Tüm hukuk sistemleri, din, can, akıl, nesil ve malın korunmasını esas kabul ederek bunların hukuki korunma altına alınmasını istemiştir. Yerli ve yabancı hukukçular tarafından İslam Hukuku’nun en çarpıcı özelliklerinden sayılan zaruret prensibi; genel olarak haram olan bir şeyin işlenmesinin mübah kılınması özrünü ifade eder.İslam, esas itibariyle kolaylığı prensip edinmiştir.
Mükelleflerin kaldıramayacağı yükümlülükler ile onları sorumlu tutmaz. İnsanın gücü-kuvveti ile dini ve hukuki sorumlukları arasında ölçülü bir denge vardır. İslam dininin esas kabul ettiği; kolaylık, güçlük ve meşakkatin azlığı, nefse zarar vermenin yasaklığı, sorumluluklarda orta yolun benimsenmesi, teklif-kudret ilişkisi gibi ilkeler zarurete bağlı olarak dini ve hukuki mükellefiyetlerin keyfiyet ve kemiyetinde etkili olmuştur. Kur’an ve sünnet naslarının kaynaklık teşkil ettiği zaruret prensibi fıkıh ilminde teorik ve pratik yönleri ile ele alınmıştır. İlim adamları zaruret halini indi mütalaalardan uzak tutmak için bir kısım objektif kurallar ortaya koymuşlardır. Mesela; tehlikenin fiilen mevcut olması, tehlikenin kaçınılmaz ve katî olması, tehlikenin zorlayıcı olması ve meşru yollar ile ber taraf edilememesi gibi kurallar zaruret prensibinin çerçevesini belirleyen hususlardır. Bununla birlikte, zaruret hali bireyin içerisine düştüğü kendisine yasak olan her bir şeyi işleme ruhsatını vermez. Mesela; zaruret hali başkasının canına tasallutta bulunma imkanı tanımaz. Özet olarak zaruret hali, kötüye kullanmamak şartıyla İslam hukukuna işlerlik ve esneklik kazandırmada etkin olmuş bir prensiptir.
Tüm hukuk sistemleri, din, can, akıl, nesil ve malın korunmasını esas kabul ederek bunların hukuki korunma altına alınmasını istemiştir. Yerli ve yabancı hukukçular tarafından İslam Hukuku’nun en çarpıcı özelliklerinden sayılan zaruret prensibi; genel olarak haram olan bir şeyin işlenmesinin mübah kılınması özrünü ifade eder.İslam, esas itibariyle kolaylığı prensip edinmiştir.
Mükelleflerin kaldıramayacağı yükümlülükler ile onları sorumlu tutmaz. İnsanın gücü-kuvveti ile dini ve hukuki sorumlukları arasında ölçülü bir denge vardır. İslam dininin esas kabul ettiği; kolaylık, güçlük ve meşakkatin azlığı, nefse zarar vermenin yasaklığı, sorumluluklarda orta yolun benimsenmesi, teklif-kudret ilişkisi gibi ilkeler zarurete bağlı olarak dini ve hukuki mükellefiyetlerin keyfiyet ve kemiyetinde etkili olmuştur. Kur’an ve sünnet naslarının kaynaklık teşkil ettiği zaruret prensibi fıkıh ilminde teorik ve pratik yönleri ile ele alınmıştır. İlim adamları zaruret halini indi mütalaalardan uzak tutmak için bir kısım objektif kurallar ortaya koymuşlardır. Mesela; tehlikenin fiilen mevcut olması, tehlikenin kaçınılmaz ve katî olması, tehlikenin zorlayıcı olması ve meşru yollar ile ber taraf edilememesi gibi kurallar zaruret prensibinin çerçevesini belirleyen hususlardır. Bununla birlikte, zaruret hali bireyin içerisine düştüğü kendisine yasak olan her bir şeyi işleme ruhsatını vermez. Mesela; zaruret hali başkasının canına tasallutta bulunma imkanı tanımaz. Özet olarak zaruret hali, kötüye kullanmamak şartıyla İslam hukukuna işlerlik ve esneklik kazandırmada etkin olmuş bir prensiptir.