İslâm'ın ilk asırlarında bir dindarlık biçimi olarak temâyüz eden tasavvuf hareketinin kısa süre içerisinde gelişme kaydederek bir dünya görüşü olmayı başardığını ve İslâm medeniyetinde ortaya çıkan diğer entelektüel gelenekler karşısında rüşdünü ispat ettiğini görürüz. Bu bağlamda tasavvuf kendi özgün varlık anlayışını ve bilgi teorisini tesis etmiştir. Daha çok Tanrı'nın tek gerçek varlık olduğu ve âlemin Onun karşısında bir varlığının bulunmadığı ilkesine bağlı bir ontoloji olan bu varlık tasavvuru, özgün bir bilgi teorisinin sonucudur. Bu teoride insan, gerçeğin bilgisini duyular ve akla bağlı olarak geliştirilmiş epistemolojilerle elde edemez. Çünkü duyular ve akıl nesnelerin hakîkatlerini bilmek konusunda sınırlı hatta yetkisiz araçlardır. Dolayısıyla tasavvuf hareketine göre insanın duyular ve akıldan hareket ederek nesnelerin hakîkatini bilmesine imkân yoktur. Nesnelere dair gerçek bilgiyi elde etmek sadece vahiy, keşf ve müşâhede olarak bilinen mistik yöntemle mümkündür. Buna ulaşmak ise öncelikle ilâhî bir yardıma ve bu yardımın doğrultusunda geliştirilmiş adına seyr u sülûk denen bir sürece bağlıdır. Bu süreçte insan öncelikle soyutluk, ardından tümellik en son olarak da mutlaklık kazanarak nesnelerin gerçek doğalarını, nereden kaynaklandıklarını, ne için var olduklarını bilebilir.
Hakîkatin Perdesini Açmak başlığıyla yayınladığımız elinizdeki bu eserde insanın nesnelere dair gerçek bilgiye ulaşması süreci Şeyh-i Ekber nâmıyla tanınan İbnü'l-Arabî ve Abdülkerîm Cîlî gibi iki büyük tasavvuf üstadının kaleminden anlatılmaktadır. Eser İbnü'l-Arabî'nin Risâletü'l-Envâr/Nûrlar Risâlesi isimli kitabına Abdülkerîm Cîlî tarafından yazılmış kapsamlı bir açıklamadan oluşmaktadır. Özellikle Vahdet-i Vücûd doktrinine bağlı bilgi teorisinin varlık tasavvuruyla ilişkisini göstermesi bakımından oldukça başarılı bir örnek olan eser, ayrıca okura tasavvuf geleneğinin dünya görüşünün de bir özetini sunmaktadır.
İslâm'ın ilk asırlarında bir dindarlık biçimi olarak temâyüz eden tasavvuf hareketinin kısa süre içerisinde gelişme kaydederek bir dünya görüşü olmayı başardığını ve İslâm medeniyetinde ortaya çıkan diğer entelektüel gelenekler karşısında rüşdünü ispat ettiğini görürüz. Bu bağlamda tasavvuf kendi özgün varlık anlayışını ve bilgi teorisini tesis etmiştir. Daha çok Tanrı'nın tek gerçek varlık olduğu ve âlemin Onun karşısında bir varlığının bulunmadığı ilkesine bağlı bir ontoloji olan bu varlık tasavvuru, özgün bir bilgi teorisinin sonucudur. Bu teoride insan, gerçeğin bilgisini duyular ve akla bağlı olarak geliştirilmiş epistemolojilerle elde edemez. Çünkü duyular ve akıl nesnelerin hakîkatlerini bilmek konusunda sınırlı hatta yetkisiz araçlardır. Dolayısıyla tasavvuf hareketine göre insanın duyular ve akıldan hareket ederek nesnelerin hakîkatini bilmesine imkân yoktur. Nesnelere dair gerçek bilgiyi elde etmek sadece vahiy, keşf ve müşâhede olarak bilinen mistik yöntemle mümkündür. Buna ulaşmak ise öncelikle ilâhî bir yardıma ve bu yardımın doğrultusunda geliştirilmiş adına seyr u sülûk denen bir sürece bağlıdır. Bu süreçte insan öncelikle soyutluk, ardından tümellik en son olarak da mutlaklık kazanarak nesnelerin gerçek doğalarını, nereden kaynaklandıklarını, ne için var olduklarını bilebilir.
Hakîkatin Perdesini Açmak başlığıyla yayınladığımız elinizdeki bu eserde insanın nesnelere dair gerçek bilgiye ulaşması süreci Şeyh-i Ekber nâmıyla tanınan İbnü'l-Arabî ve Abdülkerîm Cîlî gibi iki büyük tasavvuf üstadının kaleminden anlatılmaktadır. Eser İbnü'l-Arabî'nin Risâletü'l-Envâr/Nûrlar Risâlesi isimli kitabına Abdülkerîm Cîlî tarafından yazılmış kapsamlı bir açıklamadan oluşmaktadır. Özellikle Vahdet-i Vücûd doktrinine bağlı bilgi teorisinin varlık tasavvuruyla ilişkisini göstermesi bakımından oldukça başarılı bir örnek olan eser, ayrıca okura tasavvuf geleneğinin dünya görüşünün de bir özetini sunmaktadır.
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 246,50 | 246,50 |