Karlheinz Stockhausen, bir sohbetimizde şöyle demişti: “Biliyorsun Morty, cennette değil dünyada yaşıyoruz.” Masaya vurmaya başlayıp devam etti: “Ses ya buradadır − ya burada − ya da burada.” Bana hakikati gösterdiğinden çok emindi. Yani o vuruşun ve ona dair seslerin olası yerleştirmesinin, bestecinin gerçekçi olarak tutunabileceği tek şey olduğunu. Konuyu bu kadar küçük bir alana indirgemiş olması, Zaman’ın istediği gibi idare edebileceği ve hatta taksim edebileceği bir şey olduğunu düşünmesine neden olmuştu.
Açıkçası Zaman’a bu şekilde yaklaşılması canımı sıkıyor. Ben bir saatçi değilim. Zaman’ın yapılandırılmamış varlığını anlamakla ilgileniyorum. Yani bu vahşi yaratığın ormanda nasıl yaşadığını merak ediyorum − hayvanat bahçesinde değil. Zaman’ın pençelerimizi −zihnimizi, hayal gücümüzü− üzerine atmamızdan önceki varlığıyla ilgileniyorum.
Karlheinz Stockhausen, bir sohbetimizde şöyle demişti: “Biliyorsun Morty, cennette değil dünyada yaşıyoruz.” Masaya vurmaya başlayıp devam etti: “Ses ya buradadır − ya burada − ya da burada.” Bana hakikati gösterdiğinden çok emindi. Yani o vuruşun ve ona dair seslerin olası yerleştirmesinin, bestecinin gerçekçi olarak tutunabileceği tek şey olduğunu. Konuyu bu kadar küçük bir alana indirgemiş olması, Zaman’ın istediği gibi idare edebileceği ve hatta taksim edebileceği bir şey olduğunu düşünmesine neden olmuştu.
Açıkçası Zaman’a bu şekilde yaklaşılması canımı sıkıyor. Ben bir saatçi değilim. Zaman’ın yapılandırılmamış varlığını anlamakla ilgileniyorum. Yani bu vahşi yaratığın ormanda nasıl yaşadığını merak ediyorum − hayvanat bahçesinde değil. Zaman’ın pençelerimizi −zihnimizi, hayal gücümüzü− üzerine atmamızdan önceki varlığıyla ilgileniyorum.