Hodorçur, Raffaele Gianighian'ın 1915 Ermeni Soykırımı sırasında yaşadıklarının birinci ağızdan aktarımı. Gianighian, henüz 9 yaşında bir çocukken, ailesinin, sevdiklerinin katledilmesine bizzat şahit olan, iyi kalpli komşularının ve şansının da yardımıyla, ismini, dinini değiştirme pahasına da olsa hayatta kalmayı başarabilmiş, trajediden 60 yıl sonra büyük acıların yaşandığı köyüne geri dönüyor, anılarının peşine düşüyor. Gördükleriyse aslında bu acının, bu kadar zaman sonra bile ne kadar büyük izler bırakabildiğinin kanıtı niteliğinde... Gianighian'ın yaşadığı acılar zihninde öyle yer etmiş ki, o günlerden bahsederken
hiçbir ismi, yer adını atlamıyor. Hepsini adeta bir tarihçi gözüyle kayda geçiriyor. Katliamdan seneler sonra köyünü gezerken, onu eski haliyle hatırlıyor, aktardığı detaylarla okura bir doğa manzarası çiziyor. Hayatta kalma arzusu, insanlara güvenme isteği, sadece kendisininkilere değil, sevdiklerinin, akrabalarının acılarına da tanık olmuş bir insan için şaşırtıcı ama aynı zamanda ilham verici nitelikte... Babama konuşmaya gidiyorum. Derenin etrafından sinirotlarından topluyorum: Yüzümdeki ve alnımdaki yaralara onlardan sürüyorum. Babamın mezarının üzerine uzanıyorum.
Güneş yüzümü yakarken kalkıyorum. Karnım aç, olsun, bir hafta bile aç kalmaya alışkınım. Dereye gidiyorum, soyunuyorum, suyun içinde yürüyüp yüzümü yıkıyorum. Dere kıyısından sinirotu yaprakları bulup yaralarıma ilaç yapıyorum. Ceketimi giyiyorum. Tabiatın sabah şarkısını dinliyorum. Babamın o tatlı sesi kulaklarımda çınlıyor: “Sana kötülük yapan insanları unut evlat. İyilik ve sevgi hayattır, insanı sev.”
Hodorçur, Raffaele Gianighian'ın 1915 Ermeni Soykırımı sırasında yaşadıklarının birinci ağızdan aktarımı. Gianighian, henüz 9 yaşında bir çocukken, ailesinin, sevdiklerinin katledilmesine bizzat şahit olan, iyi kalpli komşularının ve şansının da yardımıyla, ismini, dinini değiştirme pahasına da olsa hayatta kalmayı başarabilmiş, trajediden 60 yıl sonra büyük acıların yaşandığı köyüne geri dönüyor, anılarının peşine düşüyor. Gördükleriyse aslında bu acının, bu kadar zaman sonra bile ne kadar büyük izler bırakabildiğinin kanıtı niteliğinde... Gianighian'ın yaşadığı acılar zihninde öyle yer etmiş ki, o günlerden bahsederken
hiçbir ismi, yer adını atlamıyor. Hepsini adeta bir tarihçi gözüyle kayda geçiriyor. Katliamdan seneler sonra köyünü gezerken, onu eski haliyle hatırlıyor, aktardığı detaylarla okura bir doğa manzarası çiziyor. Hayatta kalma arzusu, insanlara güvenme isteği, sadece kendisininkilere değil, sevdiklerinin, akrabalarının acılarına da tanık olmuş bir insan için şaşırtıcı ama aynı zamanda ilham verici nitelikte... Babama konuşmaya gidiyorum. Derenin etrafından sinirotlarından topluyorum: Yüzümdeki ve alnımdaki yaralara onlardan sürüyorum. Babamın mezarının üzerine uzanıyorum.
Güneş yüzümü yakarken kalkıyorum. Karnım aç, olsun, bir hafta bile aç kalmaya alışkınım. Dereye gidiyorum, soyunuyorum, suyun içinde yürüyüp yüzümü yıkıyorum. Dere kıyısından sinirotu yaprakları bulup yaralarıma ilaç yapıyorum. Ceketimi giyiyorum. Tabiatın sabah şarkısını dinliyorum. Babamın o tatlı sesi kulaklarımda çınlıyor: “Sana kötülük yapan insanları unut evlat. İyilik ve sevgi hayattır, insanı sev.”
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 5,84 | 5,84 |