Sorunların da çözümler gibi küresel boyut kazandığına dair söylemlerin rağbet gördüğü bir zamanda yaşıyoruz. Yerelliğin neredeyse mümkün olmadığına dair bir dil kullanılıyor günümüzde. Öte yandan post modern durumdan bahseden entelektüel bir dilin güçlendiğine tanıklık ediyoruz. İnsan sormadan edemiyor: Küreselleşmeyle gelen bütünlüklü kavram çerçeveleri ile hemen her şeyi parçalayan post-modern durumun bir arada ve paralel süreçler olarak yaşamaları mümkün müdür? Bunun gibi bir çırpıda içinden çıkılamıyacak pek çok soru var insanoğlunun zihninde. Günümüz insanının yoğun bir anlam arayışı içerisinde olması bundan.
Hatırlanacağı gibi son iki asrın belirleyici gücü Avrupa olmuştu. Bunun sonucu olarak da kavramlarımızı, kurumlarımızı ve insani ilişkilerimizin her düzlemini Batı'sız düşünemeyeceğimiz bir süreçten geçtik. Bundan sonra böyle devam edip edemeyeceği tartışılıyor. Bu tartışmanın en yoğun gerçekleştiği yer ise Müslümanların yaşadığı coğrafyalar.
Müslümanların tartışmalar içerisinde bu kadar özgül bir yer tutmasının elbette anlaşılabilir sebepleri var. Sebeplerden biri, Batı'nın en çok mağdur ettiği kesimin Müslümanlar olması, bir diğeri de mevcut sömürü düzenini aşmanın paradigmal imkanlarını İslam'ın barındırmasıdır diyebiliriz. Burada zikredilmeyen başka sebeplerle birlikte, bundan sonra da Müslümanların artan bir ilgiye mazhar olacaklarını söylemek mümkün.
Tam da bu zamanda Malik b. Nebi'nin konuşulmasının, meselenin konuşulması için ciddi katkıları olacaktır.
Gerek doğrudan sömürüye maruz kalmış bir mağduriyeti tecrübe etmesi, gerek Batı'nın merkezinde, Paris'te yaşadığı çok yönlü tecrübe, çağımızın sorunlarını iliklerine kadar tecrübe etmek ile aynı anlama geliyor. Bunun da ötesinde, onun Müslüman olarak beslendiği ahlaki, toplumsal ve entelektüel kaynakların zenginliği ile Batılı olanı bir varoluş sancısıyla anlama çabaları, ortaya ihmal edilmemesi gereken bir miras bırakmış bulunuyor. Bu miras içerisinde medeniyet tartışmalarının özel bir yer tuttuğunu elimizdeki eserde görebiliriz.
Medeniyet kavramının mahiyeti ile ilgili tartışmanın, Müslümanların kendi tarihi tecrübelerini ve kavram dünyalarını keşfetmeye, bu dünyayı Batı'nın birikimi ile yüzleştirmeye ve meseleleri küresel bir bağlamda anlamlandırmaya katkıda bulunacak bir zemin oluşturduğunu ifade etmem gerekir. Bu zemin, bir çıkış arayışı içerisinde olan insanlığa, özgün tarihi birikimimizden istifade etme imkanının kapısını açacaktır.
Varlığı ve bilgiyi kendi zihin formlarına indirgemiş bulunan modern tecrübenin kıskacına düşmeyen Malik b. Nebi, İslam mirasının çok katmanlı varlık ve bilgi anlayışının (merâtıb'ul-vücûd ve merâtıb'ul-'ulûm ) engin imkanları ile kendi özgün tecrübesini harmanlayarak bir çözümlemeye girişmişti. Bu tecrübenin, gittikçe artan medeniyet tartışmaları için ciddi bir katkı sunacağını söyleyebiliriz.
Elimizdeki kitapta Bedran bin Lahsen, meta-teorileştirme yöntemini kullanarak Bin Nebi'nin zihin dünyasını çözümlemektedir. O bu yöntemin sunduğu imkanlarla, Bin Nebi'nin çok disiplinli medeniyet anlayışının altında yatan yapıyı ortaya çıkarmakta ve bu yapının hangi değişkenler üzerinde şekillendiğini ayrıntılarıyla izah etmektedir. Malik b. Nebi'nin meşhur, "bir toplum kendi manevi şartlarını değiştirmedikçe, toplumda herhangi bir büyük, anlamlı değişimin gerçekleşemeyeceği" vurgusunu nasıl temellendirdiğini bu değişkenler üzerinden gösterir. Onun "sömürgeleştirilebilirlik" kavramsallaştırmasının, yeni bir çıkış arayışına kendimizi değiştirme önceliğiyle başlamamız gerektiğini yeniden gündemleştirmeye katkı sağlayacağını umuyorum.
Ez-cümle bu kitap, Malik b. Nebi külliyatını okuyacaklar için, ciddi emek verilmiş bir bakış açısı ve kaynakça sunmakla hayırla anılmayı şimdiden hak ediyor.
Sorunların da çözümler gibi küresel boyut kazandığına dair söylemlerin rağbet gördüğü bir zamanda yaşıyoruz. Yerelliğin neredeyse mümkün olmadığına dair bir dil kullanılıyor günümüzde. Öte yandan post modern durumdan bahseden entelektüel bir dilin güçlendiğine tanıklık ediyoruz. İnsan sormadan edemiyor: Küreselleşmeyle gelen bütünlüklü kavram çerçeveleri ile hemen her şeyi parçalayan post-modern durumun bir arada ve paralel süreçler olarak yaşamaları mümkün müdür? Bunun gibi bir çırpıda içinden çıkılamıyacak pek çok soru var insanoğlunun zihninde. Günümüz insanının yoğun bir anlam arayışı içerisinde olması bundan.
Hatırlanacağı gibi son iki asrın belirleyici gücü Avrupa olmuştu. Bunun sonucu olarak da kavramlarımızı, kurumlarımızı ve insani ilişkilerimizin her düzlemini Batı'sız düşünemeyeceğimiz bir süreçten geçtik. Bundan sonra böyle devam edip edemeyeceği tartışılıyor. Bu tartışmanın en yoğun gerçekleştiği yer ise Müslümanların yaşadığı coğrafyalar.
Müslümanların tartışmalar içerisinde bu kadar özgül bir yer tutmasının elbette anlaşılabilir sebepleri var. Sebeplerden biri, Batı'nın en çok mağdur ettiği kesimin Müslümanlar olması, bir diğeri de mevcut sömürü düzenini aşmanın paradigmal imkanlarını İslam'ın barındırmasıdır diyebiliriz. Burada zikredilmeyen başka sebeplerle birlikte, bundan sonra da Müslümanların artan bir ilgiye mazhar olacaklarını söylemek mümkün.
Tam da bu zamanda Malik b. Nebi'nin konuşulmasının, meselenin konuşulması için ciddi katkıları olacaktır.
Gerek doğrudan sömürüye maruz kalmış bir mağduriyeti tecrübe etmesi, gerek Batı'nın merkezinde, Paris'te yaşadığı çok yönlü tecrübe, çağımızın sorunlarını iliklerine kadar tecrübe etmek ile aynı anlama geliyor. Bunun da ötesinde, onun Müslüman olarak beslendiği ahlaki, toplumsal ve entelektüel kaynakların zenginliği ile Batılı olanı bir varoluş sancısıyla anlama çabaları, ortaya ihmal edilmemesi gereken bir miras bırakmış bulunuyor. Bu miras içerisinde medeniyet tartışmalarının özel bir yer tuttuğunu elimizdeki eserde görebiliriz.
Medeniyet kavramının mahiyeti ile ilgili tartışmanın, Müslümanların kendi tarihi tecrübelerini ve kavram dünyalarını keşfetmeye, bu dünyayı Batı'nın birikimi ile yüzleştirmeye ve meseleleri küresel bir bağlamda anlamlandırmaya katkıda bulunacak bir zemin oluşturduğunu ifade etmem gerekir. Bu zemin, bir çıkış arayışı içerisinde olan insanlığa, özgün tarihi birikimimizden istifade etme imkanının kapısını açacaktır.
Varlığı ve bilgiyi kendi zihin formlarına indirgemiş bulunan modern tecrübenin kıskacına düşmeyen Malik b. Nebi, İslam mirasının çok katmanlı varlık ve bilgi anlayışının (merâtıb'ul-vücûd ve merâtıb'ul-'ulûm ) engin imkanları ile kendi özgün tecrübesini harmanlayarak bir çözümlemeye girişmişti. Bu tecrübenin, gittikçe artan medeniyet tartışmaları için ciddi bir katkı sunacağını söyleyebiliriz.
Elimizdeki kitapta Bedran bin Lahsen, meta-teorileştirme yöntemini kullanarak Bin Nebi'nin zihin dünyasını çözümlemektedir. O bu yöntemin sunduğu imkanlarla, Bin Nebi'nin çok disiplinli medeniyet anlayışının altında yatan yapıyı ortaya çıkarmakta ve bu yapının hangi değişkenler üzerinde şekillendiğini ayrıntılarıyla izah etmektedir. Malik b. Nebi'nin meşhur, "bir toplum kendi manevi şartlarını değiştirmedikçe, toplumda herhangi bir büyük, anlamlı değişimin gerçekleşemeyeceği" vurgusunu nasıl temellendirdiğini bu değişkenler üzerinden gösterir. Onun "sömürgeleştirilebilirlik" kavramsallaştırmasının, yeni bir çıkış arayışına kendimizi değiştirme önceliğiyle başlamamız gerektiğini yeniden gündemleştirmeye katkı sağlayacağını umuyorum.
Ez-cümle bu kitap, Malik b. Nebi külliyatını okuyacaklar için, ciddi emek verilmiş bir bakış açısı ve kaynakça sunmakla hayırla anılmayı şimdiden hak ediyor.
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 53,25 | 53,25 |