Bugün, hak etmeseler de Müslümanların öncüsü konumunda olan birçok entelektüel, aydın, akademisyen ve kanaat-cemaat önderi, küresel egemenliği ele geçirmiş, küresel güç ve imkânlarıyla muhatabını etkileyen seküler kültürün ürettiği demokrasi, laiklik, liberalizm ve sosyalizm gibi kavram, model ve ideolojilerin etkisi altında kalmaktadırlar. Bu Müslümanlar maalesef, zulmü, fesadı küreselleştiren, fıtratları bozup insanî olanı çürüten, insanî erdemleri ve insanlık onurunu yok eden bu menfi birikimin büyük dünyevi gücü karşısında komplekse kapılıp izzeti ve itibarı yanlış yerde arayarak, büyük İslami sorumluluğunu ihmal etmekte, Batı kültür ve modellerinin peşine takılmakta, onlara doğru değişim yaşamaktadırlar. Tabii ki, bu sebeple de, Hak-bâtıl karışımı zeminlerde yolunu şaşırıp zillete sürüklenmektedirler.
Bu yüzden, ellerinde, kütüphanelerinde ve hatta zihinlerinde var olan Kur'an'ın kurtarıcı, arındırıcı, inşa edici ve onur kazandırıcı aydınlık mesajını ihtiyacı olan insanlığa ulaştırma sorumluluklarını yerine getirmeyi bırakıp, acele güç olma, iktidar olma, dünya nimetlerine ulaşma hırs ve arzularının güdümüne veya sekülerizmin küresel gücünün ve medyatik büyüsünün etkisine giriyorlar. Bu etkilenmenin sonucunda da, Batının bâtıl düşünce, kavram ve modelleriyle İslam'ın Hak olan kimi unsurlarını sentez eden, ya da ödünç alarak uzlaştırmaya çalışan eklektik düşüncelere, Hak-batıl, aydınlık-karanlık, Nur-zulümat karşımı yine bâtılın bir şubesi olan "gri"liklere doğru savruluyorlar. Bu sebeple de, hem Allah'a kulluk yapma ve dini Allah'a has kılma, hem Müslümanlara güzel örnek ve istikamet üzere öncü olma, hem de insanlığı kurtuluşa, izzet ve onura kavuşturacak tevhidi daveti gündemleştirme ve vahye şahidlik yapma sorumluluklarını terketme ya da kirletme konumuna sürükleniyorlar.
İslami kimliğin, hür ve bağımsız biçimde Kur'an eksenli bir yapı üretemediği, Müslümanların ontolojik bir hürriyete sahip olmadıkları, bağımsız özgün bir yapının örnekliğinde vahyin mesajını insanlığa ulaştıramadıkları, tevhidi bir vahdeti sağlayamadıkları, henüz ilk nesil benzeri bir "Kur'an toplumu nüvesini" bile oluşturamadıkları, üstelik tevhidî davet ve şahidliğin ikinci plana itildiği seküler-liberal-demokratik-laik bir vasatta bulunuyoruz. Böyle bir vasatta, Müslümanların dünyevi-maddi başarılar ve zenginliklerle, dünyevi kazançlarla, kimi kazanımlar, görece özgürlükler ve iktidarlarla büyülenmeleri hâli, seküler bağımlılık ve vesayetin neden olduğu büyük bir sapmanın işaretidir.Dünyevi ve ekonomik başarılar, zenginlikler, şöhret ve iktidarlarla, dünyevi kalkınma projeleriyle bütünleşen Müslümanlar, vahye dayalı sahih İslami bilginin, İslami dilin, İslami kavram ve kurumların referans ve meşruiyet kaynağı olmaktan çıkarılışını bir sorun olarak görmüyorlar. Geleneksel cahiliye olan atalar dini tarihsel İslam anlayışı ile modern cahiliye "neo-Kemalizm"in sentez edilerek toplumun bu istikamette dönüştürülmek istendiği bir süreçte Müslümanlar giderek edilgen sürüler hâline geliyor. Birçok Müslüman, "milli"(!)lik adı altında yeniden ihya ve ikame edilmeye çalışılan bu yeni cahiliye kültürünün kuşatması altına giriyor ya da bir takım maslahatlarla bu siyasi ve kültürel dönüşüme aktif destekçi konumuna kayıyor.
Birçok öncü şahsiyet de dâhil Müslüman kesimler, giderek bahsedilen bu büyük sapmayı umursamaz hale geliyorlar, hatta içinde yer almakta bir beis görmüyorlar. Kapitalist-seküler-liberal-laik-demokratik sisteme entegre olmaya ve "seküler kutsalları-şiarları-kavramları" farklı tanımlamalarla da olsa içselleştirmeye doğru sürükleniyorlar. Bu yolda yaşanan ehlileşme, edilgenleşme hâli sonucunda, kamusal alanda, siyasal, ekonomik, hukuki toplumsal alanlarda temsil edilmeyen bireysel bir İslami hayatla yetinilir hâle geliniyor. İktidarın da ısrarla böyle olunması gerektiğine vurgu yaptığı bu "bireysel Müslümanlık"lar giderek normalleşiyor, meşrulaşıyor, hayırseverliğe indirgenmiş "dindarlık"larla yetinilir hâle geliniyor. Bu durumu tartışma ve sorgulama konusu yapmaya kalkışanlar ve tevhidi istikameti korumakta ısrar edenler ise, mağaralarında yaşayanlar olarak nitelenip, "siz hâlâ orada mısınız?" sözleriyle aşağılanıyor, dışlanıyor.
Bugün, hak etmeseler de Müslümanların öncüsü konumunda olan birçok entelektüel, aydın, akademisyen ve kanaat-cemaat önderi, küresel egemenliği ele geçirmiş, küresel güç ve imkânlarıyla muhatabını etkileyen seküler kültürün ürettiği demokrasi, laiklik, liberalizm ve sosyalizm gibi kavram, model ve ideolojilerin etkisi altında kalmaktadırlar. Bu Müslümanlar maalesef, zulmü, fesadı küreselleştiren, fıtratları bozup insanî olanı çürüten, insanî erdemleri ve insanlık onurunu yok eden bu menfi birikimin büyük dünyevi gücü karşısında komplekse kapılıp izzeti ve itibarı yanlış yerde arayarak, büyük İslami sorumluluğunu ihmal etmekte, Batı kültür ve modellerinin peşine takılmakta, onlara doğru değişim yaşamaktadırlar. Tabii ki, bu sebeple de, Hak-bâtıl karışımı zeminlerde yolunu şaşırıp zillete sürüklenmektedirler.
Bu yüzden, ellerinde, kütüphanelerinde ve hatta zihinlerinde var olan Kur'an'ın kurtarıcı, arındırıcı, inşa edici ve onur kazandırıcı aydınlık mesajını ihtiyacı olan insanlığa ulaştırma sorumluluklarını yerine getirmeyi bırakıp, acele güç olma, iktidar olma, dünya nimetlerine ulaşma hırs ve arzularının güdümüne veya sekülerizmin küresel gücünün ve medyatik büyüsünün etkisine giriyorlar. Bu etkilenmenin sonucunda da, Batının bâtıl düşünce, kavram ve modelleriyle İslam'ın Hak olan kimi unsurlarını sentez eden, ya da ödünç alarak uzlaştırmaya çalışan eklektik düşüncelere, Hak-batıl, aydınlık-karanlık, Nur-zulümat karşımı yine bâtılın bir şubesi olan "gri"liklere doğru savruluyorlar. Bu sebeple de, hem Allah'a kulluk yapma ve dini Allah'a has kılma, hem Müslümanlara güzel örnek ve istikamet üzere öncü olma, hem de insanlığı kurtuluşa, izzet ve onura kavuşturacak tevhidi daveti gündemleştirme ve vahye şahidlik yapma sorumluluklarını terketme ya da kirletme konumuna sürükleniyorlar.
İslami kimliğin, hür ve bağımsız biçimde Kur'an eksenli bir yapı üretemediği, Müslümanların ontolojik bir hürriyete sahip olmadıkları, bağımsız özgün bir yapının örnekliğinde vahyin mesajını insanlığa ulaştıramadıkları, tevhidi bir vahdeti sağlayamadıkları, henüz ilk nesil benzeri bir "Kur'an toplumu nüvesini" bile oluşturamadıkları, üstelik tevhidî davet ve şahidliğin ikinci plana itildiği seküler-liberal-demokratik-laik bir vasatta bulunuyoruz. Böyle bir vasatta, Müslümanların dünyevi-maddi başarılar ve zenginliklerle, dünyevi kazançlarla, kimi kazanımlar, görece özgürlükler ve iktidarlarla büyülenmeleri hâli, seküler bağımlılık ve vesayetin neden olduğu büyük bir sapmanın işaretidir.Dünyevi ve ekonomik başarılar, zenginlikler, şöhret ve iktidarlarla, dünyevi kalkınma projeleriyle bütünleşen Müslümanlar, vahye dayalı sahih İslami bilginin, İslami dilin, İslami kavram ve kurumların referans ve meşruiyet kaynağı olmaktan çıkarılışını bir sorun olarak görmüyorlar. Geleneksel cahiliye olan atalar dini tarihsel İslam anlayışı ile modern cahiliye "neo-Kemalizm"in sentez edilerek toplumun bu istikamette dönüştürülmek istendiği bir süreçte Müslümanlar giderek edilgen sürüler hâline geliyor. Birçok Müslüman, "milli"(!)lik adı altında yeniden ihya ve ikame edilmeye çalışılan bu yeni cahiliye kültürünün kuşatması altına giriyor ya da bir takım maslahatlarla bu siyasi ve kültürel dönüşüme aktif destekçi konumuna kayıyor.
Birçok öncü şahsiyet de dâhil Müslüman kesimler, giderek bahsedilen bu büyük sapmayı umursamaz hale geliyorlar, hatta içinde yer almakta bir beis görmüyorlar. Kapitalist-seküler-liberal-laik-demokratik sisteme entegre olmaya ve "seküler kutsalları-şiarları-kavramları" farklı tanımlamalarla da olsa içselleştirmeye doğru sürükleniyorlar. Bu yolda yaşanan ehlileşme, edilgenleşme hâli sonucunda, kamusal alanda, siyasal, ekonomik, hukuki toplumsal alanlarda temsil edilmeyen bireysel bir İslami hayatla yetinilir hâle geliniyor. İktidarın da ısrarla böyle olunması gerektiğine vurgu yaptığı bu "bireysel Müslümanlık"lar giderek normalleşiyor, meşrulaşıyor, hayırseverliğe indirgenmiş "dindarlık"larla yetinilir hâle geliniyor. Bu durumu tartışma ve sorgulama konusu yapmaya kalkışanlar ve tevhidi istikameti korumakta ısrar edenler ise, mağaralarında yaşayanlar olarak nitelenip, "siz hâlâ orada mısınız?" sözleriyle aşağılanıyor, dışlanıyor.
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 210,00 | 210,00 |