Kaside-i Ziyâiyye, Ahmed Ziya Efendi’nin Hz. Peygamber’e a olan sevgi ve hasretini, onun ravzasına kavuşmak için duyduğu iştiyakı, onu ziyarete gidememenin verdiği özlem neticesinde dile getirdiği 27 beyit uzunluğundaki naatıdır. “Âşık sükût ederse helak olur.” kanun-i lâyezal mucibince Ziya Efendi de sükût etmedi, edemedi. Zira o bir peygamber aşığı idi…
Kasidenin sade ve akıcı üslûbu, fazla uzun olmaması ve güftesine uyarlanan bestenin kolay eda edilir muhrik nameleri olması sebebiyle, bilhassa Konya çevresinde, dinî sohbet ehlinin kulak ve hafızalarında yer etmiştir. Bu kasideyi -ikisi manzum ikisi de mensur olmak üzere- dört tercümesiyle beraber, siz aziz okuyucularımıza takdim etmekten memnuniyet duyuyoruz.
***
“Âşıka ta‘n eyleme, mübtelâdır neylesün” demişler ama herkes işaretten anlamaz ki... Onun bu perişan hâli ve gölgesine bile aksedecek kadar cünuna götüren vecdine bakıp kınayanlardan kasidesinde şikâyetler edecektir. Sık sık sevgilisine bile: “Tuttuğun aynaya bir bak, yandığım ta‘n eyleme...” diyordu.
Aziz Hocamız’ın bilhassa derd ü iştiyâkının had safhaya geldiği demler, hüccâc-ı kirâmın semt-i Haremeyn’e uğurlandığı günler olurdu. O günün âdet ve an‘anesine göre bilcümle ulemâ ve meşâyih, erbâb-ı fazîlet, sayısız halk belli bir yerde toplanırlar; Allah Resûlü’nün mübarek ziyaretçilerini ilahiler, kasideler, salât u selamlar ve Kur’an okuyarak teşyi‘ ederlerdi. Bu lâhûtî toplantıdan, kafileyi uğurlayıp medreseye dönen Üstaz’ın hâli artık perişandır. Derdi, tahammül edilmez safhadadır. Aşkın ateşi sinesini çâk etmiştir. Anlatılamayan ve anlaşılamayan bu Rabbânî coşkunluğun tercümânı, âh u vâhlar ve sel gibi gözyaşlarıdır.
Kaside-i Ziyâiyye, Ahmed Ziya Efendi’nin Hz. Peygamber’e a olan sevgi ve hasretini, onun ravzasına kavuşmak için duyduğu iştiyakı, onu ziyarete gidememenin verdiği özlem neticesinde dile getirdiği 27 beyit uzunluğundaki naatıdır. “Âşık sükût ederse helak olur.” kanun-i lâyezal mucibince Ziya Efendi de sükût etmedi, edemedi. Zira o bir peygamber aşığı idi…
Kasidenin sade ve akıcı üslûbu, fazla uzun olmaması ve güftesine uyarlanan bestenin kolay eda edilir muhrik nameleri olması sebebiyle, bilhassa Konya çevresinde, dinî sohbet ehlinin kulak ve hafızalarında yer etmiştir. Bu kasideyi -ikisi manzum ikisi de mensur olmak üzere- dört tercümesiyle beraber, siz aziz okuyucularımıza takdim etmekten memnuniyet duyuyoruz.
***
“Âşıka ta‘n eyleme, mübtelâdır neylesün” demişler ama herkes işaretten anlamaz ki... Onun bu perişan hâli ve gölgesine bile aksedecek kadar cünuna götüren vecdine bakıp kınayanlardan kasidesinde şikâyetler edecektir. Sık sık sevgilisine bile: “Tuttuğun aynaya bir bak, yandığım ta‘n eyleme...” diyordu.
Aziz Hocamız’ın bilhassa derd ü iştiyâkının had safhaya geldiği demler, hüccâc-ı kirâmın semt-i Haremeyn’e uğurlandığı günler olurdu. O günün âdet ve an‘anesine göre bilcümle ulemâ ve meşâyih, erbâb-ı fazîlet, sayısız halk belli bir yerde toplanırlar; Allah Resûlü’nün mübarek ziyaretçilerini ilahiler, kasideler, salât u selamlar ve Kur’an okuyarak teşyi‘ ederlerdi. Bu lâhûtî toplantıdan, kafileyi uğurlayıp medreseye dönen Üstaz’ın hâli artık perişandır. Derdi, tahammül edilmez safhadadır. Aşkın ateşi sinesini çâk etmiştir. Anlatılamayan ve anlaşılamayan bu Rabbânî coşkunluğun tercümânı, âh u vâhlar ve sel gibi gözyaşlarıdır.
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 86,40 | 86,40 |