Bir hayal uğruna, bir 'dünya' değişti;
Pek uzaklardaki bir ıssız galaksinin merkezlerinde, Adalberta diye bir gezegen hayal ettim; öyle bir yerdi ki, üzerinde yaşayanların 'gece'den anladıkları, biricik yıldızları Aldebaran'ın onları hiç terk etmeyen ışığının, sabah'a dek azalıp, buruşup büzülmesinden ibaretti.
Halklar, yılı 10 aya, ayı 10 haftaya, haftayı 10 güne, günü 10 saate, saati 100 dakikaya, dakikayı 100 saniyeye, saniyeyi 100 saliseye, 33 harflik bir alfabeyle ayırmak suretiyle mevcutlardı. Ve zamanı ölçmeye bile cüret eden bu varlıkların en önemli kusurları, önce 'ölümlü', sonra 'insan' olmaktı – o kadar ki, taptıkları Tek bir kadına, Tanrıça'larına bile, yeri geldi isyan ettiler, yeri geldi boyun eğdiler. Velhasıl, ondalık sisteme kafa yormalarının sebebi de, Tanrıça'larının yarattığı doğaya, ömürlerine karşı galip gelememeleriydi...
Koskoca bir okyanusun çepeçevre kucakladığı tek bir sahanlıktaki tek bir kıtada hayat bulan iki Kraliçeliğe göreydi her şey.
Aynıya yakın boylamlar üzerinde kurulmuş iki başkentin arasındaki akıl almaz mesafeyle belirlenen mevsimlerde, kadınların, diğer cinse, ‘erkeklere' karşı, ilahî, hukukî, fiilî ve tabii imtiyazları göze çarpacaktı oraya her baktığımda. Çünkü erkekler, doğmaya ettikleri lanetleri, sürdükleri aciz yaşamla pişirip yemekten semirmiş; kadınlar ise, gökte fazlaca yalın kaldıklarını düşünürken,
Tanrıça'larıyla şereflendirilmişlerdi...
Kafalarını kaldırıp izleyecek başka bir yıldız bulamazlardı semalarında; zira, o iri füruc, evren boyunca, bomboştu:
Ben gelmesem, Tanrıça'larının oyun bahçesinde, yapayalnız kalacaklardı…
Bir hayal uğruna, bir 'dünya' değişti;
Pek uzaklardaki bir ıssız galaksinin merkezlerinde, Adalberta diye bir gezegen hayal ettim; öyle bir yerdi ki, üzerinde yaşayanların 'gece'den anladıkları, biricik yıldızları Aldebaran'ın onları hiç terk etmeyen ışığının, sabah'a dek azalıp, buruşup büzülmesinden ibaretti.
Halklar, yılı 10 aya, ayı 10 haftaya, haftayı 10 güne, günü 10 saate, saati 100 dakikaya, dakikayı 100 saniyeye, saniyeyi 100 saliseye, 33 harflik bir alfabeyle ayırmak suretiyle mevcutlardı. Ve zamanı ölçmeye bile cüret eden bu varlıkların en önemli kusurları, önce 'ölümlü', sonra 'insan' olmaktı – o kadar ki, taptıkları Tek bir kadına, Tanrıça'larına bile, yeri geldi isyan ettiler, yeri geldi boyun eğdiler. Velhasıl, ondalık sisteme kafa yormalarının sebebi de, Tanrıça'larının yarattığı doğaya, ömürlerine karşı galip gelememeleriydi...
Koskoca bir okyanusun çepeçevre kucakladığı tek bir sahanlıktaki tek bir kıtada hayat bulan iki Kraliçeliğe göreydi her şey.
Aynıya yakın boylamlar üzerinde kurulmuş iki başkentin arasındaki akıl almaz mesafeyle belirlenen mevsimlerde, kadınların, diğer cinse, ‘erkeklere' karşı, ilahî, hukukî, fiilî ve tabii imtiyazları göze çarpacaktı oraya her baktığımda. Çünkü erkekler, doğmaya ettikleri lanetleri, sürdükleri aciz yaşamla pişirip yemekten semirmiş; kadınlar ise, gökte fazlaca yalın kaldıklarını düşünürken,
Tanrıça'larıyla şereflendirilmişlerdi...
Kafalarını kaldırıp izleyecek başka bir yıldız bulamazlardı semalarında; zira, o iri füruc, evren boyunca, bomboştu:
Ben gelmesem, Tanrıça'larının oyun bahçesinde, yapayalnız kalacaklardı…
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 102,60 | 102,60 |