Sinema, sadece belli bir imaj üretimiyle ilgili bir anlatı alanı değildir; o, kendi özel dilini oluşturma tarihi içinde yoğun ve sürekli bir estetik/sanatsal arayıştır. Sinemada; klasik ikon-imaj döneminde, Griffithçi hikaye anlatma sürecinde, Pudovkin’in “izleyicinin psikolojik rehberliğini kontrol eden” yönteminde ve Eisenstein’ın “yepyeni bir gerçekliği ve ideaları yaratma eylemini araştırdığı yıllarında yapılanın adı bellidir: Kurgu.
Kurgu (montaj), gerçekliğin düzenlenerek ona kavranılır bir biçim verilmesi ve dünyanın açık anlamda yeniden yapılandırılması yöntemidir. Bir başka deyişle; film-yapının bilinçli olarak belirlenim parçalarını bir araya getiren “reji” düşüncesi... İşte bu nedenle sesli sinema döneminde Bazinci saptamayla “yapay bir dil” ve izleyiciyi derinden elegeçirmenin yöntemi sanılan “kurgu” konusunda teorik bilgi arayanlar, Eisenstein ve Vertov’un simgelediği Sovyet kurgu anlayışının sarsıcılığını, Fransız avangart ya da dışavurumcu sinema akımı içinde kurguya verilen farklı önem ve değerin nedenini öğrenmek isteyenler bu kitaptan sanırım çok yararlanacaktır. (Kaldı ki Bazin, en fazla üzerinde durulan Sovyet kurgu okulu dönemini imajların kendisinin nesnel olarak içermediği başka anlamlar yaratmakla eleştirir; sinemanın kendi özgün sanatsal gücünü bulduğu olgunluğa ancak Sovyet ekolü montajdan koparak, Orson Welles’in alan-derinliği ve yine İtalyan Yeni Gerçekçiliği filmlerindeki plan-sekans uygulamasıyla eriştiği savını getirir. Bu görüşlerin gelecekte ünlü Yeni Dalga akımının ortaya çıkmasına da katkısı olacaktır.)
Dr.Cengis Asiltürk’ün bu çalışması da, yukarıda belirtilenlerin kronolojik olarak gözden geçirilmesini sağlayarak, kurgunun anlamı kadar bu anlamı gerçekten yönetmen için temel yapan anlayışı, Eisenstein’ın örneğinde “gerçekte gerçekliğe yaklaşmak için, gerçekliği bertaraf etmek” ya da Bazin’in mizansen ile kurgu arasında temel bir karşıtlık vardır düşüncesine katılmayarak, “Montage, mon beau souci/Kurgu, benim güzel kaygım” (1956) diyen ve sonrasında da mizansen ve kurguyu diyalektik bir sentezle sinemasına taşımayı başaran Godard gibi, kurguyu önemseyen sinemacıları tanıtmaktadır. Kısacası bu kitap bir yanda sinemanın kurgu kavramıyla gelişen sanat olma sürecini, “Film kurgusunun biçimi sorunu öyle küçümsenecek sorun değildir (Sokolov)” düşüncesinin haklılığını, diğer yanda film teorisine giden yolun kaynaklarını ortaya koymaktadır. Yazar bu zorlu konunun daha iyi anlaşılması için okuyucuyu tarihsel bir okuma sürecine çıkartır; kurgunun biricik “sinematografik amaç” olduğu günlerden, kurgunun mizansenin biricik parçası olduğu günlerdeki ustaları Renoir’ı, Bunuel’i, Bergman’ı, Pasolini’yi, Godard’ı, Tarkovski’yi vb. de keşfetmeye çağırır.
- Prof. Dr. Oğuz Makal
Sinema, sadece belli bir imaj üretimiyle ilgili bir anlatı alanı değildir; o, kendi özel dilini oluşturma tarihi içinde yoğun ve sürekli bir estetik/sanatsal arayıştır. Sinemada; klasik ikon-imaj döneminde, Griffithçi hikaye anlatma sürecinde, Pudovkin’in “izleyicinin psikolojik rehberliğini kontrol eden” yönteminde ve Eisenstein’ın “yepyeni bir gerçekliği ve ideaları yaratma eylemini araştırdığı yıllarında yapılanın adı bellidir: Kurgu.
Kurgu (montaj), gerçekliğin düzenlenerek ona kavranılır bir biçim verilmesi ve dünyanın açık anlamda yeniden yapılandırılması yöntemidir. Bir başka deyişle; film-yapının bilinçli olarak belirlenim parçalarını bir araya getiren “reji” düşüncesi... İşte bu nedenle sesli sinema döneminde Bazinci saptamayla “yapay bir dil” ve izleyiciyi derinden elegeçirmenin yöntemi sanılan “kurgu” konusunda teorik bilgi arayanlar, Eisenstein ve Vertov’un simgelediği Sovyet kurgu anlayışının sarsıcılığını, Fransız avangart ya da dışavurumcu sinema akımı içinde kurguya verilen farklı önem ve değerin nedenini öğrenmek isteyenler bu kitaptan sanırım çok yararlanacaktır. (Kaldı ki Bazin, en fazla üzerinde durulan Sovyet kurgu okulu dönemini imajların kendisinin nesnel olarak içermediği başka anlamlar yaratmakla eleştirir; sinemanın kendi özgün sanatsal gücünü bulduğu olgunluğa ancak Sovyet ekolü montajdan koparak, Orson Welles’in alan-derinliği ve yine İtalyan Yeni Gerçekçiliği filmlerindeki plan-sekans uygulamasıyla eriştiği savını getirir. Bu görüşlerin gelecekte ünlü Yeni Dalga akımının ortaya çıkmasına da katkısı olacaktır.)
Dr.Cengis Asiltürk’ün bu çalışması da, yukarıda belirtilenlerin kronolojik olarak gözden geçirilmesini sağlayarak, kurgunun anlamı kadar bu anlamı gerçekten yönetmen için temel yapan anlayışı, Eisenstein’ın örneğinde “gerçekte gerçekliğe yaklaşmak için, gerçekliği bertaraf etmek” ya da Bazin’in mizansen ile kurgu arasında temel bir karşıtlık vardır düşüncesine katılmayarak, “Montage, mon beau souci/Kurgu, benim güzel kaygım” (1956) diyen ve sonrasında da mizansen ve kurguyu diyalektik bir sentezle sinemasına taşımayı başaran Godard gibi, kurguyu önemseyen sinemacıları tanıtmaktadır. Kısacası bu kitap bir yanda sinemanın kurgu kavramıyla gelişen sanat olma sürecini, “Film kurgusunun biçimi sorunu öyle küçümsenecek sorun değildir (Sokolov)” düşüncesinin haklılığını, diğer yanda film teorisine giden yolun kaynaklarını ortaya koymaktadır. Yazar bu zorlu konunun daha iyi anlaşılması için okuyucuyu tarihsel bir okuma sürecine çıkartır; kurgunun biricik “sinematografik amaç” olduğu günlerden, kurgunun mizansenin biricik parçası olduğu günlerdeki ustaları Renoir’ı, Bunuel’i, Bergman’ı, Pasolini’yi, Godard’ı, Tarkovski’yi vb. de keşfetmeye çağırır.
- Prof. Dr. Oğuz Makal
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 162,50 | 162,50 |