İnsanın kendisini ve diğer insanları anlaması için okumaya, gözlem yapmaya, araştırmaya, paylaşmaya ve bunların yanında yazmaya da ihtiyacı vardır. Yazmak hem bir ihtiyaç hem de bir sorumluluktur. Yazmak bireyin sahip olduğu anlayışı, deneyimleri ve bilgileri test etmeye tabi tutmasının yanında, aynı zamanda yazılanlar, açıklanmakta zorlanan ya da açıklandığı halde test edilmeye gerek duyulan durumlar için bir referans kaynağıdır. Bu kitap uzun bir süre boyunca ortaya çıkan durumlara yönelik yazılan yazılardan oluşmaktadır. Daha önce hiçbir şekilde fili tanımayan ya da bilmeyen beş görme engelli bireye file dokunarak bir fil tanımı yapmaları istenmiştir. Filin sırtına, hortumuna, ayağına vb. yerlerine dokunan bireyler dokundukları bölgeye göre bir fil tanımı yapmışlardır. Her beş bireyin de yaptığı fil tanımı doğrudur fakat eksiktir. Bizim yapacağımız şey, birini merkeze alıp fil budur demek yerine her bir bireyin yaptığı tanımı birleştirebilecek bilgiye, beceriye ve tutuma sahip olmaktır. Psikoloji alanında çalışan her bilim adamının insanı ve insan davranışlarını açıklamaya yönelik kendi görüşleri vardır. Bu diğer bilim insanlarının ortaya koyduğu açıklamaları yok sayma ya da gereksiz kılma anlamına gelmemektedir. Aradaki tek fark önceliklerdedir denebilir. Örneğin bir kuramcı insanı anlamak ya da insanı tanımlamak için öncelikli olarak biyolojik faktörleri merkeze alırken bir başka kuramcı ise bu süreçte önceliğin sosyal faktörlerde olduğunu söyleyebilmektedir. Biyolojik faktörlerin öncelikli olduğunu söyleyen bilim adamı insanı tanımlamada sosyal faktörleri inkâr ettiği anlamına gelmediği gibi diğeri de biyolojik faktörleri reddetmez. İnsan ruh sağlığını anlama ve iyileştirme sürecinde de benzer bir durum söz konusudur. Bana göre, insan ruh sağlığını bozan en temel unsurlardan biri yaşadığı ve hissettiği duyguları uygun bir şekilde dışa vuramamasıdır. Yaşanılan ve hissedilen duygular bastırılarak bireyin iç dünyasında çözülmeye çalışılıyor. Herhangi bir deneyim sonucunda bireyin hissettiği olumsuz ve güçlü bir duyguyu dışa vurmadan yaşaması düdüklü bir tencerede yemek yapmaya benzer. Eğer aşçı tencerenin içinde oluşan basıncı uygun bir şekilde uygun bir zamanda dışa çıkmasını sağlayamaz ise tencere patlar. İnsanlarda hissettikleri bu güçlü ve olumsuz duyguları uygun bir zamanda ve uygun bir şekilde dışa vuramadığı zaman çeşitli psikolojik sorunların ortaya çıkması için bir anlamda en uygun zeminin oluşmasına katkı sağlıyor denilebilir. Teknolojinin gelişmesi bireyin kendisi ile baş başa kalma süresini artırmıştır. Olumsuz duygular ile uzun süre baş başa kalan kişi ister istemez sanal kimlikler oluşturarak duygularını ifade etmeye çalışmaktadır. Bu bireyin kendine yabancılaşması gibi daha büyük bir sorunu ortaya çıkarmaktadır. Bu bağlamda günümüz insanının en temel sorunu ya da günümüz insanının ruh sağlığını bozan en temel unsur, yaşadığı olumsuzlukların üstesinden gelmek ya da duygularını ifade etmek için seçtiği yöntemlerin kendisidir. Duygularını ifade edemeyen bir bireyin bastırdığı duyguların oluşturduğu psikolojik baskıdan kurtulmak için konversiyon bozukluğu yaşaması buna güzel bir örnektir. Bu kitabın, yaşadıklarını uygun bir şekilde ifade etmek isteyip bunu başaramayan, sırf bu yüzden ruh sağlığı bozulmuş ve hayatı el freni çekilmiş bir araba gibi yaşamak zorunda kalan insanlara yardımcı olmasını dilerim…
İnsanın kendisini ve diğer insanları anlaması için okumaya, gözlem yapmaya, araştırmaya, paylaşmaya ve bunların yanında yazmaya da ihtiyacı vardır. Yazmak hem bir ihtiyaç hem de bir sorumluluktur. Yazmak bireyin sahip olduğu anlayışı, deneyimleri ve bilgileri test etmeye tabi tutmasının yanında, aynı zamanda yazılanlar, açıklanmakta zorlanan ya da açıklandığı halde test edilmeye gerek duyulan durumlar için bir referans kaynağıdır. Bu kitap uzun bir süre boyunca ortaya çıkan durumlara yönelik yazılan yazılardan oluşmaktadır. Daha önce hiçbir şekilde fili tanımayan ya da bilmeyen beş görme engelli bireye file dokunarak bir fil tanımı yapmaları istenmiştir. Filin sırtına, hortumuna, ayağına vb. yerlerine dokunan bireyler dokundukları bölgeye göre bir fil tanımı yapmışlardır. Her beş bireyin de yaptığı fil tanımı doğrudur fakat eksiktir. Bizim yapacağımız şey, birini merkeze alıp fil budur demek yerine her bir bireyin yaptığı tanımı birleştirebilecek bilgiye, beceriye ve tutuma sahip olmaktır. Psikoloji alanında çalışan her bilim adamının insanı ve insan davranışlarını açıklamaya yönelik kendi görüşleri vardır. Bu diğer bilim insanlarının ortaya koyduğu açıklamaları yok sayma ya da gereksiz kılma anlamına gelmemektedir. Aradaki tek fark önceliklerdedir denebilir. Örneğin bir kuramcı insanı anlamak ya da insanı tanımlamak için öncelikli olarak biyolojik faktörleri merkeze alırken bir başka kuramcı ise bu süreçte önceliğin sosyal faktörlerde olduğunu söyleyebilmektedir. Biyolojik faktörlerin öncelikli olduğunu söyleyen bilim adamı insanı tanımlamada sosyal faktörleri inkâr ettiği anlamına gelmediği gibi diğeri de biyolojik faktörleri reddetmez. İnsan ruh sağlığını anlama ve iyileştirme sürecinde de benzer bir durum söz konusudur. Bana göre, insan ruh sağlığını bozan en temel unsurlardan biri yaşadığı ve hissettiği duyguları uygun bir şekilde dışa vuramamasıdır. Yaşanılan ve hissedilen duygular bastırılarak bireyin iç dünyasında çözülmeye çalışılıyor. Herhangi bir deneyim sonucunda bireyin hissettiği olumsuz ve güçlü bir duyguyu dışa vurmadan yaşaması düdüklü bir tencerede yemek yapmaya benzer. Eğer aşçı tencerenin içinde oluşan basıncı uygun bir şekilde uygun bir zamanda dışa çıkmasını sağlayamaz ise tencere patlar. İnsanlarda hissettikleri bu güçlü ve olumsuz duyguları uygun bir zamanda ve uygun bir şekilde dışa vuramadığı zaman çeşitli psikolojik sorunların ortaya çıkması için bir anlamda en uygun zeminin oluşmasına katkı sağlıyor denilebilir. Teknolojinin gelişmesi bireyin kendisi ile baş başa kalma süresini artırmıştır. Olumsuz duygular ile uzun süre baş başa kalan kişi ister istemez sanal kimlikler oluşturarak duygularını ifade etmeye çalışmaktadır. Bu bireyin kendine yabancılaşması gibi daha büyük bir sorunu ortaya çıkarmaktadır. Bu bağlamda günümüz insanının en temel sorunu ya da günümüz insanının ruh sağlığını bozan en temel unsur, yaşadığı olumsuzlukların üstesinden gelmek ya da duygularını ifade etmek için seçtiği yöntemlerin kendisidir. Duygularını ifade edemeyen bir bireyin bastırdığı duyguların oluşturduğu psikolojik baskıdan kurtulmak için konversiyon bozukluğu yaşaması buna güzel bir örnektir. Bu kitabın, yaşadıklarını uygun bir şekilde ifade etmek isteyip bunu başaramayan, sırf bu yüzden ruh sağlığı bozulmuş ve hayatı el freni çekilmiş bir araba gibi yaşamak zorunda kalan insanlara yardımcı olmasını dilerim…