Yetmiş sekiz kuşağı, destansı öykülerini yaratırken “Yok edici dramlarını da üretmiştir.” Var olma mücadelesi içinde kaybolan insanlar çoğunlukla sistemin dayattığı “ezber” hayatları yaşamak zorunda kalmıştır.
Kendi gerçekliğinin baskısı altındaki gençlik, kurgulanmış gerçekliklerle yüz yüze bırakılmıştır. Hak ve özgürlükler mücadelesi sloganıyla yola çıkan fakat yolun başında yaşama hakkından vazgeçen/vazgeçirilen binlerce insan, bu toprakların “iç sızısıdır.” Açık savaş halinden daha beter sonuçların yaşandığı söz konusu yıllarda herkes ihanet bolluğundan fazlasıyla nasiplenmiştir. Bugün hayatlarına devam eden “gömülmüş” sayısız ruh etrafımızda dolaşmaktadır. Neler olduğunu anlayacak zamanı bulamayan dönem insanı nefes nefese varlık yokluk mücadelesi vermiştir.
İnsan benliğini ele geçirmenin en iyi yolu, kendi gerçekliğinden kopararak kurgulanmış “sanal” gerçekliğe inanmasını sağlamaktır. Bunu çok iyi bilen neo-liberal küresel sistem, kitleleri ikna aracı olan algı yönetimiyle ele geçirmiştir. Artık insan “örümcek ağındaki kelebek” gibidir. Çok uzun yıllar sürecek uğursuz döngüsünü yaşamaya başlamıştır. Şansızlıkla açıklanamayacak kadar bilinçle ve öngörüyle tasarlanmış olaylar, toplumsal gerçeklik olarak dayatılmıştır. En masum, en insancıl haliyle yaşamak isteyen herkes istisnasız manevi kıyıma uğramıştır. Gülümsemenin bile zorlaştığı “boğucu yaşam”, insani olan her şeyi yutarak yok etmiştir. O, zaman diliminde, sıradan öykülerin yaşandıkça sıradanlığını kaybettiği, sonuçlarının ise geleceğe yönelik travmatik mirasa dönüştüğü hikâyeler bir yanıyla hepimize aittir.
Gücün temsilcileriyle mağdurların “ironisi” sonunda aynı kaderde buluşmaktır: “ruhsal sefalete mahkûm olmak.” Galiplerin de mağlup olduğu, herkesin kaybettiği bu dönemde, utanç madalyaları hiç çıkmamak üzere “kazananlara” takılmıştır.
Yetmiş sekiz kuşağı, destansı öykülerini yaratırken “Yok edici dramlarını da üretmiştir.” Var olma mücadelesi içinde kaybolan insanlar çoğunlukla sistemin dayattığı “ezber” hayatları yaşamak zorunda kalmıştır.
Kendi gerçekliğinin baskısı altındaki gençlik, kurgulanmış gerçekliklerle yüz yüze bırakılmıştır. Hak ve özgürlükler mücadelesi sloganıyla yola çıkan fakat yolun başında yaşama hakkından vazgeçen/vazgeçirilen binlerce insan, bu toprakların “iç sızısıdır.” Açık savaş halinden daha beter sonuçların yaşandığı söz konusu yıllarda herkes ihanet bolluğundan fazlasıyla nasiplenmiştir. Bugün hayatlarına devam eden “gömülmüş” sayısız ruh etrafımızda dolaşmaktadır. Neler olduğunu anlayacak zamanı bulamayan dönem insanı nefes nefese varlık yokluk mücadelesi vermiştir.
İnsan benliğini ele geçirmenin en iyi yolu, kendi gerçekliğinden kopararak kurgulanmış “sanal” gerçekliğe inanmasını sağlamaktır. Bunu çok iyi bilen neo-liberal küresel sistem, kitleleri ikna aracı olan algı yönetimiyle ele geçirmiştir. Artık insan “örümcek ağındaki kelebek” gibidir. Çok uzun yıllar sürecek uğursuz döngüsünü yaşamaya başlamıştır. Şansızlıkla açıklanamayacak kadar bilinçle ve öngörüyle tasarlanmış olaylar, toplumsal gerçeklik olarak dayatılmıştır. En masum, en insancıl haliyle yaşamak isteyen herkes istisnasız manevi kıyıma uğramıştır. Gülümsemenin bile zorlaştığı “boğucu yaşam”, insani olan her şeyi yutarak yok etmiştir. O, zaman diliminde, sıradan öykülerin yaşandıkça sıradanlığını kaybettiği, sonuçlarının ise geleceğe yönelik travmatik mirasa dönüştüğü hikâyeler bir yanıyla hepimize aittir.
Gücün temsilcileriyle mağdurların “ironisi” sonunda aynı kaderde buluşmaktır: “ruhsal sefalete mahkûm olmak.” Galiplerin de mağlup olduğu, herkesin kaybettiği bu dönemde, utanç madalyaları hiç çıkmamak üzere “kazananlara” takılmıştır.
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 133,95 | 133,95 |