı türden mekanlar, mekansal ilişkiler veya mekânsallaşmalar vardır. Bunun nedeni kentsel mekânların, farklılaşan anlam, işlev ve değerleriyle geçmişten farklı olarak kentlilik bilincine, kentsel yaşama, kente özgü sosyal ilişki formlarına ve bireysel kimlik formasyonuna dair yeni çağrışımları bütünsel bir biçimde sunmalarıdır. Denilebilir ki, kentler ve kentsel mekânlar, insanlığın en önemli ürünlerinden birisidir. Ancak bu ürün, kendine özgü toplumsal ilişkileri ve o ilişkileri gerçekleştiren insanları da üreten bir üründür. Bu nedenle belli bir ilişki ağının ürünü ve aynı zamanda üreticisi olan insanlar, bulundukları kentsel mekânlarda bir taraftan belli türden ilişki biçimlerinin görünürlük kazanmasına izin verirken, diğer taraftan da bu ilişki biçimlerinin dışında kalan diğerlerinin varlığını bir ihlal olarak nitelendirmekte ve onları bir gayri meşruluk olarak ilan edebilmektedir. Bu yönüyle kentler ve kentsel mekânların her birinin kendi alt katmanlarına sahip oldukları ileri sürülebilir. Ancak bu alt katmanlaşmada, kentsel yaşama uyumun rasyonel araçları olarak işlev gören örgütler, kurumlar ve kurumsal yapılaşmalar inşa edilmediği sürece bunların yaşam alanlarında olumlu bir karşılığının olması mümkün değildir. Nitekim bugün, yaşam alanlarının pazarlama amaçlı sürekli metalaştırılması, böyle bir olumsuzluğa işaret etmektedir. Hatta biraz daha ileri giderek, bunun, bireyin ve toplumun yaşayışının temel işleyiş kurallarını adeta tiyatro sahnesinde sergilenen bir oyunun kurgusu haline getirdiği bile söylenebilir. Dolayısıyla hem bireyin hem de toplumun, toplumsal yaşayışa dair değerlerinin her geçen gün birbirinden değişik miktarlarda alınıp satıldığı bir yerde bireysel ve toplumsal yaşayışın sağlıklı bir şekilde sürdürülmesi tehlikeye girmektedir. Bu bağlamda, bahsi geçen kentlerin ve kentsel mekânların uygarlık katları şeklinde çoğalmaları mümkün olmamaktadır. Bu ise, uygarlık yaratanlara dâhil olmak ya da onların periferideki uzantıları olarak kalmak demektir. Oysa kentlerden bahsetmek başlı başına bir uygarlığa işaret etmektedir. Hazırlanan bu seçkide de kentlerin ve kentsel mekânların farklı görünümleri, dönüşümleri, sorunları ve yeni arayışları kritize edilmiş, dolayısıyla da okuyucunun bahsi geçen konuya çok yönlü ve çok boyutlu yönlerden bakabilmesi hedeflenmiştir.
Yalın "mekan" yoktur, sadece farklı türden mekanlar, mekansal ilişkiler veya mekânsallaşmalar vardır. Bunun nedeni kentsel mekânların, farklılaşan anlam, işlev ve değerleriyle geçmişten farklı olarak kentlilik bilincine, kentsel yaşama, kente özgü sosyal ilişki formlarına ve bireysel kimlik formasyonuna dair yeni çağrışımları bütünsel bir biçimde sunmalarıdır. Denilebilir ki, kentler ve kentsel mekânlar, insanlığın en önemli ürünlerinden birisidir. Ancak bu ürün, kendine özgü toplumsal ilişkileri ve o ilişkileri gerçekleştiren insanları da üreten bir üründür. Bu nedenle belli bir ilişki ağının ürünü ve aynı zamanda üreticisi olan insanlar, bulundukları kentsel mekânlarda bir taraftan belli türden ilişki biçimlerinin görünürlük kazanmasına izin verirken, diğer taraftan da bu ilişki biçimlerinin dışında kalan diğerlerinin varlığını bir ihlal olarak nitelendirmekte ve onları bir gayri meşruluk olarak ilan edebilmektedir. Bu yönüyle kentler ve kentsel mekânların her birinin kendi alt katmanlarına sahip oldukları ileri sürülebilir. Ancak bu alt katmanlaşmada, kentsel yaşama uyumun rasyonel araçları olarak işlev gören örgütler, kurumlar ve kurumsal yapılaşmalar inşa edilmediği sürece bunların yaşam alanlarında olumlu bir karşılığının olması mümkün değildir. Nitekim bugün, yaşam alanlarının pazarlama amaçlı sürekli metalaştırılması, böyle bir olumsuzluğa işaret etmektedir. Hatta biraz daha ileri giderek, bunun, bireyin ve toplumun yaşayışının temel işleyiş kurallarını adeta tiyatro sahnesinde sergilenen bir oyunun kurgusu haline getirdiği bile söylenebilir. Dolayısıyla hem bireyin hem de toplumun, toplumsal yaşayışa dair değerlerinin her geçen gün birbirinden değişik miktarlarda alınıp satıldığı bir yerde bireysel ve toplumsal yaşayışın sağlıklı bir şekilde sürdürülmesi tehlikeye girmektedir. Bu bağlamda, bahsi geçen kentlerin ve kentsel mekânların uygarlık katları şeklinde çoğalmaları mümkün olmamaktadır. Bu ise, uygarlık yaratanlara dâhil olmak ya da onların periferideki uzantıları olarak kalmak demektir. Oysa kentlerden bahsetmek başlı başına bir uygarlığa işaret etmektedir. Hazırlanan bu seçkide de kentlerin ve kentsel mekânların farklı görünümleri, dönüşümleri, sorunları ve yeni arayışları kritize edilmiş, dolayısıyla da okuyucunun bahsi geçen konuya çok yönlü ve çok boyutlu yönlerden bakabilmesi hedeflenmiştir.
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 120,00 | 120,00 |