Ordu’da Sonbahar ve Ben

Stok Kodu:
9786254308949
Boyut:
13.5x21
Sayfa Sayısı:
71
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2023-07
Kapak Türü:
Ciltsiz
Kağıt Türü:
2. Hamur
Kategori:
%43 indirimli
137,00TL
78,09TL
9786254308949
742433
Ordu’da Sonbahar ve Ben
Ordu’da Sonbahar ve Ben
78.09

“Eylülden sonrası sonbahar. Sonbaharsa hüznün başkenti… Aşkların gazeller gibi döküldüğü mevsim… Ulugöl’de ayaklarının altında ezilen gazellerin hışırtısıyla muhteşem doğa yürüyüşü… Yason’da -yüzlerce cep telefonuna veya bilgisayara fon olan- muhteşem gün batımı… Eşsiz tablolara esin veren o canım manzaralar… Haşim’in dizelerinde dile gelen gizli bir dil… Tarancı’nın “Ayva sarı nar kırmızı sonbahar” deyişi… Telaşa gark olan bitişlerin ve başlangıçların perdesi… Yeşilin üzerine sarının, kırmızının, turuncunun bin bir tonunun katmer katmer giydirilişi… Sanki yeşilin ilkbahardan kışa uzanan sergüzeştte ünlü bir ressamın fırçasından çıkmışçasına boyanması, bezenmesi…”

Goncagül Ustaoğlu

“Denizinin dalgasından mevsimleri okuduğunuz ve taşına toprağına anılarınızı dokuduğunuz bir şehir düşünün. Şehir ki kucağına mevsimleri almış, kimine gurbet kimine sıla olmuş. Bir şehir düşünün, en çok yakışan elbisesinin giymiş nazlı bir genç kız gibi salınan…

Derler ki Ordu’da deniz kolları açık bekler ve her mevsimde şehir, insanıyla kucağına yerleşir Karadeniz’in. Kışsa uyur, yazsa dalgalarıyla oynar, baharsa aşkla coşar, sonbaharsa ömrün hüznünü alır eline, tarar.” (Leyla Yıldırım)

“Yaprakların yavaştan terk etmeye başladığı fındık dallarına tutunmaya çalışan tekleme bir fındık çizerim. Bir 

teklemede tuvalime düşer nazlı nazlı esen yel ile cilveleşen daldan. Ve teklemeye uzanan fındık yorgunu, güneş yanığı bir el. Başak sepetine yüklenmiş, belki de gerçekleşmeyecek birkaç tane hayal. Umuttur güz, derim bu resimle.

Fındık veresiye bırakılmış mutluluklar vardır. Aynı yastıkta bir ömür dilekleri ile kurulacak yuvaların sıcacık davetiyeleri dolanır elden ele. Sokaklara yayılan müziğin karşılama sesini, kına gecelerinin yanık türkülerini çizerim. Mutluluk şimdi güz.”

Turan Aksoy

Hoynat Adası’nda güneş gizliden doğar Beldibi’nde uzun uzun vedalaşır. Isıtmaz ama üşütmez de sizi. İnce rüzgârı hissedersiniz üzerinizde. Anne yeleği ihtiyaçtır artık. Hazan sarar her yeri mevsim sonbahardır şimdi… Duygusal olmak şehre ayak uydurmak zorunluluktur. Koşmak eğlenmek değil de dostla bir kahve içmek istersiniz. Şairler ayrılığı yakıştırır belki ama muhabbettir bana, dosta sarılmaktır iskelede, veda değil hoş geldin demektir ruhuma.

Yadigâr Padar Karakuş

 

Suyun ressamı Monet resmetmeliydi sonbaharı Ordu’da. Kaçırılacak manzara mıydı yahu bu! Hele de fonda Alpay varsa ve Eylül’de gel, diyorsa tatlı tatlı. Bak şu hayale sen! Hadi canım!..

Hezarfen de arkasına sonbahar rüzgârını alıp süzülmeli miydi yoksa Boztepe’den? Yakışırdı, hem de çok yakışırdı. Yeşilden maviye bir martının özgürlüğüyle kanat çırpmak ve bir tüyün hafifliğiyle bir suya, bir toprağa dokunmak. Yağmurun da mı müziği vardı bu coğrafyada? Acaba duyar mıydı bunu da o sessiz dünyasında Mozart? Damlalar tuşlara dokunur da günlerce ağlar mıydı Kibele mabedinde?

Özlem Topal

 

Ayaklarım beni doğruca sahile götürüyor. Civil Deresi, sahile doğru kollarını açmış köpük köpük yayılarak akıyor. Onu ihtişamıyla karşılayan Karadeniz, ne kadar hırçın da olsa sesini beton binalar kesiyor. Denizin gerdanında ince dizincik halinde gelen gecen çok; kimi hüzün satıyor, kimi neşe… Benim hüznüm kimin umurunda. Ben de onların arasına katılıyorum.

Seyrani Göl

“Eylülden sonrası sonbahar. Sonbaharsa hüznün başkenti… Aşkların gazeller gibi döküldüğü mevsim… Ulugöl’de ayaklarının altında ezilen gazellerin hışırtısıyla muhteşem doğa yürüyüşü… Yason’da -yüzlerce cep telefonuna veya bilgisayara fon olan- muhteşem gün batımı… Eşsiz tablolara esin veren o canım manzaralar… Haşim’in dizelerinde dile gelen gizli bir dil… Tarancı’nın “Ayva sarı nar kırmızı sonbahar” deyişi… Telaşa gark olan bitişlerin ve başlangıçların perdesi… Yeşilin üzerine sarının, kırmızının, turuncunun bin bir tonunun katmer katmer giydirilişi… Sanki yeşilin ilkbahardan kışa uzanan sergüzeştte ünlü bir ressamın fırçasından çıkmışçasına boyanması, bezenmesi…”

Goncagül Ustaoğlu

“Denizinin dalgasından mevsimleri okuduğunuz ve taşına toprağına anılarınızı dokuduğunuz bir şehir düşünün. Şehir ki kucağına mevsimleri almış, kimine gurbet kimine sıla olmuş. Bir şehir düşünün, en çok yakışan elbisesinin giymiş nazlı bir genç kız gibi salınan…

Derler ki Ordu’da deniz kolları açık bekler ve her mevsimde şehir, insanıyla kucağına yerleşir Karadeniz’in. Kışsa uyur, yazsa dalgalarıyla oynar, baharsa aşkla coşar, sonbaharsa ömrün hüznünü alır eline, tarar.” (Leyla Yıldırım)

“Yaprakların yavaştan terk etmeye başladığı fındık dallarına tutunmaya çalışan tekleme bir fındık çizerim. Bir 

teklemede tuvalime düşer nazlı nazlı esen yel ile cilveleşen daldan. Ve teklemeye uzanan fındık yorgunu, güneş yanığı bir el. Başak sepetine yüklenmiş, belki de gerçekleşmeyecek birkaç tane hayal. Umuttur güz, derim bu resimle.

Fındık veresiye bırakılmış mutluluklar vardır. Aynı yastıkta bir ömür dilekleri ile kurulacak yuvaların sıcacık davetiyeleri dolanır elden ele. Sokaklara yayılan müziğin karşılama sesini, kına gecelerinin yanık türkülerini çizerim. Mutluluk şimdi güz.”

Turan Aksoy

Hoynat Adası’nda güneş gizliden doğar Beldibi’nde uzun uzun vedalaşır. Isıtmaz ama üşütmez de sizi. İnce rüzgârı hissedersiniz üzerinizde. Anne yeleği ihtiyaçtır artık. Hazan sarar her yeri mevsim sonbahardır şimdi… Duygusal olmak şehre ayak uydurmak zorunluluktur. Koşmak eğlenmek değil de dostla bir kahve içmek istersiniz. Şairler ayrılığı yakıştırır belki ama muhabbettir bana, dosta sarılmaktır iskelede, veda değil hoş geldin demektir ruhuma.

Yadigâr Padar Karakuş

 

Suyun ressamı Monet resmetmeliydi sonbaharı Ordu’da. Kaçırılacak manzara mıydı yahu bu! Hele de fonda Alpay varsa ve Eylül’de gel, diyorsa tatlı tatlı. Bak şu hayale sen! Hadi canım!..

Hezarfen de arkasına sonbahar rüzgârını alıp süzülmeli miydi yoksa Boztepe’den? Yakışırdı, hem de çok yakışırdı. Yeşilden maviye bir martının özgürlüğüyle kanat çırpmak ve bir tüyün hafifliğiyle bir suya, bir toprağa dokunmak. Yağmurun da mı müziği vardı bu coğrafyada? Acaba duyar mıydı bunu da o sessiz dünyasında Mozart? Damlalar tuşlara dokunur da günlerce ağlar mıydı Kibele mabedinde?

Özlem Topal

 

Ayaklarım beni doğruca sahile götürüyor. Civil Deresi, sahile doğru kollarını açmış köpük köpük yayılarak akıyor. Onu ihtişamıyla karşılayan Karadeniz, ne kadar hırçın da olsa sesini beton binalar kesiyor. Denizin gerdanında ince dizincik halinde gelen gecen çok; kimi hüzün satıyor, kimi neşe… Benim hüznüm kimin umurunda. Ben de onların arasına katılıyorum.

Seyrani Göl

Tüm kartlar
Taksit Sayısı Taksit tutarı Genel Toplam
Tek Çekim 78,09    78,09   
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat