Hicrî II. yüzyılın başlarından itibaren akîde çevresinde yapılan araştırmalar yeni eğilimlerin fırkalaşma sürecini olgunlaştırır. Bir kısım insanlar tenzih akidesi adına Allah (cc)’ın vech, yed, ayn, nüzûl, mecî gibi naslarda geçen sıfatlarını nefy ve ta’tıle giderken, diğer birtakım insanlar da bu anlayışın tam tersine sarılarak Allah (cc)’ın birliğine ve sıfatlarına aykırı düşebilecek yorumlar yapmaya çalışmışlardır. İşte bu eğilimlerden birisi de nasları yorumlamada aklın rolünü ve değerini küçümseyen, ilmî tenkit geleneğinden oldukça uzaklaşan, isbât ve nakle taassub derecesinde sarılan Vehhabiye’dir. Yaptığımız araştırmadan elde ettiğimiz sonuçlara göre Vehhâbîlik’ten bağımsız bir mezhep olarak söz etmek oldukça zordur. Belki bu bir görüş farklılığının, bir yorum biçiminin adı olabilir. Vehhâbîlik’te genel ve hâkim karakter, vahiy dilinde kullanılan ve teşbih ifade eden kavramların lafızları üzerinde te’vil ve mecaza gitmeden hakiki anlamlarda nassın yüzeysel anlama geleneğidir. Vehhâbîlik, sadece kaba bir mücessime telakkisi ifade edebilecek yorumlara açık hadisleri, hiçbir tahlil ve eleştiriye tâbî tutmaksızın sahih hadîs sayıp, harfiyen tefsir eden, teşbihe ve tecsime açık ifadelerin zâhirine ve lügat anlamına takılarak meselenin “muradı ilahi” tarafını tartışmadan Allah (cc)’a insan şekli ve sureti izâfe eden bir hale gelmiştir. Tenzih düşüncesi adına böyle bir zihnî istidatsızlık onları; “lafızcı” bir karaktere büründürerek düşüncede donuklaştırmakla kalmamış, dînî metinleri derinlemesine inceleme ve tenkit etme ruhundan uzaklaşma biçimini itikâdî bir gerekliliğin zorunlu sonucu gibi bir anlayışa ve sapmaya da götürmüştür. İslâm düşünce tarihi içerisinde görünümleri itibariyle aklı ve onun delillerini reddeden, nasları salt lafzi, harfi bir bakış açısıyla anlamaya çalışan bütün zihniyetler “Haşeviyye” olarak adlandırılmıştır. Vehhabiler de günümüzün haşeviyesi olma yolunda nasların zahirine takılarak hüküm vermişler ve Allah (cc)’ı isim ve sıfatlarında aşırıya giderek teşbihe düşmüşlerdir. İslam tarihi içerisinde Harici olarak isimlendirilen taife de nasların zahirine göre İslam’ı yorumlamış bunun sonucunda ise başta Hz. Ali (k.v) olmak üzere birçok sahabeyi tekfir ederek şehit etmişlerdir. Vehhabiler, müteşabih mana ifade eden ayet ve hadislerden yola çıkarak kendilerince tevhidi koruma yolunda ümmeti Muhammed (sav)’in kahir ekserisini tekfir etmişlerdir. Dolayısıyla kendileri ve diğer Müslümanlar ile aralarına tekfir engeli koyduklarından İslam’ın özünü anlama yeteneğinden daima uzak kalmışlardır. Vehhabiler, aynı sertlik ve tahammülsüzlüklerini ehli kitap olarak ifade ettiğimiz Yahudi ve Hristiyanlardan yana ortaya koymamış her halükârda onlarla sıkı bir ilişki halinde olmuştur. Kâbe imamı Südeysi olarak bildiğimiz Abdulaziz bin Muhammed bin Abdullah’ın ABD ve İsrail hakkındaki olumlu görüş ve düşünceleri Vehhâbîliğin tehlikeli itikadının en bariz göstergesidir. Özellikle Suûdî Arabistan bu mezhep doğrultusunda bölge ülkeleriyle sürekli mücadele halinde olmuş, bu uğurda yemende binlerce insanın açlık ve sefalet içinde ölmelerine göz yumarak sıcak savaşa bile girişmiştir. Dolayısıyla Vehhâbîliğin, İslam’ı anlama ve algılamada yaşadığı sorunları görüp, tekfirci ve tecsimci bakış açısından kurtulup, İslamın saadet yolunu öğrenmek gerektiğini her Müslüman bilmeli ve bu batıl mezhepten şeytandan kaçar gibi kaçmalıdır.
Hicrî II. yüzyılın başlarından itibaren akîde çevresinde yapılan araştırmalar yeni eğilimlerin fırkalaşma sürecini olgunlaştırır. Bir kısım insanlar tenzih akidesi adına Allah (cc)’ın vech, yed, ayn, nüzûl, mecî gibi naslarda geçen sıfatlarını nefy ve ta’tıle giderken, diğer birtakım insanlar da bu anlayışın tam tersine sarılarak Allah (cc)’ın birliğine ve sıfatlarına aykırı düşebilecek yorumlar yapmaya çalışmışlardır. İşte bu eğilimlerden birisi de nasları yorumlamada aklın rolünü ve değerini küçümseyen, ilmî tenkit geleneğinden oldukça uzaklaşan, isbât ve nakle taassub derecesinde sarılan Vehhabiye’dir. Yaptığımız araştırmadan elde ettiğimiz sonuçlara göre Vehhâbîlik’ten bağımsız bir mezhep olarak söz etmek oldukça zordur. Belki bu bir görüş farklılığının, bir yorum biçiminin adı olabilir. Vehhâbîlik’te genel ve hâkim karakter, vahiy dilinde kullanılan ve teşbih ifade eden kavramların lafızları üzerinde te’vil ve mecaza gitmeden hakiki anlamlarda nassın yüzeysel anlama geleneğidir. Vehhâbîlik, sadece kaba bir mücessime telakkisi ifade edebilecek yorumlara açık hadisleri, hiçbir tahlil ve eleştiriye tâbî tutmaksızın sahih hadîs sayıp, harfiyen tefsir eden, teşbihe ve tecsime açık ifadelerin zâhirine ve lügat anlamına takılarak meselenin “muradı ilahi” tarafını tartışmadan Allah (cc)’a insan şekli ve sureti izâfe eden bir hale gelmiştir. Tenzih düşüncesi adına böyle bir zihnî istidatsızlık onları; “lafızcı” bir karaktere büründürerek düşüncede donuklaştırmakla kalmamış, dînî metinleri derinlemesine inceleme ve tenkit etme ruhundan uzaklaşma biçimini itikâdî bir gerekliliğin zorunlu sonucu gibi bir anlayışa ve sapmaya da götürmüştür. İslâm düşünce tarihi içerisinde görünümleri itibariyle aklı ve onun delillerini reddeden, nasları salt lafzi, harfi bir bakış açısıyla anlamaya çalışan bütün zihniyetler “Haşeviyye” olarak adlandırılmıştır. Vehhabiler de günümüzün haşeviyesi olma yolunda nasların zahirine takılarak hüküm vermişler ve Allah (cc)’ı isim ve sıfatlarında aşırıya giderek teşbihe düşmüşlerdir. İslam tarihi içerisinde Harici olarak isimlendirilen taife de nasların zahirine göre İslam’ı yorumlamış bunun sonucunda ise başta Hz. Ali (k.v) olmak üzere birçok sahabeyi tekfir ederek şehit etmişlerdir. Vehhabiler, müteşabih mana ifade eden ayet ve hadislerden yola çıkarak kendilerince tevhidi koruma yolunda ümmeti Muhammed (sav)’in kahir ekserisini tekfir etmişlerdir. Dolayısıyla kendileri ve diğer Müslümanlar ile aralarına tekfir engeli koyduklarından İslam’ın özünü anlama yeteneğinden daima uzak kalmışlardır. Vehhabiler, aynı sertlik ve tahammülsüzlüklerini ehli kitap olarak ifade ettiğimiz Yahudi ve Hristiyanlardan yana ortaya koymamış her halükârda onlarla sıkı bir ilişki halinde olmuştur. Kâbe imamı Südeysi olarak bildiğimiz Abdulaziz bin Muhammed bin Abdullah’ın ABD ve İsrail hakkındaki olumlu görüş ve düşünceleri Vehhâbîliğin tehlikeli itikadının en bariz göstergesidir. Özellikle Suûdî Arabistan bu mezhep doğrultusunda bölge ülkeleriyle sürekli mücadele halinde olmuş, bu uğurda yemende binlerce insanın açlık ve sefalet içinde ölmelerine göz yumarak sıcak savaşa bile girişmiştir. Dolayısıyla Vehhâbîliğin, İslam’ı anlama ve algılamada yaşadığı sorunları görüp, tekfirci ve tecsimci bakış açısından kurtulup, İslamın saadet yolunu öğrenmek gerektiğini her Müslüman bilmeli ve bu batıl mezhepten şeytandan kaçar gibi kaçmalıdır.
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 158,46 | 158,46 |