"Kadare kendi memleketinden beslenen ojinal ve evrensel bir ses." -Independent on Sunday- Kelimenin edebi anlamıyla bir "kaza" söz konusudur: Bir taksi yoldan çıkar; biri erkek diğer kadın olmak üzere iki kişi ölür. Görünüşe bakılısa, ortada birbirine aşık bir çift vardır. Hayatta kalan şoför ise, kazanın nasıl gerçekleştiğini bir türlü açıklayamamaktadır. Olayın düğüm noktasının, şoförün dikiz aynasında gördüğü veya gördüğünü sandığı her ne ise, onunla ilgili olduğu düşünülmektedir. Ama, adam da tam olarak ne gördüğünü ayrıntılarıyla ifade edememekte; üstüne üstlük iki yolcunun kimlikleri, nereye gittiklerini, niçin onlara dair her şeyin bu denli çözülemez göründüğünü açıklayamamaktadır. Bir aşk hikayesi, bazen yeryüzünün en bayağı şeyi olabilirken; bazen de, içinden çıkılamaz bir hal alabilir. Bu kitlesel deneyimi edinmek için milyonlarca, hatta milyarlarca insanın çabaları ise nafiledir... Keza, bu deneyim giderek açıklık kazanacağı yerde, günbegün adeta bir bilmeceye dönüşmektedir. Aşkın gücünün de aslından bundan kaynaklandığına inanılmıştır nihayetinde... "Aşk gerçekten var mı, yoksa bir yanılmasamadan mı ibaret?" şeklindeki o belleklerde kazınan soruya, başka bir sorgulama tümcesi eşlik etmektedir: "Aşk gerçekten var ise, biri onu anlatabilir mi?" Sanatının zirvesine eriştiği bu üstün eserde, İsmail Kadare, anlatılmaz denen her şeyi -bir aşk veya cinayet öyküsü, hatta her ikisinin de üzerini tıpkı bir maske gibi örtüveren bambaşka bir öyküyü?- anlatmaya çalışmış. Anlatının sonuna dek, okuyucunun zihnini sürekli aynı soru meşgul edecektir.
"Kadare kendi memleketinden beslenen ojinal ve evrensel bir ses." -Independent on Sunday- Kelimenin edebi anlamıyla bir "kaza" söz konusudur: Bir taksi yoldan çıkar; biri erkek diğer kadın olmak üzere iki kişi ölür. Görünüşe bakılısa, ortada birbirine aşık bir çift vardır. Hayatta kalan şoför ise, kazanın nasıl gerçekleştiğini bir türlü açıklayamamaktadır. Olayın düğüm noktasının, şoförün dikiz aynasında gördüğü veya gördüğünü sandığı her ne ise, onunla ilgili olduğu düşünülmektedir. Ama, adam da tam olarak ne gördüğünü ayrıntılarıyla ifade edememekte; üstüne üstlük iki yolcunun kimlikleri, nereye gittiklerini, niçin onlara dair her şeyin bu denli çözülemez göründüğünü açıklayamamaktadır. Bir aşk hikayesi, bazen yeryüzünün en bayağı şeyi olabilirken; bazen de, içinden çıkılamaz bir hal alabilir. Bu kitlesel deneyimi edinmek için milyonlarca, hatta milyarlarca insanın çabaları ise nafiledir... Keza, bu deneyim giderek açıklık kazanacağı yerde, günbegün adeta bir bilmeceye dönüşmektedir. Aşkın gücünün de aslından bundan kaynaklandığına inanılmıştır nihayetinde... "Aşk gerçekten var mı, yoksa bir yanılmasamadan mı ibaret?" şeklindeki o belleklerde kazınan soruya, başka bir sorgulama tümcesi eşlik etmektedir: "Aşk gerçekten var ise, biri onu anlatabilir mi?" Sanatının zirvesine eriştiği bu üstün eserde, İsmail Kadare, anlatılmaz denen her şeyi -bir aşk veya cinayet öyküsü, hatta her ikisinin de üzerini tıpkı bir maske gibi örtüveren bambaşka bir öyküyü?- anlatmaya çalışmış. Anlatının sonuna dek, okuyucunun zihnini sürekli aynı soru meşgul edecektir.
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 62,56 | 62,56 |