Elizabeth Lizzie Doten, “Poems from The Inner Life” kitabındaki şiirlerin büyük bir kısmını ünlü şair ve
yazarların ruhlarından ilhamla ya da direkt iletişime geçerek söylediğini iddia etmiştir. Bu şiirler
literatürde “trans şiirler” başlığı altında kategorize edilmektedir. Şiirlerin 19. yüzyılda özellikle
Amerika’da bir dini hareket olarak algılanan Spirutüalizm’in temellerine odaklanan bir bakış açısıyla
önceden yazılıp trans konuşmalarda izleyicilerin/dinleyicilerin önünde ezberden okundukları mı yoksa
iddia edildiği gibi büyük ruhlardan gelen birer esinle ya da onların siluetlerinin/ruhlarının diktesiyle o
an “iç yaşam”dan fışkırarak mı söylendikleri muallaktır.
Kaldı ki Doten, aynı zamanda bir medyumdur. Bir akademisyen olarak Boston’da dersler vermiştir.
Ortodoks Hristiyanlığını, Yunan Kilisesini eleştirmiş, kadın hakları savunuculuğunda ön saflarda
yürümüştür. Şüphesiz, 20. yüzyıla gelindiğinde kişiliği ve hayatı hakkında ya da eserleri üzerine yazılan
araştırma ve incelemelerde, Doten’in medyumluğunun salt büyüye dönük bir medyumlukla, bir
akademisyen olmasının sadece etkili dersler vermekle ya da bir dava kadını olmasının bir davanın
kendisiyle açıklanamayacağı görülür. Çünkü onu Lizzie Doten yapan, neredeyse Poe’dur.
Ama kitabın sonuna geldiğimizde, hâlâ, “Peki neden Shakespeare değil ?” diye sormaya devam ediyor
olabiliriz. Gerçekten de, “neden Poe?”
Poe taklitçiliği, Poe öykünmesi ya da yalnızca kendi iddiasındaki gibi Poe’nun ruhundan şiirler alması,
ne dersek diyelim, yine de var olan durum Doten’i ne Poe-Doten yapmıştır ne de Doten-Poe! Poe’yu
Poe yapan ya da Doten’i Poe yapamayan şey, sanat’ın kendisi olsa gerek.
Bu nedenle ‘İç Yaşamdan Şiirler’ kitabına, sadece şiir çevirileri manzumesi olarak değil, incelikle
işlenmiş bir sanat eseri olarak bakabilirsek, zihnimizin aynasından silinmeyecek “Peki neden
Shakespeare değil?” sorusuna da, kendi gerçekliğimizin sonsuz penceresinden bakıp şu cevabı
verebiliriz:
“Neden olmasın?!”
Elizabeth Lizzie Doten, “Poems from The Inner Life” kitabındaki şiirlerin büyük bir kısmını ünlü şair ve
yazarların ruhlarından ilhamla ya da direkt iletişime geçerek söylediğini iddia etmiştir. Bu şiirler
literatürde “trans şiirler” başlığı altında kategorize edilmektedir. Şiirlerin 19. yüzyılda özellikle
Amerika’da bir dini hareket olarak algılanan Spirutüalizm’in temellerine odaklanan bir bakış açısıyla
önceden yazılıp trans konuşmalarda izleyicilerin/dinleyicilerin önünde ezberden okundukları mı yoksa
iddia edildiği gibi büyük ruhlardan gelen birer esinle ya da onların siluetlerinin/ruhlarının diktesiyle o
an “iç yaşam”dan fışkırarak mı söylendikleri muallaktır.
Kaldı ki Doten, aynı zamanda bir medyumdur. Bir akademisyen olarak Boston’da dersler vermiştir.
Ortodoks Hristiyanlığını, Yunan Kilisesini eleştirmiş, kadın hakları savunuculuğunda ön saflarda
yürümüştür. Şüphesiz, 20. yüzyıla gelindiğinde kişiliği ve hayatı hakkında ya da eserleri üzerine yazılan
araştırma ve incelemelerde, Doten’in medyumluğunun salt büyüye dönük bir medyumlukla, bir
akademisyen olmasının sadece etkili dersler vermekle ya da bir dava kadını olmasının bir davanın
kendisiyle açıklanamayacağı görülür. Çünkü onu Lizzie Doten yapan, neredeyse Poe’dur.
Ama kitabın sonuna geldiğimizde, hâlâ, “Peki neden Shakespeare değil ?” diye sormaya devam ediyor
olabiliriz. Gerçekten de, “neden Poe?”
Poe taklitçiliği, Poe öykünmesi ya da yalnızca kendi iddiasındaki gibi Poe’nun ruhundan şiirler alması,
ne dersek diyelim, yine de var olan durum Doten’i ne Poe-Doten yapmıştır ne de Doten-Poe! Poe’yu
Poe yapan ya da Doten’i Poe yapamayan şey, sanat’ın kendisi olsa gerek.
Bu nedenle ‘İç Yaşamdan Şiirler’ kitabına, sadece şiir çevirileri manzumesi olarak değil, incelikle
işlenmiş bir sanat eseri olarak bakabilirsek, zihnimizin aynasından silinmeyecek “Peki neden
Shakespeare değil?” sorusuna da, kendi gerçekliğimizin sonsuz penceresinden bakıp şu cevabı
verebiliriz:
“Neden olmasın?!”
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 17,40 | 17,40 |