Kaçtım. 12 Eylül 1980'in ağır işkencelerinden kaçtım. Paspaye edilip Kürt halkının, arkadaşlarımın önüne “it leşinden beter” edilip, atılmamak için kaçtım. Son kurşunu hep kendime sıkmak için, bir ‘teberık' gibi taşıyarak kaçtım. Ölüm fermanımı okuyan ve bir celadı sevindirecek lokmayı tatırmamak uğruna kaçtım. Sonra teslim olmamak gururunu yaşamak uğruna; Karer, Kanireş, Şerefdîn, Korbox, Silbus u Stariyi kendime barınak ettim ve kaçtım... İki yıl boyunca ‘perişan palas' diye adlandırdığımız barınaklarımızda, eriyen ve çürüyen bedenlerimize asla aldırış etmeksizin ve yorulmaksızın kaçtım. Şahsımda, yakalanmam durumunda, ‘ellerinin çok uzun' olan abartı balonlarını, ‘zafer' diye ispatlayacak tünemişe, bu ‘zaferi' tattırmamak için kaçtım. Bir deri, bir kemik misaliydim çıplak dağlarda. Kış kurtlarıyla, yaz yılanlarıyla, baharın çılgınlaşırcasına eriyen kar, yağan yağmurların eşliğinde çakan şimşekleriyle bır tofanı andıran çoşkulu sel sularıyla dans edercesine kaçtım. Kaçarken kaybettiklerim ve kazandıklarım oldu.
Kuşatmadan kaçtım. Daha gerillalarla tanışmamış kovboy şımarıkların rahatça cirit attığı o kırsal silsilelerde "yakalanması an meselesi" söylemine inananların ezberlerini bozmak için kaçtım . Bütün korkuları ayaklarımın altına alıp kaçmaktı kaçışım. Yakalanıp esmer yürekli çocukların gözleri önünde onurlarıyla oynanmaması için, bedenlerini son çare Dersim'in çılgın uçurumlarına savuran o gelinlerin kınalarını içimde taşıyarak kaçtım.
Bir gün geri dönüp, kırılan aşkımı kırılan devrimimi kırılan dilimi ve kırılan halkımı, yarıda kesilen gülücüklerimi, özlemlerimi ve Hüseyin Morsümbül ile "benamus!" diye alay ettiğimiz zoru yenmek için kaçtım... Şaşkınlıklar yaratarak, "Yahu bu adam yerin dibine mi girdi?" cümlesine yansıyan "yenilgi" itirafını sahiplerine tattırmayı, bir "efsane" misali, Meriç Irmağı'nın öte yanına geçebildiğim o yıldızlı gecenin bir vaktinde başardım. Kendimi ansızın ve yalnız bulduğum Şerefdin Dağı'nın doruklarından Meriç Irmağı'nın öte yanına kadar olan o serüvenli yolculuklarımı, yıldızlara haykırarak, başlanacak özlemlerimin kapılarını aralayarak başardım. Başlanacak özlemin "başarı" sayılacağı bir serüveni anlıyor ya da biliyor musunuz? Böyle bir serüvenin anlaşılması için ancak yaşanması gerekir diye düşünüyorum. Siz bunu yaşamayın, hayat size bunu yaşatmasın, varsın ben anlaşılmayayım. Parçalanmış hislerin, darmadağın edilmiş duyguların o ağır yükünü taşıyan bir iradeyi okuyacaksınız bu romanda. Ben kaçmayı başardım, özlemlerim kuşatma altında kaldı. Ve ben özlemlerimi özlediklerimi hep özledim, onların özlemiyle bir iltica yürek taşıdım hep. Halen özlemlerimle bekliyorum!
Kaçtım. 12 Eylül 1980'in ağır işkencelerinden kaçtım. Paspaye edilip Kürt halkının, arkadaşlarımın önüne “it leşinden beter” edilip, atılmamak için kaçtım. Son kurşunu hep kendime sıkmak için, bir ‘teberık' gibi taşıyarak kaçtım. Ölüm fermanımı okuyan ve bir celadı sevindirecek lokmayı tatırmamak uğruna kaçtım. Sonra teslim olmamak gururunu yaşamak uğruna; Karer, Kanireş, Şerefdîn, Korbox, Silbus u Stariyi kendime barınak ettim ve kaçtım... İki yıl boyunca ‘perişan palas' diye adlandırdığımız barınaklarımızda, eriyen ve çürüyen bedenlerimize asla aldırış etmeksizin ve yorulmaksızın kaçtım. Şahsımda, yakalanmam durumunda, ‘ellerinin çok uzun' olan abartı balonlarını, ‘zafer' diye ispatlayacak tünemişe, bu ‘zaferi' tattırmamak için kaçtım. Bir deri, bir kemik misaliydim çıplak dağlarda. Kış kurtlarıyla, yaz yılanlarıyla, baharın çılgınlaşırcasına eriyen kar, yağan yağmurların eşliğinde çakan şimşekleriyle bır tofanı andıran çoşkulu sel sularıyla dans edercesine kaçtım. Kaçarken kaybettiklerim ve kazandıklarım oldu.
Kuşatmadan kaçtım. Daha gerillalarla tanışmamış kovboy şımarıkların rahatça cirit attığı o kırsal silsilelerde "yakalanması an meselesi" söylemine inananların ezberlerini bozmak için kaçtım . Bütün korkuları ayaklarımın altına alıp kaçmaktı kaçışım. Yakalanıp esmer yürekli çocukların gözleri önünde onurlarıyla oynanmaması için, bedenlerini son çare Dersim'in çılgın uçurumlarına savuran o gelinlerin kınalarını içimde taşıyarak kaçtım.
Bir gün geri dönüp, kırılan aşkımı kırılan devrimimi kırılan dilimi ve kırılan halkımı, yarıda kesilen gülücüklerimi, özlemlerimi ve Hüseyin Morsümbül ile "benamus!" diye alay ettiğimiz zoru yenmek için kaçtım... Şaşkınlıklar yaratarak, "Yahu bu adam yerin dibine mi girdi?" cümlesine yansıyan "yenilgi" itirafını sahiplerine tattırmayı, bir "efsane" misali, Meriç Irmağı'nın öte yanına geçebildiğim o yıldızlı gecenin bir vaktinde başardım. Kendimi ansızın ve yalnız bulduğum Şerefdin Dağı'nın doruklarından Meriç Irmağı'nın öte yanına kadar olan o serüvenli yolculuklarımı, yıldızlara haykırarak, başlanacak özlemlerimin kapılarını aralayarak başardım. Başlanacak özlemin "başarı" sayılacağı bir serüveni anlıyor ya da biliyor musunuz? Böyle bir serüvenin anlaşılması için ancak yaşanması gerekir diye düşünüyorum. Siz bunu yaşamayın, hayat size bunu yaşatmasın, varsın ben anlaşılmayayım. Parçalanmış hislerin, darmadağın edilmiş duyguların o ağır yükünü taşıyan bir iradeyi okuyacaksınız bu romanda. Ben kaçmayı başardım, özlemlerim kuşatma altında kaldı. Ve ben özlemlerimi özlediklerimi hep özledim, onların özlemiyle bir iltica yürek taşıdım hep. Halen özlemlerimle bekliyorum!
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 59,50 | 59,50 |