Rüya Alemi ve Felaket Doğu’da ve Batı’da Kitlesel Ütopyanın Tarihe Karışması
Yirminci yüzyılın kitlesel ütopyaları başarısız oldu. Bu ütopyalara bağlanmış rüyalar, hayaller de öyle. Yeni bir yüzyıla girdiğimiz şu günlerde, sanayi üretiminin maddi kıtlığı aşmayı sağlayarak herkese mutluluk ve refah getireceği inancının yerinde yeller esiyor. Gezegenin bu süreçte uğradığı tahribatın ayan beyan ortaya çıkması ve sosyalizmin yenilgisi kolektif bir ütopya hayalini itibarsızlaştırdı. Artık ütopya sadece özel hayat içinde mazur görülebiliyor, kolektif mutluluk kavramı ezici bir çoğunluğa hiçbir anlam ifade etmez oldu. Buck-Morss, Walter Benjamin'den aldığı "rüya âlemi" kavramını hem kolektif bir zihin durumunun şiirsel bir tasviri hem de analitik bir kavram olarak kullanarak, çöküş de denebilecek bu dönüşümün izlerini sürüyor. Yerleşik totalitarizm/demokrasi karşıtlığını reddedip Doğu ve Batı bloklarının (SSCB ile ABD'nin) rüya âlemleri arasındaki tekinsiz benzerliklerin altını çiziyor, sosyalist tahayyülün kapitalizminkine fazla sadık kaldığı için başarısız olduğunu gösteriyor. Bunu da geleneksel akademik metinlerin yaptığı gibi baştan sona kesintisiz akıp giden bir argüman geliştirerek değil, son derece deneysel bir tavır benimseyerek yapıyor: Yine Benjamin'in icadı olan "diyalektik imgeler" kavramını yaratıcı bir biçimde uygulamaya koyarak, 20. yüzyılın kitle ütopyasını, ilk bakışta önemsizmiş gibi görünen küçük görsel ayrıntılardan, tarihin büyük anlatısı içinde pek de bir yere oturtulamayan anekdot parçalarından hareketle, kitle kültürünün görsel enkazını eşeleyerek sorguluyor. Buck-Morss'un atıldıkları yığının içinden kurtarıp bize yeniden kazandırdıkları arasında neler yok ki: Lenin'in mumyalanması kararı ile başlayan dehşet verici sürecin bir kronolojisi, avangard sanatta "kare"nin kullanılmasının tarihi, tepesinde dev bir Lenin heykeli olması planlanan ama inşa edilmeden kalmış Sovyetler Sarayı projesi ile Amerikan pop kültürü ikonu "King Kong" filminden bir kare arasındaki benzerlik, Melnikov'un aylaklığı yüceltiyor diye reddedilen "Uyku Enstitüsü" projesi, 20'li ve 30'lu yılların Amerikan ve Sovyet sinemasında "kitlelerin" kullanım tarzı ve makine fantazileri. Tarihi, artık hiçbir bütün içine tıkıştırılamayan fragmanlara hakkını veren sağlam bir teorik zemine yaslanarak görsel imgeler üzerinden anlamaya çalışan ve hâlâ kolektif bir ütopya mümkün diyorsak dersimizi iyi çalışmamız gerektiğine dikkat çeken bu güzel kitabın sizi de heyecanlandıracağından eminiz.
Yirminci yüzyılın kitlesel ütopyaları başarısız oldu. Bu ütopyalara bağlanmış rüyalar, hayaller de öyle. Yeni bir yüzyıla girdiğimiz şu günlerde, sanayi üretiminin maddi kıtlığı aşmayı sağlayarak herkese mutluluk ve refah getireceği inancının yerinde yeller esiyor. Gezegenin bu süreçte uğradığı tahribatın ayan beyan ortaya çıkması ve sosyalizmin yenilgisi kolektif bir ütopya hayalini itibarsızlaştırdı. Artık ütopya sadece özel hayat içinde mazur görülebiliyor, kolektif mutluluk kavramı ezici bir çoğunluğa hiçbir anlam ifade etmez oldu. Buck-Morss, Walter Benjamin'den aldığı "rüya âlemi" kavramını hem kolektif bir zihin durumunun şiirsel bir tasviri hem de analitik bir kavram olarak kullanarak, çöküş de denebilecek bu dönüşümün izlerini sürüyor. Yerleşik totalitarizm/demokrasi karşıtlığını reddedip Doğu ve Batı bloklarının (SSCB ile ABD'nin) rüya âlemleri arasındaki tekinsiz benzerliklerin altını çiziyor, sosyalist tahayyülün kapitalizminkine fazla sadık kaldığı için başarısız olduğunu gösteriyor. Bunu da geleneksel akademik metinlerin yaptığı gibi baştan sona kesintisiz akıp giden bir argüman geliştirerek değil, son derece deneysel bir tavır benimseyerek yapıyor: Yine Benjamin'in icadı olan "diyalektik imgeler" kavramını yaratıcı bir biçimde uygulamaya koyarak, 20. yüzyılın kitle ütopyasını, ilk bakışta önemsizmiş gibi görünen küçük görsel ayrıntılardan, tarihin büyük anlatısı içinde pek de bir yere oturtulamayan anekdot parçalarından hareketle, kitle kültürünün görsel enkazını eşeleyerek sorguluyor. Buck-Morss'un atıldıkları yığının içinden kurtarıp bize yeniden kazandırdıkları arasında neler yok ki: Lenin'in mumyalanması kararı ile başlayan dehşet verici sürecin bir kronolojisi, avangard sanatta "kare"nin kullanılmasının tarihi, tepesinde dev bir Lenin heykeli olması planlanan ama inşa edilmeden kalmış Sovyetler Sarayı projesi ile Amerikan pop kültürü ikonu "King Kong" filminden bir kare arasındaki benzerlik, Melnikov'un aylaklığı yüceltiyor diye reddedilen "Uyku Enstitüsü" projesi, 20'li ve 30'lu yılların Amerikan ve Sovyet sinemasında "kitlelerin" kullanım tarzı ve makine fantazileri. Tarihi, artık hiçbir bütün içine tıkıştırılamayan fragmanlara hakkını veren sağlam bir teorik zemine yaslanarak görsel imgeler üzerinden anlamaya çalışan ve hâlâ kolektif bir ütopya mümkün diyorsak dersimizi iyi çalışmamız gerektiğine dikkat çeken bu güzel kitabın sizi de heyecanlandıracağından eminiz.
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 226,30 | 226,30 |