“Çok yorulurduk. Geceleri toprağın üstünde ya da kuru hasırlarda yatmaktan, gündüz sabahtan akşama kadar öküzlerin sırtındaki boyundurukta kalmaktan her yerimiz kırılır, açlıktan, susuzluktan, sıcaktan, kan emen koca sineklerin sıkıntısından dudaklarımız çatlardı. Öyle bir zamanda düşünün bir de kirazı. Bir haftadır, on gündür evinize gelmemişsiniz. Rahat bir yatak görmemiş bedeniniz; bir kaşık sıcak çorba geçmemiş boğazınızdan. Tam öyle bir günde, köyde, yolun ortasında kiraz satıcıları çıkıvermiş önünüze. Buğday ve peynir karşılığı kiraz satarlardı. Trampa edilirdi ürün. Terazi kefelerinden birine peynir birine kiraz konur, değiştirilirdi. Peynir yerine buğday veriliyorsa, iki kez doldurulurdu buğday. Buna da “ikili” denirdi. ‘Peynirle dolidoliye, buğdayla ikili' diye bağırırdı satıcılar.
Hotak çocukların yediği o kirazın tadı hiçbir şeyde yoktur sanırım.”
**
“Sen benim kirazımsın,” dedi Ayhan. Uyandığında aklına gelmişti bu benzetme. “Bu da nereden çıktı sabah sabah,” dedi Melisa.
Elinden tuttu kızın, kepenk aralarından güneş ışınlarının sızdığı pencereye götürdü. Yüz yıllardır karanlıkta kalmış bir dünyaydı sanki aydınlanmakta olan...
**
Kiraz, uzak bir Anadolu kasabasından Ankara'ya uzanan bir aşk hikayesinde günümüz kültürünü sorguluyor… Kırsal alandaki yokluk ve yoksulluklardan yola çıkarak gerçekliğin çoğul zenginlik boyutlarına dokunuyor; farklı tutku ve sevgilere doğru, hiç kapanmaması gereken bir kapı açıyor…
“Çok yorulurduk. Geceleri toprağın üstünde ya da kuru hasırlarda yatmaktan, gündüz sabahtan akşama kadar öküzlerin sırtındaki boyundurukta kalmaktan her yerimiz kırılır, açlıktan, susuzluktan, sıcaktan, kan emen koca sineklerin sıkıntısından dudaklarımız çatlardı. Öyle bir zamanda düşünün bir de kirazı. Bir haftadır, on gündür evinize gelmemişsiniz. Rahat bir yatak görmemiş bedeniniz; bir kaşık sıcak çorba geçmemiş boğazınızdan. Tam öyle bir günde, köyde, yolun ortasında kiraz satıcıları çıkıvermiş önünüze. Buğday ve peynir karşılığı kiraz satarlardı. Trampa edilirdi ürün. Terazi kefelerinden birine peynir birine kiraz konur, değiştirilirdi. Peynir yerine buğday veriliyorsa, iki kez doldurulurdu buğday. Buna da “ikili” denirdi. ‘Peynirle dolidoliye, buğdayla ikili' diye bağırırdı satıcılar.
Hotak çocukların yediği o kirazın tadı hiçbir şeyde yoktur sanırım.”
**
“Sen benim kirazımsın,” dedi Ayhan. Uyandığında aklına gelmişti bu benzetme. “Bu da nereden çıktı sabah sabah,” dedi Melisa.
Elinden tuttu kızın, kepenk aralarından güneş ışınlarının sızdığı pencereye götürdü. Yüz yıllardır karanlıkta kalmış bir dünyaydı sanki aydınlanmakta olan...
**
Kiraz, uzak bir Anadolu kasabasından Ankara'ya uzanan bir aşk hikayesinde günümüz kültürünü sorguluyor… Kırsal alandaki yokluk ve yoksulluklardan yola çıkarak gerçekliğin çoğul zenginlik boyutlarına dokunuyor; farklı tutku ve sevgilere doğru, hiç kapanmaması gereken bir kapı açıyor…
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 14,26 | 14,26 |