Şahende Hanım’ın Suzişli Hatıraları 1910 Cemiyet-i Hafiye Davasının Tek Kadın Sanığı

Stok Kodu:
9786053326564
Boyut:
13x20
Sayfa Sayısı:
280
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2016-01
Kapak Türü:
Karton Kapak
Kağıt Türü:
Kitap Kağıdı
%35 indirimli
44,00TL
28,60TL
9786053326564
554600
Şahende Hanım’ın Suzişli Hatıraları  1910 Cemiyet-i Hafiye Davasının Tek Kadın Sanığı
Şahende Hanım’ın Suzişli Hatıraları 1910 Cemiyet-i Hafiye Davasının Tek Kadın Sanığı
28.60

Sene 1910... Sıcak bir yaz gecesi... Genç kadın, Sultanahmet’in daracık sokaklarından birinde, cumbalı ahşap evin penceresinden dalgın bakışlarla sokağı seyrediyordu. Tutuklanmıştı... Diğerleri sorgulanmak üzere Bekirağa Bölüğü’ne gönderilirken, o “kendisine bir hürmet olarak” polis memuru Hasan Efendi’nin evinde “misafir edilecekti”.

Az sonra, “pençe-yi kahrında” esir olarak tutulduğu odada, yanından hiç ayırmadığı defterine şu satırları yazacaktı:

“Semayı bile ferah görmek şerefinden mahrumum” “… ne saadet hürriyet, ne büyük şeref, ne ali kelime, şu mukaddes söz, telaffuz edilirken bile kalp inşirah buluyor.

Yaşasın hürriyet, yaşasın, adaletle yaşasın… Hürriyetin ruhu adalet olsun!..” Oysa bu satırların yazıldığı günden iki yıl önce, Sultanahmet Meydanı’nda binlerce kişi büyük bir coşkuyla 2. Meşrutiyet’in ilanını kutlamış, hürriyete kavuşmanın sevinci bir rüzgâr gibi Rumeli’den Anadolu’ya, imparatorluğun bütün tebaasına dalga dalga yayılmıştı.
Peki bu iki sene içinde ne olmuştu da “esiri olunan” hürriyet, üç çocuklu bir Osmanlı kadınını “esir almıştı”?

İttihat ve Terakki döneminin en önemli siyasi davalarından “Cemiyet-i Hafiye Davası”nın tek kadın sanığı Şahende Hanım’ın “hayat-ı nisvaniyeti üzerinde pek sûzişli bir hatıra bırakan muamele-yi tevkif” günlerini kaydettiği bu defter, tarihimizin bu olağanüstü dönemine tanıklık ediyor.

Sene 1910... Sıcak bir yaz gecesi... Genç kadın, Sultanahmet’in daracık sokaklarından birinde, cumbalı ahşap evin penceresinden dalgın bakışlarla sokağı seyrediyordu. Tutuklanmıştı... Diğerleri sorgulanmak üzere Bekirağa Bölüğü’ne gönderilirken, o “kendisine bir hürmet olarak” polis memuru Hasan Efendi’nin evinde “misafir edilecekti”.

Az sonra, “pençe-yi kahrında” esir olarak tutulduğu odada, yanından hiç ayırmadığı defterine şu satırları yazacaktı:

“Semayı bile ferah görmek şerefinden mahrumum” “… ne saadet hürriyet, ne büyük şeref, ne ali kelime, şu mukaddes söz, telaffuz edilirken bile kalp inşirah buluyor.

Yaşasın hürriyet, yaşasın, adaletle yaşasın… Hürriyetin ruhu adalet olsun!..” Oysa bu satırların yazıldığı günden iki yıl önce, Sultanahmet Meydanı’nda binlerce kişi büyük bir coşkuyla 2. Meşrutiyet’in ilanını kutlamış, hürriyete kavuşmanın sevinci bir rüzgâr gibi Rumeli’den Anadolu’ya, imparatorluğun bütün tebaasına dalga dalga yayılmıştı.
Peki bu iki sene içinde ne olmuştu da “esiri olunan” hürriyet, üç çocuklu bir Osmanlı kadınını “esir almıştı”?

İttihat ve Terakki döneminin en önemli siyasi davalarından “Cemiyet-i Hafiye Davası”nın tek kadın sanığı Şahende Hanım’ın “hayat-ı nisvaniyeti üzerinde pek sûzişli bir hatıra bırakan muamele-yi tevkif” günlerini kaydettiği bu defter, tarihimizin bu olağanüstü dönemine tanıklık ediyor.

Tüm kartlar
Taksit Sayısı Taksit tutarı Genel Toplam
Tek Çekim 28,60    28,60   
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat