Bu kitabın 2018 yılının Eylül ayında yayımlanan on ikinci basısından sonra 28.07.2020 tarih ve 31199 sayılı RG’de yayımlanan 7251 sayılı ve 22.07.2020 tarihli Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ile Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda ve diğer bazı kanunlarda çok önemli değişiklikler yapılmıştır. Bu Kanun ile HMK önemli bir revizyona tabi tutulmuş, HMK m. 20, 28, 36, 38, 42, 94, 107, 116, 120,123, 125, 127, 139, 140, 141, 147, 149, 177, 183/A, 186, 206, 215, 222, 281, 290, 305, 305/A, 306, 310, 314, 317, 323, 331, 341, 353, 356, 358, 359, 362, 391, 393, 394, 398, 402, 436, 440 ve geçici m. 3’te değişiklik yapılmıştır. 7251 sayılı Kanun m. 63’e göre bu değişiklikler ilgili Kanun’un Resmi Gazete’de yayımlandığı tarihte yürürlüğe girmiştir.
HMK’da yapılan değişiklikler özetle hâkimin reddine, sürelere ve sürelerin başlamasına, belirsiz alacak davasına, gider ve delil avansına, ön incelemeye, ıslaha, iddia ve savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesine, duruşmaların icrasına ve toplu mahkemelerde tahkikatın yapılmasına, delillerin toplanmasına ve değerlendirilmesine, feragat, kabul ve sulhe, istinaf ve temyiz edilebilecek kararlara, ihtiyati tedbire, delil tespitine ve tahkime ilişkindir.
Değişiklik yapılan maddeler yanında HMK’ya toplu mahkemelerde tahkikata ilişkin 183/A maddesi eklenmiştir. Ayrıca HMK’ya eklenen 305/A maddesi ile hükmün tamamlanması kurumu düzenlenmiştir.
Yapılan değişikliklerin başlıcaları ise aşağıdaki gibidir:
HMK m.177’de yapılan değişiklik ile Yargıtay’ın bozma ve BAM’ın kaldırma kararından sonra ilk derece mahkemesinin tahkikata ilişkin işlem yapması kaydıyla ıslah yoluna başvurulabileceği hüküm altına alınmıştır.
Bölge adliye mahkemeleri faaliyete başladığından bu yana sık başvurulan bir istinaf sebebi olan ve çeşitli yorum ve tartışmaları beraberinde getiren HMK m. 353/1-a-6’da değişiklik yapılmış “Mahkemece, tarafların davanın esasıyla ilgili olarak gösterdikleri delillerin hiçbiri toplanmadan veya gösterilen deliller hiç değerlendirilmeden karar verilmiş olması” yerine “Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması” düzenlemesi getirilmiş; aynın Kanunla HMK m. 362’de yapılan değişiklikle –uygulamanın aksine- HMK m.353/1- a’ya dayanılarak verilen bölge adliye mahkemesi kararlarına karşı da temyiz kanun yolunun kapalı olduğu hüküm altına alınmıştır.
Bir diğer önemli değişiklik ise doktrindeki eleştiriler ve son zamanlarda bu yönde verilen Bölge Adliye Mahkemeleri kararları doğrultusunda, aleyhine tedbir talep edilenin dinlendiği duruşmada verilen ihtiyati tedbir kararına karşı aleyhine tedbir kararı verilen tarafın da istinaf kanun yoluna başvuru yolunun HMK m. 391’de yapılan değişiklik ile açılmış olmasıdır. Aynı yönde bir değişiklik ihtiyati hacizler bakımından İİK m. 258’de de yapılmıştır.
Yine Anayasa Mahkemesi’nin HMK m. 20 ve m. 398’e ilişkin iptal kararları doğrultusunda ortaya çıkan kanun boşluğu doldurulmuştur. HMK m. 20’nin birinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “…bu karar verildiği anda kesin ise bu tarihten…” ibaresi Anayasa Mahkemesi’nin 10/2/2016 tarihli ve E. 2015/96, K. 2016/9 sayılı Kararı ile iptal edilmiş, kararın Resmi Gazete’de yayımlandığı 23/2/2016 tarihinden başlayarak dokuz ay sonra yürürlüğe girmiştir. HMK m. 20’de değişiklik yapılmış ve görevsizlik ve yetkisizlik kararı verildiği anda kesin ise tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde kararı veren mahkemeye başvurarak, dava dosyasının görevli ya da yetkili mahkemeye gönderilmesini talep edileceği hüküm altına alınmıştır. HMK m. 398/1’in ilk cümlesi olan “İhtiyati tedbir kararının uygulanmasına ilişkin emre uymayan veya tedbir kararına aykırı davranan kimse, bir aydan altı aya kadar disiplin hapsi ile cezalandırılır.” Anayasa Mahkemesinin 11/7/2018 tarihli ve E.2018/1 K.2018/83 sayılı kararı ile iptal edilmiştir. İptal kararına göre söz konusu iptal kararı Resmi Gazete’de yayımlanmasından (20.02.2019) başlayarak dokuz ay sonra yürürlüğe girmiştir. Bu iptal kararı ile ortaya çıkan kanun boşluğu doldurulmuş; HMK m.398’de tedbire muhalefetin cezası ve buna ilişkin yargılama usulü ayrıntılı bir biçimde düzenlemiştir.
HMK’da yapılan bu kapsamlı değişiklikler yanında medeni usul hukukunu ilgilendiren başka bazı değişiklikler yapılmıştır. 7251 sayılı Kanun ile 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun m.5’te değişiklik yapılmış ve ticaret mahkemelerinin toplu mahkeme olarak incelediği uyuşmazlıklara ilişkin parasal sınır beş yüz bin TL’ye; aynı Kanun ile TTK m. 4’te yapılan değişiklik sonucu basit yargılama usulüne tabi olan ticari davalara ilişkin parasal sınır beş yüz bin TL’ye çıkarılmıştır.
Son olarak Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’a 73/A maddesi eklenerek belli istisnalar dışında tüketici mahkemelerinde görülen uyuşmazlıklarda dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartı olarak öngörülmüştür.
Bundan başka icra ve iflâs hukukunda önemli değişiklikler getiren 7155 sayılı Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin Takibin Başlatılması Usulü Hakkında Kanun[2] ile Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu ve Bilirkişilik Kanunu’nda önemli değişiklikler yapılmıştır. Bu kapsamda Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’na 18/A maddesi eklenmiş ve bu madde ile dava şartı olarak arabuluculuğa ilişkin genel düzenlemeler yapılmış; Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu m. 3’te değişiklik yapılarak dava şartı olarak arabuluculuğa ilişkin 18/A maddesi saklı tutulmuştur. Değişiklikler ve gerekçeleri ilgili kısımlara işlenmiştir. Belirtmek gerekir ki dava şartı olarak arabuluculuk ilk olarak 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu[3] m. 3 ile belli iş uyuşmazlıkları bakımından ilgili kanunda düzenlenmiş ve Türk hukukuna girmiştir. Bunun yanında 7155 sayılı Kanun m.20 ile TTK’ya 5/A hükmü eklenmiş ve belli ticari uyuşmazlıklar bakımından da dava şartı olarak arabuluculuk öngörülmüştür.[4] Ayrıca Bilirkişilik Kanunu m. 7 ve m. 11’de değişiklikler yapılmış; bilirkişiliğe başvurunun nasıl yapılacağına ilişkin düzenlemeler getirilmiş ve başvuru şekline ilişkin usul ve esasların Bakanlıkça belirleneceği hüküm altına alınmıştır. Değişiklikler ve gerekçeleri kanun kitabının ilgili yerlerine işlenmiştir.
Eylül 2018’de yayımlanan son basıdan sonra İsviçre Medeni Usul Kanunu’nda 1 Temmuz 2020 yılında yürürlüğe girecek bir dizi değişiklik yapılmıştır. Yapılan değişiklikler kişilik hakları ihlale uğrayan kişilerin ve bilhassa şiddet mağdurlarının hak arama hürriyetini daha etkili korumaya yönelik olup kişilik haklarının korunması için dava açan davacılara yargılama masrafları bakımından kolaylıklar getirmekte ve mahkemeye mağdurun talebi üzerine davalının elektronik olarak izlenmesine karar vermek konusunda takdir yetkisi tanımaktadır.
Aynı dönemde Alman Medeni Usul Kanunu’nda yapılan değişiklikler ise çeşitli konuları ilgilendirmekte olup, topluluk davası mahiyetinde açılan tespit davaları, eşcinsel evliliklerde boşanma davalarında uygulanacak usul, AB içinde milletlerarası evlat edinme işleri, gemi çatmalarından doğan tazminat davaları, ücret alacaklarının haczi, yeni kimlik kartlarının kullanılması, dava sürecinde kişisel verilerin korunması, dava dosyalarının elektronik ortamda tutulması ve dava ile ilgili haberleşmenin elektronik ortamda yapılması, kanun yollarında parasal sınırlar, özel yetkili mahkemeler konularını kapsamaktadır.
Bu kitap hazırlanırken daha önceki basılarda olduğu gibi parasal sınırların güncellenmesinde Doç. Dr. Nedim Meriç’in MİHDER 2019/3, Cilt 15, Sayı 44’te yayımlanan “HUMK, HMK ve İİK’da Yer Alan 2020 Yılı İçin Geçerli Parasal Sınırlar” isimli çalışmasına başvurulmuştur.
Bu kitabın 2018 yılının Eylül ayında yayımlanan on ikinci basısından sonra 28.07.2020 tarih ve 31199 sayılı RG’de yayımlanan 7251 sayılı ve 22.07.2020 tarihli Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ile Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda ve diğer bazı kanunlarda çok önemli değişiklikler yapılmıştır. Bu Kanun ile HMK önemli bir revizyona tabi tutulmuş, HMK m. 20, 28, 36, 38, 42, 94, 107, 116, 120,123, 125, 127, 139, 140, 141, 147, 149, 177, 183/A, 186, 206, 215, 222, 281, 290, 305, 305/A, 306, 310, 314, 317, 323, 331, 341, 353, 356, 358, 359, 362, 391, 393, 394, 398, 402, 436, 440 ve geçici m. 3’te değişiklik yapılmıştır. 7251 sayılı Kanun m. 63’e göre bu değişiklikler ilgili Kanun’un Resmi Gazete’de yayımlandığı tarihte yürürlüğe girmiştir.
HMK’da yapılan değişiklikler özetle hâkimin reddine, sürelere ve sürelerin başlamasına, belirsiz alacak davasına, gider ve delil avansına, ön incelemeye, ıslaha, iddia ve savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesine, duruşmaların icrasına ve toplu mahkemelerde tahkikatın yapılmasına, delillerin toplanmasına ve değerlendirilmesine, feragat, kabul ve sulhe, istinaf ve temyiz edilebilecek kararlara, ihtiyati tedbire, delil tespitine ve tahkime ilişkindir.
Değişiklik yapılan maddeler yanında HMK’ya toplu mahkemelerde tahkikata ilişkin 183/A maddesi eklenmiştir. Ayrıca HMK’ya eklenen 305/A maddesi ile hükmün tamamlanması kurumu düzenlenmiştir.
Yapılan değişikliklerin başlıcaları ise aşağıdaki gibidir:
HMK m.177’de yapılan değişiklik ile Yargıtay’ın bozma ve BAM’ın kaldırma kararından sonra ilk derece mahkemesinin tahkikata ilişkin işlem yapması kaydıyla ıslah yoluna başvurulabileceği hüküm altına alınmıştır.
Bölge adliye mahkemeleri faaliyete başladığından bu yana sık başvurulan bir istinaf sebebi olan ve çeşitli yorum ve tartışmaları beraberinde getiren HMK m. 353/1-a-6’da değişiklik yapılmış “Mahkemece, tarafların davanın esasıyla ilgili olarak gösterdikleri delillerin hiçbiri toplanmadan veya gösterilen deliller hiç değerlendirilmeden karar verilmiş olması” yerine “Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması” düzenlemesi getirilmiş; aynın Kanunla HMK m. 362’de yapılan değişiklikle –uygulamanın aksine- HMK m.353/1- a’ya dayanılarak verilen bölge adliye mahkemesi kararlarına karşı da temyiz kanun yolunun kapalı olduğu hüküm altına alınmıştır.
Bir diğer önemli değişiklik ise doktrindeki eleştiriler ve son zamanlarda bu yönde verilen Bölge Adliye Mahkemeleri kararları doğrultusunda, aleyhine tedbir talep edilenin dinlendiği duruşmada verilen ihtiyati tedbir kararına karşı aleyhine tedbir kararı verilen tarafın da istinaf kanun yoluna başvuru yolunun HMK m. 391’de yapılan değişiklik ile açılmış olmasıdır. Aynı yönde bir değişiklik ihtiyati hacizler bakımından İİK m. 258’de de yapılmıştır.
Yine Anayasa Mahkemesi’nin HMK m. 20 ve m. 398’e ilişkin iptal kararları doğrultusunda ortaya çıkan kanun boşluğu doldurulmuştur. HMK m. 20’nin birinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “…bu karar verildiği anda kesin ise bu tarihten…” ibaresi Anayasa Mahkemesi’nin 10/2/2016 tarihli ve E. 2015/96, K. 2016/9 sayılı Kararı ile iptal edilmiş, kararın Resmi Gazete’de yayımlandığı 23/2/2016 tarihinden başlayarak dokuz ay sonra yürürlüğe girmiştir. HMK m. 20’de değişiklik yapılmış ve görevsizlik ve yetkisizlik kararı verildiği anda kesin ise tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde kararı veren mahkemeye başvurarak, dava dosyasının görevli ya da yetkili mahkemeye gönderilmesini talep edileceği hüküm altına alınmıştır. HMK m. 398/1’in ilk cümlesi olan “İhtiyati tedbir kararının uygulanmasına ilişkin emre uymayan veya tedbir kararına aykırı davranan kimse, bir aydan altı aya kadar disiplin hapsi ile cezalandırılır.” Anayasa Mahkemesinin 11/7/2018 tarihli ve E.2018/1 K.2018/83 sayılı kararı ile iptal edilmiştir. İptal kararına göre söz konusu iptal kararı Resmi Gazete’de yayımlanmasından (20.02.2019) başlayarak dokuz ay sonra yürürlüğe girmiştir. Bu iptal kararı ile ortaya çıkan kanun boşluğu doldurulmuş; HMK m.398’de tedbire muhalefetin cezası ve buna ilişkin yargılama usulü ayrıntılı bir biçimde düzenlemiştir.
HMK’da yapılan bu kapsamlı değişiklikler yanında medeni usul hukukunu ilgilendiren başka bazı değişiklikler yapılmıştır. 7251 sayılı Kanun ile 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun m.5’te değişiklik yapılmış ve ticaret mahkemelerinin toplu mahkeme olarak incelediği uyuşmazlıklara ilişkin parasal sınır beş yüz bin TL’ye; aynı Kanun ile TTK m. 4’te yapılan değişiklik sonucu basit yargılama usulüne tabi olan ticari davalara ilişkin parasal sınır beş yüz bin TL’ye çıkarılmıştır.
Son olarak Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’a 73/A maddesi eklenerek belli istisnalar dışında tüketici mahkemelerinde görülen uyuşmazlıklarda dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartı olarak öngörülmüştür.
Bundan başka icra ve iflâs hukukunda önemli değişiklikler getiren 7155 sayılı Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin Takibin Başlatılması Usulü Hakkında Kanun[2] ile Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu ve Bilirkişilik Kanunu’nda önemli değişiklikler yapılmıştır. Bu kapsamda Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’na 18/A maddesi eklenmiş ve bu madde ile dava şartı olarak arabuluculuğa ilişkin genel düzenlemeler yapılmış; Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu m. 3’te değişiklik yapılarak dava şartı olarak arabuluculuğa ilişkin 18/A maddesi saklı tutulmuştur. Değişiklikler ve gerekçeleri ilgili kısımlara işlenmiştir. Belirtmek gerekir ki dava şartı olarak arabuluculuk ilk olarak 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu[3] m. 3 ile belli iş uyuşmazlıkları bakımından ilgili kanunda düzenlenmiş ve Türk hukukuna girmiştir. Bunun yanında 7155 sayılı Kanun m.20 ile TTK’ya 5/A hükmü eklenmiş ve belli ticari uyuşmazlıklar bakımından da dava şartı olarak arabuluculuk öngörülmüştür.[4] Ayrıca Bilirkişilik Kanunu m. 7 ve m. 11’de değişiklikler yapılmış; bilirkişiliğe başvurunun nasıl yapılacağına ilişkin düzenlemeler getirilmiş ve başvuru şekline ilişkin usul ve esasların Bakanlıkça belirleneceği hüküm altına alınmıştır. Değişiklikler ve gerekçeleri kanun kitabının ilgili yerlerine işlenmiştir.
Eylül 2018’de yayımlanan son basıdan sonra İsviçre Medeni Usul Kanunu’nda 1 Temmuz 2020 yılında yürürlüğe girecek bir dizi değişiklik yapılmıştır. Yapılan değişiklikler kişilik hakları ihlale uğrayan kişilerin ve bilhassa şiddet mağdurlarının hak arama hürriyetini daha etkili korumaya yönelik olup kişilik haklarının korunması için dava açan davacılara yargılama masrafları bakımından kolaylıklar getirmekte ve mahkemeye mağdurun talebi üzerine davalının elektronik olarak izlenmesine karar vermek konusunda takdir yetkisi tanımaktadır.
Aynı dönemde Alman Medeni Usul Kanunu’nda yapılan değişiklikler ise çeşitli konuları ilgilendirmekte olup, topluluk davası mahiyetinde açılan tespit davaları, eşcinsel evliliklerde boşanma davalarında uygulanacak usul, AB içinde milletlerarası evlat edinme işleri, gemi çatmalarından doğan tazminat davaları, ücret alacaklarının haczi, yeni kimlik kartlarının kullanılması, dava sürecinde kişisel verilerin korunması, dava dosyalarının elektronik ortamda tutulması ve dava ile ilgili haberleşmenin elektronik ortamda yapılması, kanun yollarında parasal sınırlar, özel yetkili mahkemeler konularını kapsamaktadır.
Bu kitap hazırlanırken daha önceki basılarda olduğu gibi parasal sınırların güncellenmesinde Doç. Dr. Nedim Meriç’in MİHDER 2019/3, Cilt 15, Sayı 44’te yayımlanan “HUMK, HMK ve İİK’da Yer Alan 2020 Yılı İçin Geçerli Parasal Sınırlar” isimli çalışmasına başvurulmuştur.
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 95,40 | 95,40 |