“Eylülden sonrası sonbahar. Sonbaharsa hüznün başkenti… Aşkların gazeller gibi döküldüğü mevsim… Ulugöl’de ayaklarının altında ezilen gazellerin hışırtısıyla muhteşem doğa yürüyüşü… Yason’da -yüzlerce cep telefonuna veya bilgisayara fon olan- muhteşem gün batımı… Eşsiz tablolara esin veren o canım manzaralar… Haşim’in dizelerinde dile gelen gizli bir dil… Tarancı’nın “Ayva sarı nar kırmızı sonbahar” deyişi… Telaşa gark olan bitişlerin ve başlangıçların perdesi… Yeşilin üzerine sarının, kırmızının, turuncunun bin bir tonunun katmer katmer giydirilişi… Sanki yeşilin ilkbahardan kışa uzanan sergüzeştte ünlü bir ressamın fırçasından çıkmışçasına boyanması, bezenmesi…”
Goncagül Ustaoğlu
“Denizinin dalgasından mevsimleri okuduğunuz ve taşına toprağına anılarınızı dokuduğunuz bir şehir düşünün. Şehir ki kucağına mevsimleri almış, kimine gurbet kimine sıla olmuş. Bir şehir düşünün, en çok yakışan elbisesinin giymiş nazlı bir genç kız gibi salınan…
Derler ki Ordu’da deniz kolları açık bekler ve her mevsimde şehir, insanıyla kucağına yerleşir Karadeniz’in. Kışsa uyur, yazsa dalgalarıyla oynar, baharsa aşkla coşar, sonbaharsa ömrün hüznünü alır eline, tarar.” (Leyla Yıldırım)
“Yaprakların yavaştan terk etmeye başladığı fındık dallarına tutunmaya çalışan tekleme bir fındık çizerim. Bir
teklemede tuvalime düşer nazlı nazlı esen yel ile cilveleşen daldan. Ve teklemeye uzanan fındık yorgunu, güneş yanığı bir el. Başak sepetine yüklenmiş, belki de gerçekleşmeyecek birkaç tane hayal. Umuttur güz, derim bu resimle.
Fındık veresiye bırakılmış mutluluklar vardır. Aynı yastıkta bir ömür dilekleri ile kurulacak yuvaların sıcacık davetiyeleri dolanır elden ele. Sokaklara yayılan müziğin karşılama sesini, kına gecelerinin yanık türkülerini çizerim. Mutluluk şimdi güz.”
Turan Aksoy
Hoynat Adası’nda güneş gizliden doğar Beldibi’nde uzun uzun vedalaşır. Isıtmaz ama üşütmez de sizi. İnce rüzgârı hissedersiniz üzerinizde. Anne yeleği ihtiyaçtır artık. Hazan sarar her yeri mevsim sonbahardır şimdi… Duygusal olmak şehre ayak uydurmak zorunluluktur. Koşmak eğlenmek değil de dostla bir kahve içmek istersiniz. Şairler ayrılığı yakıştırır belki ama muhabbettir bana, dosta sarılmaktır iskelede, veda değil hoş geldin demektir ruhuma.
Yadigâr Padar Karakuş
Suyun ressamı Monet resmetmeliydi sonbaharı Ordu’da. Kaçırılacak manzara mıydı yahu bu! Hele de fonda Alpay varsa ve Eylül’de gel, diyorsa tatlı tatlı. Bak şu hayale sen! Hadi canım!..
Hezarfen de arkasına sonbahar rüzgârını alıp süzülmeli miydi yoksa Boztepe’den? Yakışırdı, hem de çok yakışırdı. Yeşilden maviye bir martının özgürlüğüyle kanat çırpmak ve bir tüyün hafifliğiyle bir suya, bir toprağa dokunmak. Yağmurun da mı müziği vardı bu coğrafyada? Acaba duyar mıydı bunu da o sessiz dünyasında Mozart? Damlalar tuşlara dokunur da günlerce ağlar mıydı Kibele mabedinde?
Özlem Topal
Ayaklarım beni doğruca sahile götürüyor. Civil Deresi, sahile doğru kollarını açmış köpük köpük yayılarak akıyor. Onu ihtişamıyla karşılayan Karadeniz, ne kadar hırçın da olsa sesini beton binalar kesiyor. Denizin gerdanında ince dizincik halinde gelen gecen çok; kimi hüzün satıyor, kimi neşe… Benim hüznüm kimin umurunda. Ben de onların arasına katılıyorum.
Seyrani Göl
“Eylülden sonrası sonbahar. Sonbaharsa hüznün başkenti… Aşkların gazeller gibi döküldüğü mevsim… Ulugöl’de ayaklarının altında ezilen gazellerin hışırtısıyla muhteşem doğa yürüyüşü… Yason’da -yüzlerce cep telefonuna veya bilgisayara fon olan- muhteşem gün batımı… Eşsiz tablolara esin veren o canım manzaralar… Haşim’in dizelerinde dile gelen gizli bir dil… Tarancı’nın “Ayva sarı nar kırmızı sonbahar” deyişi… Telaşa gark olan bitişlerin ve başlangıçların perdesi… Yeşilin üzerine sarının, kırmızının, turuncunun bin bir tonunun katmer katmer giydirilişi… Sanki yeşilin ilkbahardan kışa uzanan sergüzeştte ünlü bir ressamın fırçasından çıkmışçasına boyanması, bezenmesi…”
Goncagül Ustaoğlu
“Denizinin dalgasından mevsimleri okuduğunuz ve taşına toprağına anılarınızı dokuduğunuz bir şehir düşünün. Şehir ki kucağına mevsimleri almış, kimine gurbet kimine sıla olmuş. Bir şehir düşünün, en çok yakışan elbisesinin giymiş nazlı bir genç kız gibi salınan…
Derler ki Ordu’da deniz kolları açık bekler ve her mevsimde şehir, insanıyla kucağına yerleşir Karadeniz’in. Kışsa uyur, yazsa dalgalarıyla oynar, baharsa aşkla coşar, sonbaharsa ömrün hüznünü alır eline, tarar.” (Leyla Yıldırım)
“Yaprakların yavaştan terk etmeye başladığı fındık dallarına tutunmaya çalışan tekleme bir fındık çizerim. Bir
teklemede tuvalime düşer nazlı nazlı esen yel ile cilveleşen daldan. Ve teklemeye uzanan fındık yorgunu, güneş yanığı bir el. Başak sepetine yüklenmiş, belki de gerçekleşmeyecek birkaç tane hayal. Umuttur güz, derim bu resimle.
Fındık veresiye bırakılmış mutluluklar vardır. Aynı yastıkta bir ömür dilekleri ile kurulacak yuvaların sıcacık davetiyeleri dolanır elden ele. Sokaklara yayılan müziğin karşılama sesini, kına gecelerinin yanık türkülerini çizerim. Mutluluk şimdi güz.”
Turan Aksoy
Hoynat Adası’nda güneş gizliden doğar Beldibi’nde uzun uzun vedalaşır. Isıtmaz ama üşütmez de sizi. İnce rüzgârı hissedersiniz üzerinizde. Anne yeleği ihtiyaçtır artık. Hazan sarar her yeri mevsim sonbahardır şimdi… Duygusal olmak şehre ayak uydurmak zorunluluktur. Koşmak eğlenmek değil de dostla bir kahve içmek istersiniz. Şairler ayrılığı yakıştırır belki ama muhabbettir bana, dosta sarılmaktır iskelede, veda değil hoş geldin demektir ruhuma.
Yadigâr Padar Karakuş
Suyun ressamı Monet resmetmeliydi sonbaharı Ordu’da. Kaçırılacak manzara mıydı yahu bu! Hele de fonda Alpay varsa ve Eylül’de gel, diyorsa tatlı tatlı. Bak şu hayale sen! Hadi canım!..
Hezarfen de arkasına sonbahar rüzgârını alıp süzülmeli miydi yoksa Boztepe’den? Yakışırdı, hem de çok yakışırdı. Yeşilden maviye bir martının özgürlüğüyle kanat çırpmak ve bir tüyün hafifliğiyle bir suya, bir toprağa dokunmak. Yağmurun da mı müziği vardı bu coğrafyada? Acaba duyar mıydı bunu da o sessiz dünyasında Mozart? Damlalar tuşlara dokunur da günlerce ağlar mıydı Kibele mabedinde?
Özlem Topal
Ayaklarım beni doğruca sahile götürüyor. Civil Deresi, sahile doğru kollarını açmış köpük köpük yayılarak akıyor. Onu ihtişamıyla karşılayan Karadeniz, ne kadar hırçın da olsa sesini beton binalar kesiyor. Denizin gerdanında ince dizincik halinde gelen gecen çok; kimi hüzün satıyor, kimi neşe… Benim hüznüm kimin umurunda. Ben de onların arasına katılıyorum.
Seyrani Göl
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 78,09 | 78,09 |