Modern ideolojinin insanın varoluşunu akıl ve beden, sosyal ve beşeri, iş ve boş zaman, gelişmişlik ve geri kalmışlık, kutsal ve seküler, eğlence ve ciddiyet, inanç ve eylem, tüketim ve üretim gibi farklı dikotomiler içinde parçalamaktaki tüm ısrarına rağmen hayat, doğal akışı itibarıyla, insanların yüz yüze, ruh ve bedenleri, akıl ve kalpleriyle, bireysel ve kolektif olarak, üreterek ve tüketerek, eğlenerek ve ağlayarak, yani tekrar tekrar doğarak ve ölerek katıldıkları ritüel bir düzendir. Ritüeller, insanın hayatını idame ettirmesinin önündeki temel engel olan sosyal acıları şenlikli bir itibarsızlaştırmaya tabi tutmak suretiyle yaşamın aslında bir oyun olduğunu ve asık suratlı bir ciddiyetle oynayacak kadar kendini bu oyuna kaptırmanın da bir çeşit aptallık olduğunu göstererek dramatik bir sosyal düzeni tesis eder. Bu bakımdan, modern ideolojinin söylediğinin tam aksine, insanların acılarını telafi edecek ölçüde tekâmül etmiş tek kültürel sistem teorik ve soyut inanç, hele hele de rasyonel inanç hiç değildir. Zira ritüel, sosyal acıları yanıtlandıran insancıl yanı sayesinde modern ideolojinin tüm taarruzlarına direnebilmiştir. Üstelik modern ideolojinin kendini idame ettirmek için başvurduğu ritüel karşıtı tavrı, modern insanı çıkmaz sapa yollara itmiş, sanal etkileşim ve iletişim, narsist ve nihilist tüketim alışkanlıklarıyla sahte bir avuntuyu yaşamasına sebep olmuştur. Bu çalışma, rasyonellik ve irrasyonellik, buna bağlı olarak da inanç ve ritüel arasında karşıt bir ilişki kuran, bu yolla ritüelleri, ritüellerin şahsında da Batı dışı kültürleri geri kalmışlıkla ilişkilendirerek itibarsızlaştıran modern ideolojinin söylediklerinin aksine, ritüellerin dünyaya ve insan yaşamına dair derinlikli bir muhtevaya sahip olduğunu, sosyal acıları meşrulaştıran ve telafi eden etkileriyle güçlü toplumsal değişimleri üretebildiğini Max Weber ve Victor Turner'in görüşlerinden hareketle ortaya koymak niyetindedir.
Modern ideolojinin insanın varoluşunu akıl ve beden, sosyal ve beşeri, iş ve boş zaman, gelişmişlik ve geri kalmışlık, kutsal ve seküler, eğlence ve ciddiyet, inanç ve eylem, tüketim ve üretim gibi farklı dikotomiler içinde parçalamaktaki tüm ısrarına rağmen hayat, doğal akışı itibarıyla, insanların yüz yüze, ruh ve bedenleri, akıl ve kalpleriyle, bireysel ve kolektif olarak, üreterek ve tüketerek, eğlenerek ve ağlayarak, yani tekrar tekrar doğarak ve ölerek katıldıkları ritüel bir düzendir. Ritüeller, insanın hayatını idame ettirmesinin önündeki temel engel olan sosyal acıları şenlikli bir itibarsızlaştırmaya tabi tutmak suretiyle yaşamın aslında bir oyun olduğunu ve asık suratlı bir ciddiyetle oynayacak kadar kendini bu oyuna kaptırmanın da bir çeşit aptallık olduğunu göstererek dramatik bir sosyal düzeni tesis eder. Bu bakımdan, modern ideolojinin söylediğinin tam aksine, insanların acılarını telafi edecek ölçüde tekâmül etmiş tek kültürel sistem teorik ve soyut inanç, hele hele de rasyonel inanç hiç değildir. Zira ritüel, sosyal acıları yanıtlandıran insancıl yanı sayesinde modern ideolojinin tüm taarruzlarına direnebilmiştir. Üstelik modern ideolojinin kendini idame ettirmek için başvurduğu ritüel karşıtı tavrı, modern insanı çıkmaz sapa yollara itmiş, sanal etkileşim ve iletişim, narsist ve nihilist tüketim alışkanlıklarıyla sahte bir avuntuyu yaşamasına sebep olmuştur. Bu çalışma, rasyonellik ve irrasyonellik, buna bağlı olarak da inanç ve ritüel arasında karşıt bir ilişki kuran, bu yolla ritüelleri, ritüellerin şahsında da Batı dışı kültürleri geri kalmışlıkla ilişkilendirerek itibarsızlaştıran modern ideolojinin söylediklerinin aksine, ritüellerin dünyaya ve insan yaşamına dair derinlikli bir muhtevaya sahip olduğunu, sosyal acıları meşrulaştıran ve telafi eden etkileriyle güçlü toplumsal değişimleri üretebildiğini Max Weber ve Victor Turner'in görüşlerinden hareketle ortaya koymak niyetindedir.
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 138,75 | 138,75 |