Sayı, boyut ve biçim gibi matematiğin temel unsurlarını oluşturan kavramlar insan ırkının başlangıcına dek uzanır. Matematiğin gündelik yaşamın bir sonucu olarak doğduğu bilinen bir gerçektir. "Yalnızca güçlüler ayakta kalır" söylemi, yaşamsal bir ilke olarak ne kadar geçerliyse, insan ırkının devamlılığının matematik kavramların gelişmesiyle bağlantılı olduğu da o kadar geçerlidir.
Aslına bakılırsa, insanoğlunun var oluşundan milyonlarca yıl öncesinde bile bazı yaşam formlarında matematiksel anlayışın izlerine rastlanmaktadır. Dilden önce matematik vardı. Bilim ve matematik, insanlık ancak karmakarışık deneyimler içinde düşüp kalktıktan, birbiriyle aynı cisimleri gördükten, sayı ve biçim bakımından bazı benzerliklerin farkına vardıktan sonra doğmuş ve aşama aşama gelişmiştir. Ve elbette matematik tek bir kişinin, kabilenin ya da ırkın buluşu değildir. Doğallıkla matematik yazıdan da eskidir. Bu yüzden tarih öncesi çağlarla ilgili bilgimiz, o çağlardan günümüze gelebilen el ürünü objelerle antropolojik araştırmaların sağladığı çıkarımlardan oluşmaktadır.
Matematiğin en ilkel kullanımı hakkındaki bilgilerimiz M.Ö. 4.000 yıllarında Nil Deltası'nda, Fırat ve Dicle ırmaklarının arasında, Hindistan'da ve Çin'deki bitek topraklarda yeşeren Antik Çağ medeniyetlerinin bıraktıkları resim-yazı biçimindeki ilkel kayıtlardan gelmektedir. Örneğin; Pisagor öncesi Eski Babil döneminden kalan tabletlerde Pisagor teoreminin başarılı bir biçimde kullanıldığını ve bir tüccar olan Pisagor'un bu tarihlerden en az bin yıl sonra, ticari kervanlarla Mezopotamya ve Antik Mısır'a yaptığı yolculuklardan dönüşte, günümüzde Yunan matematiği olarak bilinen geometrik bilgileri pazarladığını kaçımız biliyoruz? Üstelik Tales teoremi bile bu bağlamda şüpheler taşımaktadır. Tıpkı gayet yakışıksız bir biçimde Pascal Üçgeni olarak bilinen binom açılımının 1048'de İran'da doğan Hayyam tarafından kullanılması, hatta 7. yy'da Çin'de bilinmesi gibi...
Hint ve Arap matematikçileri de bu bilime önemli katkılarıyla ön plana çıkmaktadırlar. Ayrıca Avrupa'nın "Karanlık Çağı" olarak nitelenebilecek Ortaçağ döneminde kaybolan birçok önemli eserin Arapça'dan batılı dillere çevrilerek insanlığa kazandırıldığını da vurgulamak gerekir. Bir yüzyıl süren bu büyük çeviri faaliyeti olmadan matematiğin günümüzdeki gelişmeleri kaydetmesi mümkün olmayabilirdi.
Bu kitap, matematiği sevenler tarafından hiç şüphesiz, sıkılmadan okunacak bir başucu kitabı olmaya adaydır.
Sayı, boyut ve biçim gibi matematiğin temel unsurlarını oluşturan kavramlar insan ırkının başlangıcına dek uzanır. Matematiğin gündelik yaşamın bir sonucu olarak doğduğu bilinen bir gerçektir. "Yalnızca güçlüler ayakta kalır" söylemi, yaşamsal bir ilke olarak ne kadar geçerliyse, insan ırkının devamlılığının matematik kavramların gelişmesiyle bağlantılı olduğu da o kadar geçerlidir.
Aslına bakılırsa, insanoğlunun var oluşundan milyonlarca yıl öncesinde bile bazı yaşam formlarında matematiksel anlayışın izlerine rastlanmaktadır. Dilden önce matematik vardı. Bilim ve matematik, insanlık ancak karmakarışık deneyimler içinde düşüp kalktıktan, birbiriyle aynı cisimleri gördükten, sayı ve biçim bakımından bazı benzerliklerin farkına vardıktan sonra doğmuş ve aşama aşama gelişmiştir. Ve elbette matematik tek bir kişinin, kabilenin ya da ırkın buluşu değildir. Doğallıkla matematik yazıdan da eskidir. Bu yüzden tarih öncesi çağlarla ilgili bilgimiz, o çağlardan günümüze gelebilen el ürünü objelerle antropolojik araştırmaların sağladığı çıkarımlardan oluşmaktadır.
Matematiğin en ilkel kullanımı hakkındaki bilgilerimiz M.Ö. 4.000 yıllarında Nil Deltası'nda, Fırat ve Dicle ırmaklarının arasında, Hindistan'da ve Çin'deki bitek topraklarda yeşeren Antik Çağ medeniyetlerinin bıraktıkları resim-yazı biçimindeki ilkel kayıtlardan gelmektedir. Örneğin; Pisagor öncesi Eski Babil döneminden kalan tabletlerde Pisagor teoreminin başarılı bir biçimde kullanıldığını ve bir tüccar olan Pisagor'un bu tarihlerden en az bin yıl sonra, ticari kervanlarla Mezopotamya ve Antik Mısır'a yaptığı yolculuklardan dönüşte, günümüzde Yunan matematiği olarak bilinen geometrik bilgileri pazarladığını kaçımız biliyoruz? Üstelik Tales teoremi bile bu bağlamda şüpheler taşımaktadır. Tıpkı gayet yakışıksız bir biçimde Pascal Üçgeni olarak bilinen binom açılımının 1048'de İran'da doğan Hayyam tarafından kullanılması, hatta 7. yy'da Çin'de bilinmesi gibi...
Hint ve Arap matematikçileri de bu bilime önemli katkılarıyla ön plana çıkmaktadırlar. Ayrıca Avrupa'nın "Karanlık Çağı" olarak nitelenebilecek Ortaçağ döneminde kaybolan birçok önemli eserin Arapça'dan batılı dillere çevrilerek insanlığa kazandırıldığını da vurgulamak gerekir. Bir yüzyıl süren bu büyük çeviri faaliyeti olmadan matematiğin günümüzdeki gelişmeleri kaydetmesi mümkün olmayabilirdi.
Bu kitap, matematiği sevenler tarafından hiç şüphesiz, sıkılmadan okunacak bir başucu kitabı olmaya adaydır.
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 700,00 | 700,00 |