1966’da yayımlanan Şehrin Mimarisi modern mimarlık eleştirileri açısından bir dönüm noktasına işaret eder. Rossi’nin eleştirisi, işlevselcilik veya onun deyişiyle "naif işlevselcilik" üzerine odaklanıyordu. İşlevin mimarlık için bir başlangıç noktası olamayacağının altını çizen Rossi, başlangıç noktası olarak şehrin kolektif belleğine demir atmış "tip"leri öneriyordu. Dolayısıyla sandalyeden binaya ve oradan şehre her şeyi bir tasarım nesnesi olarak gören işlevselciliğin aksine, şehirle mimarlık arasında karşılıklı bir ilişki olduğunu iddia ediyordu: Mimarlık şehrin inşasından sorumlu olan disiplinken şehir de kolektif belleğiyle mimarlığın kaynağıdır. Böylece şehri istatistiklere, grafiklere, arazi kullanımına indirgeyen ve eşzamanlı mekan analizleriyle açıklamaya çalışan modern planlamanın aksine Şehrin Mimarisi şehrin morfolojisini eşzamanlı ve artzamanlı bir süreklilik üzerinden okumayı/anlamayı öneriyordu.
Bir yandan bütün dünyayı aynılaştırıp düzlerken, bir yandan da "tasarım" disiplinlerinin marifetiyle, aslında aynı olanı sözde farklarla donatarak büyük bir açgözlülükle sürekli alanını genişleten tüketim örüntülerine karşı bir direnç politikasıydı bu. Rossi tüketim mekanizmalarının bıktırıcı nakaratları –kopuş, değişim ve sözde yenilikler– yerine kalıcılık ve tekrara yoğunlaşıyordu. Yine bu mekanizmaların zorlama bir yaratıcılık beklentisiyle ajite ettiği mimarı bu yükten kurtarıyor, zaten orada olanı, gizil olanı okumaya/anlamaya/ortaya çıkarmaya davet ediyordu. Şehrin Mimarisi 40 yıl sonra Türkçe yayımlanıyor. Mimarlığa sunduğu özgürleşme alanı hala taze bir nefes; bu dünyanın başka türlü de olabileceğini tasavvur edebilenler için...
1966’da yayımlanan Şehrin Mimarisi modern mimarlık eleştirileri açısından bir dönüm noktasına işaret eder. Rossi’nin eleştirisi, işlevselcilik veya onun deyişiyle "naif işlevselcilik" üzerine odaklanıyordu. İşlevin mimarlık için bir başlangıç noktası olamayacağının altını çizen Rossi, başlangıç noktası olarak şehrin kolektif belleğine demir atmış "tip"leri öneriyordu. Dolayısıyla sandalyeden binaya ve oradan şehre her şeyi bir tasarım nesnesi olarak gören işlevselciliğin aksine, şehirle mimarlık arasında karşılıklı bir ilişki olduğunu iddia ediyordu: Mimarlık şehrin inşasından sorumlu olan disiplinken şehir de kolektif belleğiyle mimarlığın kaynağıdır. Böylece şehri istatistiklere, grafiklere, arazi kullanımına indirgeyen ve eşzamanlı mekan analizleriyle açıklamaya çalışan modern planlamanın aksine Şehrin Mimarisi şehrin morfolojisini eşzamanlı ve artzamanlı bir süreklilik üzerinden okumayı/anlamayı öneriyordu.
Bir yandan bütün dünyayı aynılaştırıp düzlerken, bir yandan da "tasarım" disiplinlerinin marifetiyle, aslında aynı olanı sözde farklarla donatarak büyük bir açgözlülükle sürekli alanını genişleten tüketim örüntülerine karşı bir direnç politikasıydı bu. Rossi tüketim mekanizmalarının bıktırıcı nakaratları –kopuş, değişim ve sözde yenilikler– yerine kalıcılık ve tekrara yoğunlaşıyordu. Yine bu mekanizmaların zorlama bir yaratıcılık beklentisiyle ajite ettiği mimarı bu yükten kurtarıyor, zaten orada olanı, gizil olanı okumaya/anlamaya/ortaya çıkarmaya davet ediyordu. Şehrin Mimarisi 40 yıl sonra Türkçe yayımlanıyor. Mimarlığa sunduğu özgürleşme alanı hala taze bir nefes; bu dünyanın başka türlü de olabileceğini tasavvur edebilenler için...
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 12,07 | 12,07 |