Orhun’dan Tuna’ya

Stok Kodu:
9786257834766
Boyut:
16x24
Sayfa Sayısı:
376
Baskı:
2
Basım Tarihi:
2022-03
Kapak Türü:
Ciltsiz
Kağıt Türü:
2. Hamur
Kategori:
%25 indirimli
300,00TL
225,00TL
9786257834766
773198
Orhun’dan Tuna’ya
Orhun’dan Tuna’ya
225.00

Mâzîmiz şeref sayfalarıyla doluydu. Altay Dağları’nın hür havasını teneffüs ettik. Orhun ve Selenge ırmaklarında atlarımızı suladık. Sonra Oğuz Ata’mızın bize vasiyetini yerine getirdik. Gökyüzünü çadır güneşi alem yaptık.  Uzandık, Hazar Denizi gibi engin, Mâverâünnehir gibi huzurlu olduk. Seyhun ve Ceyhun nehirleri gibi sabırla coğrafyaların kara bahtlarını yeşerttik.

İlâhî bir lütufla rahmet deryâsına gark olduk. Yesevî nefesi dokundu rûhumuza. Muhammed Alpaslan Bey’in dediği gibi: “Biz Türkler temiz Müslümanlarız; bid’at nedir bilmeyiz. Onun için Allâh bizi azîz kıldı. Size öyle bir vatan aldım ki ebediyen sizin olacaktır.”

Anadolu artık vatandı ama Türk’e dardı. Bir yaz günü Tuna’dan kafilelerle geçtik. Ak tolgalı beylerbeyi önümüzde geniş kanatlarıyla bir kartal gibi süzülüyordu. Rakofça kırlarının hür havasını aldık. Dünyâ atımızın nalları altında ezilirken Allâh’ın bu azîz askerleri karanlık Avrupa’yı, i‘lâ-yı kelimetullâh  nûruyla aydınlattı.  Gönlümüz; Ad kavminin İrem Bağlarında değil, Hazret-i İbrâhîm’in ateşler içindeki gül bahçesinde, Kisrânın saraylarında değil, Hicret yollarındaki Resûl-i Ekrem’in çiğnediği kum tânelerinde takılı kaldı.

Dünyânın kalbi artık mehter kösüyle çarpıyor, Sancak-ı şerîfimiz arşa gölge salıyordu.

Sonra bize bir nazar oldu… Ne olduysa hep bize azar azar oldu.  Varsın bu da olsun. Biz inandık ki “nasrun minallâh” ve “lâ gâlibe illallâh.”

Yarın elbet bizim, elbet bizimdir! Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir.

Mâzîmiz şeref sayfalarıyla doluydu. Altay Dağları’nın hür havasını teneffüs ettik. Orhun ve Selenge ırmaklarında atlarımızı suladık. Sonra Oğuz Ata’mızın bize vasiyetini yerine getirdik. Gökyüzünü çadır güneşi alem yaptık.  Uzandık, Hazar Denizi gibi engin, Mâverâünnehir gibi huzurlu olduk. Seyhun ve Ceyhun nehirleri gibi sabırla coğrafyaların kara bahtlarını yeşerttik.

İlâhî bir lütufla rahmet deryâsına gark olduk. Yesevî nefesi dokundu rûhumuza. Muhammed Alpaslan Bey’in dediği gibi: “Biz Türkler temiz Müslümanlarız; bid’at nedir bilmeyiz. Onun için Allâh bizi azîz kıldı. Size öyle bir vatan aldım ki ebediyen sizin olacaktır.”

Anadolu artık vatandı ama Türk’e dardı. Bir yaz günü Tuna’dan kafilelerle geçtik. Ak tolgalı beylerbeyi önümüzde geniş kanatlarıyla bir kartal gibi süzülüyordu. Rakofça kırlarının hür havasını aldık. Dünyâ atımızın nalları altında ezilirken Allâh’ın bu azîz askerleri karanlık Avrupa’yı, i‘lâ-yı kelimetullâh  nûruyla aydınlattı.  Gönlümüz; Ad kavminin İrem Bağlarında değil, Hazret-i İbrâhîm’in ateşler içindeki gül bahçesinde, Kisrânın saraylarında değil, Hicret yollarındaki Resûl-i Ekrem’in çiğnediği kum tânelerinde takılı kaldı.

Dünyânın kalbi artık mehter kösüyle çarpıyor, Sancak-ı şerîfimiz arşa gölge salıyordu.

Sonra bize bir nazar oldu… Ne olduysa hep bize azar azar oldu.  Varsın bu da olsun. Biz inandık ki “nasrun minallâh” ve “lâ gâlibe illallâh.”

Yarın elbet bizim, elbet bizimdir! Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir.

Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat