Modern Türk Düşüncesinin Sosyolojisi (1839 - 1923)

Stok Kodu:
9789759000455
Boyut:
14x21
Sayfa Sayısı:
384
Baskı:
2
Basım Tarihi:
2016-09
Kapak Türü:
Ciltsiz
Kağıt Türü:
2. Hamur
%40 indirimli
300,00TL
180,00TL
9789759000455
539568
Modern Türk Düşüncesinin Sosyolojisi
Modern Türk Düşüncesinin Sosyolojisi (1839 - 1923)
180.00

Sosyal ve siyasal sorunlara yaklaşımlarındaki farklılıklar, doğal olarak aydınlar arasında bölünmelere neden olmuştur. Her kimlik sınır çizer; içeride tutulmak istenenlere yapılan her vurgu, dışarıda tutulacakları da belirginleştirir. Osmanlı’da ondokuzuncu yüzyılda oluşan siyasal kimlikler sırayla Batıcılık, Muhafazakarlık ve İslamcılık olmuştur. Bu üç kimliğin ortak özelliği, Osmanlıcılık kimliğini de içermeleridir. Yirminci yüzyılın başlarında bu kimliklere Türkçülük de eklenmiştir. Bu düşünceler arasında en derin çelişki, imparatorluk ideolojisi olan Osmanlıcılık ile ulusçuluk ideolojisi olan Türkçülük arasındadır. Balkan Savaşları ve 1. Dünya Savaşı esnasında hızla yükselen Türkçülük kısa sürede Osmanlıcılık siyasetini işlevsizleştirmiştir. Bu tarihten günümüze kadar Batıcılık, İslamcılık ve Türkçülük her biri dönemsel yükselişler ve düşüşler yaşamış olsa da varlıklarını korumuştur.

Bürokratik aydınlar, devlet gücünü kullanarak toplumu değiştirmeye yönelmişlerdir. Bu aydınlar, kamu görevlerinde kalamadıkları durumlarda, bürokrasi ile ilişki kurmanın yolunu bulmaya ya da kamu gücünü darbe ile ele geçirmenin planlarını yapmaya çalışmışlardır. Bürokratik aydınlar, siyasal dönüşüme öncelik verirken, sivil aydınlar toplumsal dönüşüme öncelik vermiştir. Bu fark, ikincilerin halka daha yakın olduklarını ve programlarında halkın dinsel ve geleneksel değerlerine daha fazla önem verdiklerini göstermektedir.

Türk modernleşme tarihinde “Batıcı” ve "devrimci"  fikirler daha çok bürokratik aydınlar tarafından savunulmuştur. Said Halim Paşa ve Mehmet Akif gibi sivil aydınlar ise Doğu İslam uygarlığında karar kılarak, gelenek ile modernliği sentezleyen “muhafazakar” ve “İslamcı” ideolojileri savunmuşlardır. Bu arada Türkçüler, bir yandan ulusal kültürü savunurken diğer taraftan uygarlık değiştirmenin (Batılılaşmanın) kaçınılmazlığını kabul etmekle, bürokratik aydınlar ile sivil aydınların arasında yer alır. Ziya Gökalp’in “hars medeniyet” ayrımı ve “Türkleşmek İslamlaşmak Muasırlaşmak” şiarı, Türkçülerin muhafazakarlık ve devrimcilik arasında gidiş gelişlerinin açık bir göstergesidir. Batıcı ve İslamcı aydınlar savundukları değerleri daha açık ortaya koyarken, Türkçü aydınlar konjonktürel pragmatist bir çizgide yürümüşlerdir.

Sosyal ve siyasal sorunlara yaklaşımlarındaki farklılıklar, doğal olarak aydınlar arasında bölünmelere neden olmuştur. Her kimlik sınır çizer; içeride tutulmak istenenlere yapılan her vurgu, dışarıda tutulacakları da belirginleştirir. Osmanlı’da ondokuzuncu yüzyılda oluşan siyasal kimlikler sırayla Batıcılık, Muhafazakarlık ve İslamcılık olmuştur. Bu üç kimliğin ortak özelliği, Osmanlıcılık kimliğini de içermeleridir. Yirminci yüzyılın başlarında bu kimliklere Türkçülük de eklenmiştir. Bu düşünceler arasında en derin çelişki, imparatorluk ideolojisi olan Osmanlıcılık ile ulusçuluk ideolojisi olan Türkçülük arasındadır. Balkan Savaşları ve 1. Dünya Savaşı esnasında hızla yükselen Türkçülük kısa sürede Osmanlıcılık siyasetini işlevsizleştirmiştir. Bu tarihten günümüze kadar Batıcılık, İslamcılık ve Türkçülük her biri dönemsel yükselişler ve düşüşler yaşamış olsa da varlıklarını korumuştur.

Bürokratik aydınlar, devlet gücünü kullanarak toplumu değiştirmeye yönelmişlerdir. Bu aydınlar, kamu görevlerinde kalamadıkları durumlarda, bürokrasi ile ilişki kurmanın yolunu bulmaya ya da kamu gücünü darbe ile ele geçirmenin planlarını yapmaya çalışmışlardır. Bürokratik aydınlar, siyasal dönüşüme öncelik verirken, sivil aydınlar toplumsal dönüşüme öncelik vermiştir. Bu fark, ikincilerin halka daha yakın olduklarını ve programlarında halkın dinsel ve geleneksel değerlerine daha fazla önem verdiklerini göstermektedir.

Türk modernleşme tarihinde “Batıcı” ve "devrimci"  fikirler daha çok bürokratik aydınlar tarafından savunulmuştur. Said Halim Paşa ve Mehmet Akif gibi sivil aydınlar ise Doğu İslam uygarlığında karar kılarak, gelenek ile modernliği sentezleyen “muhafazakar” ve “İslamcı” ideolojileri savunmuşlardır. Bu arada Türkçüler, bir yandan ulusal kültürü savunurken diğer taraftan uygarlık değiştirmenin (Batılılaşmanın) kaçınılmazlığını kabul etmekle, bürokratik aydınlar ile sivil aydınların arasında yer alır. Ziya Gökalp’in “hars medeniyet” ayrımı ve “Türkleşmek İslamlaşmak Muasırlaşmak” şiarı, Türkçülerin muhafazakarlık ve devrimcilik arasında gidiş gelişlerinin açık bir göstergesidir. Batıcı ve İslamcı aydınlar savundukları değerleri daha açık ortaya koyarken, Türkçü aydınlar konjonktürel pragmatist bir çizgide yürümüşlerdir.

Tüm kartlar
Taksit Sayısı Taksit tutarı Genel Toplam
Tek Çekim 180,00    180,00   
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat