Türk edebiyatında sıklıkla işlenen konulardan biri de Leylâ ve Mecnûn'un birbirlerine olan aşklarıdır. İslamiyet öncesi dönemlerde Arap yarımadasında ortaya çıkan bu aşk hikâyesi, Arap, Fars ve Türk edebiyatlarında hem şairler hem de okurlar tarafından önemli derecede rağbet görmüştür. Yüzyıllar öncesinde Arap çöllerinde yaşanmış bir aşkın kendi coğrafyasının sınırlarını aşarak farklı milletler ve kültürler tarafından bu ölçüde itibar görmesi, zamandan ve mekândan kayıtsız evrensel bir duygunun mahsulü olduğunu kanıtlar niteliktedir. Modern toplumların önemli bir tüketim metaı hâline gelen “aşk”ın tarihsel serüvenine bakıldığında edebiyattan mimariye; felsefeden musikiye kadar geniş bir yelpazede toplumların kültürlerinin şekillenmesinde önemli bir paya sahip olduğu görülür. “Aşk”ın Leylâ ve Mecnûn tipleri üzerinden anlatılması, müslüman toplumların edebiyatlarındaki ortaklıklardan biridir.
Türk edebiyatında ise Leylâ vü Mecnûn mesnevileri daha çok Nizâmî'nin eserinin etkisi altında nazire veya telif-tercüme yoluyla oluşturulmuştur. Bilindiği gibi bu anlatı, ilk olarak Nizamî tarafından plânlı bir kurgu ile hikâye edilmiştir. Türk edebiyatında ilk müstakil örneğine Şahidî'de tesadüf ettiğimiz otuz civarındaki Leylâ vü Mecnûn mesnevisinin sonuncusu, Nâkâm'ın Nizamî'ye nazire olarak kaleme aldığı Mecnûn u Leylî mesnevisidir.
Elinizdeki kitapta, Leylâ ile Mecnûn hikâyesinin Arap, Fars ve Türk edebiyatlarındaki tarihî seyri hakkında bilgi verilmiş ve XIX. yüzyılın önemli şairlerinden İsmail Nâkâm'ın Mecnûn u Leylî mesnevisi incelenerek mesnevinin iki nüshasının karşılaştırılması sonucu kurulan tenkitli metnine yer verilmiştir.
Türk edebiyatında sıklıkla işlenen konulardan biri de Leylâ ve Mecnûn'un birbirlerine olan aşklarıdır. İslamiyet öncesi dönemlerde Arap yarımadasında ortaya çıkan bu aşk hikâyesi, Arap, Fars ve Türk edebiyatlarında hem şairler hem de okurlar tarafından önemli derecede rağbet görmüştür. Yüzyıllar öncesinde Arap çöllerinde yaşanmış bir aşkın kendi coğrafyasının sınırlarını aşarak farklı milletler ve kültürler tarafından bu ölçüde itibar görmesi, zamandan ve mekândan kayıtsız evrensel bir duygunun mahsulü olduğunu kanıtlar niteliktedir. Modern toplumların önemli bir tüketim metaı hâline gelen “aşk”ın tarihsel serüvenine bakıldığında edebiyattan mimariye; felsefeden musikiye kadar geniş bir yelpazede toplumların kültürlerinin şekillenmesinde önemli bir paya sahip olduğu görülür. “Aşk”ın Leylâ ve Mecnûn tipleri üzerinden anlatılması, müslüman toplumların edebiyatlarındaki ortaklıklardan biridir.
Türk edebiyatında ise Leylâ vü Mecnûn mesnevileri daha çok Nizâmî'nin eserinin etkisi altında nazire veya telif-tercüme yoluyla oluşturulmuştur. Bilindiği gibi bu anlatı, ilk olarak Nizamî tarafından plânlı bir kurgu ile hikâye edilmiştir. Türk edebiyatında ilk müstakil örneğine Şahidî'de tesadüf ettiğimiz otuz civarındaki Leylâ vü Mecnûn mesnevisinin sonuncusu, Nâkâm'ın Nizamî'ye nazire olarak kaleme aldığı Mecnûn u Leylî mesnevisidir.
Elinizdeki kitapta, Leylâ ile Mecnûn hikâyesinin Arap, Fars ve Türk edebiyatlarındaki tarihî seyri hakkında bilgi verilmiş ve XIX. yüzyılın önemli şairlerinden İsmail Nâkâm'ın Mecnûn u Leylî mesnevisi incelenerek mesnevinin iki nüshasının karşılaştırılması sonucu kurulan tenkitli metnine yer verilmiştir.
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 55,44 | 55,44 |