Eserde kullanılan dilin en önemli biçimsel özelliği, yoğun bir şekilde seci sanatına baş vurulmuş olmasıdır. Bu özellik, müellifin Arap dili, belagati ve edebiyatı ile alanın kavramlarına olan hakimiyetini ortaya koyması bakımından olumlu; seci kaygısıyla yer yer birtakım zorlamalara ve tekrarlara yol açması bakımından ise olumsuz değerlendirilebilir.Çok miktarda mecazlı ve teşbihli ifade ve terkipler kullanılmıştır. Bu, müellifin Arap dili belagatındaki derinliğini göstermekte, ancak söylediklerinin anlaşılmasını kısmen zorlaştırabilmektedir.Zaman zaman ayetlerin sözlük ve gramer izahlarına da yer verilmiştir.Çok miktarda eşanlamlı kelime kullanılmıştır. Müellif, bunu seci sanatı uğruna yapmak zorunda kalmıştır.En fazla kullanılan tasavvufî terimler; hak, şuhûd, müşahede, nefis, kalp, sır, latîfe, latâif, tarîk, edeb, mürid, irade, zahir, batın, marifet, mahabbet, ubûdiyet, rubûbiyet, safâ, mahv, sahv, fenâ, bekâ, kurb, vuslat, firak, hicab, nur, ilham ve keşif gibi lafız ve tabirlerdir.Ahkâm yönü olan ayetlerde önce fıkhî izaha yer verildikten sonra işaret tefsirine geçilmiştir.Gerektiğinde ayetin ayetle veya hadisle tefsiri de yapılmıştır.Çok sayıda şiir örneğine yer verilmiştir. Bunlar arasında kendisine ait bazı şiirler de bulunmaktadır.Az sayıda da olsa bazı ayetlerin tefsiri yapılmamış ve eserin Arapça aslında bunlara yer verilmemiştir.Münasebet düştükçe kelamî izahlar da yapılarak ehl-i sünnetin görüşleri ısrarla savunulmuştur.Bir ayetin hem ilmi hem de işaret tefsirine yer vereceği zaman önce tefsir alimlerinin izahına değindikten sonra kendisinin yaptığı işaret tefsirine geçmiştir.Ayrıca;Bu eserde müellif, tefsir, fıkıh, kelam ve edebiyat alanlarındaki bütün ilmi birikimini kullanarak tasavvufî kavramları ve ilham ya da sezgi merkezli işarî yorumları, önce tefsirini yapmakta olduğu ayetle, ardından varsa konuya uygun başka bir iki ayet veya hadisle, sonra da uygun bir şiirle temellendirmektedir. Öte yandan istihraçta bulunduğu tasavvufî kavramlar ve işarî yorumların gerek akait gerekse de fıkıh prensipleri açısından, ehl-i sünnet çizgisine uygun olmasına özen göstermektedir. Bu sayede müellif, kendisinden önceki ve sonraki işârî tefsirlerin tenkide maruz kalan aşırılıklarından başarıyla korunabilmekte, onların düştüğü hatalara düşmemekte ve yorumlarını, değişik tabirlerle de olsa nefis tezkiyesi ve Allah’a kavuşup O’nu görmede yoğunlaştırmaktadır.Nihayet bir kulun varabileceği manevî zirveyi, "Hakk’ı Hak ile görmek" şeklinde tanımlanan "şuhûd" kavramıyla ifade etmektedir. Bu arada müellif, çoğu zaman bir ayetin birden fazla yorumuna yer vermekte, ancak farklı yorumların sahiplerine ismen değinmemektedir. İsmen zikrettiği yegane şahsiyet, bu eseri ortaya koymasında en büyük ilham kaynağı olan şeyhi Ebû Ali ed-Dakkâk’tır. Zira Kuşeyrî, şeyhiyle tanışmadan ve 434/1042 tamamladığı bu tefsirin telifinden önce 410/1019 yılında "et-Teysîr fî ilmi’t-tefsîr" adıyla, ilmi esaslara uygun ve "et-Tefsîru’l-kebîr" olarak da bilinen klasik bir tefsir telif etmiştir.,
Eserde kullanılan dilin en önemli biçimsel özelliği, yoğun bir şekilde seci sanatına baş vurulmuş olmasıdır. Bu özellik, müellifin Arap dili, belagati ve edebiyatı ile alanın kavramlarına olan hakimiyetini ortaya koyması bakımından olumlu; seci kaygısıyla yer yer birtakım zorlamalara ve tekrarlara yol açması bakımından ise olumsuz değerlendirilebilir.Çok miktarda mecazlı ve teşbihli ifade ve terkipler kullanılmıştır. Bu, müellifin Arap dili belagatındaki derinliğini göstermekte, ancak söylediklerinin anlaşılmasını kısmen zorlaştırabilmektedir.Zaman zaman ayetlerin sözlük ve gramer izahlarına da yer verilmiştir.Çok miktarda eşanlamlı kelime kullanılmıştır. Müellif, bunu seci sanatı uğruna yapmak zorunda kalmıştır.En fazla kullanılan tasavvufî terimler; hak, şuhûd, müşahede, nefis, kalp, sır, latîfe, latâif, tarîk, edeb, mürid, irade, zahir, batın, marifet, mahabbet, ubûdiyet, rubûbiyet, safâ, mahv, sahv, fenâ, bekâ, kurb, vuslat, firak, hicab, nur, ilham ve keşif gibi lafız ve tabirlerdir.Ahkâm yönü olan ayetlerde önce fıkhî izaha yer verildikten sonra işaret tefsirine geçilmiştir.Gerektiğinde ayetin ayetle veya hadisle tefsiri de yapılmıştır.Çok sayıda şiir örneğine yer verilmiştir. Bunlar arasında kendisine ait bazı şiirler de bulunmaktadır.Az sayıda da olsa bazı ayetlerin tefsiri yapılmamış ve eserin Arapça aslında bunlara yer verilmemiştir.Münasebet düştükçe kelamî izahlar da yapılarak ehl-i sünnetin görüşleri ısrarla savunulmuştur.Bir ayetin hem ilmi hem de işaret tefsirine yer vereceği zaman önce tefsir alimlerinin izahına değindikten sonra kendisinin yaptığı işaret tefsirine geçmiştir.Ayrıca;Bu eserde müellif, tefsir, fıkıh, kelam ve edebiyat alanlarındaki bütün ilmi birikimini kullanarak tasavvufî kavramları ve ilham ya da sezgi merkezli işarî yorumları, önce tefsirini yapmakta olduğu ayetle, ardından varsa konuya uygun başka bir iki ayet veya hadisle, sonra da uygun bir şiirle temellendirmektedir. Öte yandan istihraçta bulunduğu tasavvufî kavramlar ve işarî yorumların gerek akait gerekse de fıkıh prensipleri açısından, ehl-i sünnet çizgisine uygun olmasına özen göstermektedir. Bu sayede müellif, kendisinden önceki ve sonraki işârî tefsirlerin tenkide maruz kalan aşırılıklarından başarıyla korunabilmekte, onların düştüğü hatalara düşmemekte ve yorumlarını, değişik tabirlerle de olsa nefis tezkiyesi ve Allah’a kavuşup O’nu görmede yoğunlaştırmaktadır.Nihayet bir kulun varabileceği manevî zirveyi, "Hakk’ı Hak ile görmek" şeklinde tanımlanan "şuhûd" kavramıyla ifade etmektedir. Bu arada müellif, çoğu zaman bir ayetin birden fazla yorumuna yer vermekte, ancak farklı yorumların sahiplerine ismen değinmemektedir. İsmen zikrettiği yegane şahsiyet, bu eseri ortaya koymasında en büyük ilham kaynağı olan şeyhi Ebû Ali ed-Dakkâk’tır. Zira Kuşeyrî, şeyhiyle tanışmadan ve 434/1042 tamamladığı bu tefsirin telifinden önce 410/1019 yılında "et-Teysîr fî ilmi’t-tefsîr" adıyla, ilmi esaslara uygun ve "et-Tefsîru’l-kebîr" olarak da bilinen klasik bir tefsir telif etmiştir.,
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 130,00 | 130,00 |