"Miro'nun bir cep telefonu ve iki kanadı vardı." O, ölüm tarihi 24 Aralık 2000 olan bir melekti. "Tuna boyunca konuşulan bütün dillerde küfür edebilen" bir melek. Evi olmayan, dünyaya ebedi bir misafir olarak gelmiş bir melek. Yardım dileyenlerin çağrılarından susmak bilmeyen bir cep telefonu ve iki kanadı dışında her şeyini bırakmış bir melek... Göçmenlerin meleği... Çünkü "Meleklerin milliyetleri yoktur."
Soyağaçlarının dallandığı, aile fertlerinin dillendiği Melek Dili'nde, zaman zaman karakterlerin bile önüne geçen arka planda son asrın Bulgaristan'ının politik manzarası tüm çarpıklığı ve gülünçlüğüyle belirir.
Sultaniza bir bohça aldı, içinden ağzına soktuğu bir şey çıkardı ve ince pembe dudaklarını sessizce kıpırdatmaya başladı. Gözlerinden sessizce birkaç damla yaş süzüldü. "Tüh tüh" dedi Svetlyo'ya. "Seni böyle korkutanı köpekler yesin. Bir köpek öldü, bir insan doğdu. Bir köpek gibi sert olacaksın. Köpeği solucanlar yer, insanı korku yer. Svetlyo korkuyu ısıracak. Köpek gibi sert olacak. Şimdi küçük henüz, şimdi boklu daha. Onun dilini koparıp köpeklere vereceğiz. Sonra yeni bir dil çıkacak, ince, pullu, kertenkele kuyruğu gibi. Onu da koparacağız, bir dörtyol ağzında. O dili kuşlar yiyecek sonra. Ancak ondan sonra üçüncü dili büyüyecek. O dili bırakacağız ki, şu minik şarkıyı söylesin: Bir zamanlar üç dilim vardı/ Birincisini köpeklere verdim, ikinciyi kuşlar aldı/ Üçüncüyü tutarım ağzımda, çünkü onu ancak melekler alır" diye şakıdı Sultaniza ve Svetlyo'yu bir binici gibi bacaklarına oturttu. Sonra Marina'ya döndü. "Çocuğunun içinde büyük bir korku var, ağır bir korku, kurşun gibi ağır. Oradan tek bir sözcük bile çıkamıyor. Nasıl ağlıyorum, görüyorsun. Bu onun korkusu. Ama çıkaracağım o korkuyu dışarıya. Zaman alacak, çünkü çocuğunu sevmiş korku. İyi bir et bulmuş, ama onu çıkaracağım ve kedilere yedireceğim. Gel, şimdi ona kurşun dökeceğim."
"Miro'nun bir cep telefonu ve iki kanadı vardı." O, ölüm tarihi 24 Aralık 2000 olan bir melekti. "Tuna boyunca konuşulan bütün dillerde küfür edebilen" bir melek. Evi olmayan, dünyaya ebedi bir misafir olarak gelmiş bir melek. Yardım dileyenlerin çağrılarından susmak bilmeyen bir cep telefonu ve iki kanadı dışında her şeyini bırakmış bir melek... Göçmenlerin meleği... Çünkü "Meleklerin milliyetleri yoktur."
Soyağaçlarının dallandığı, aile fertlerinin dillendiği Melek Dili'nde, zaman zaman karakterlerin bile önüne geçen arka planda son asrın Bulgaristan'ının politik manzarası tüm çarpıklığı ve gülünçlüğüyle belirir.
Sultaniza bir bohça aldı, içinden ağzına soktuğu bir şey çıkardı ve ince pembe dudaklarını sessizce kıpırdatmaya başladı. Gözlerinden sessizce birkaç damla yaş süzüldü. "Tüh tüh" dedi Svetlyo'ya. "Seni böyle korkutanı köpekler yesin. Bir köpek öldü, bir insan doğdu. Bir köpek gibi sert olacaksın. Köpeği solucanlar yer, insanı korku yer. Svetlyo korkuyu ısıracak. Köpek gibi sert olacak. Şimdi küçük henüz, şimdi boklu daha. Onun dilini koparıp köpeklere vereceğiz. Sonra yeni bir dil çıkacak, ince, pullu, kertenkele kuyruğu gibi. Onu da koparacağız, bir dörtyol ağzında. O dili kuşlar yiyecek sonra. Ancak ondan sonra üçüncü dili büyüyecek. O dili bırakacağız ki, şu minik şarkıyı söylesin: Bir zamanlar üç dilim vardı/ Birincisini köpeklere verdim, ikinciyi kuşlar aldı/ Üçüncüyü tutarım ağzımda, çünkü onu ancak melekler alır" diye şakıdı Sultaniza ve Svetlyo'yu bir binici gibi bacaklarına oturttu. Sonra Marina'ya döndü. "Çocuğunun içinde büyük bir korku var, ağır bir korku, kurşun gibi ağır. Oradan tek bir sözcük bile çıkamıyor. Nasıl ağlıyorum, görüyorsun. Bu onun korkusu. Ama çıkaracağım o korkuyu dışarıya. Zaman alacak, çünkü çocuğunu sevmiş korku. İyi bir et bulmuş, ama onu çıkaracağım ve kedilere yedireceğim. Gel, şimdi ona kurşun dökeceğim."
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 15,62 | 15,62 |