Yıllardır kâbus görmediği ya da kendini öldürmediği gecelerin sayısı bir elin parmaklarını geçemeyecek kadar azdı. İmkânsız bir aşkın sarp yokuşunun sonundaki dipsiz uçuruma gözleri kapalı koşuyor bile olsa, O elinden tuttuğu sürece düşmemeyi başarabileceğine umutsuzluğuna inat inanmak istiyordu. Ta ki gerçek her defasında suratına acımazsızca çarpana dek…
Uzun süre kelimeleri başkaları adına konuşmuştu. Ve şimdi kendi kalbine söz hakkı vermişti yine de korkuyordu. Çünkü paramparça dünyasında dili tutulmuş nidâları bir kenara bırakıp elindekiyle yaşamayı öğrenmişti. Acıya boyanmış gözlerinin yansıdığı aynalardan kaçtığı gibi umutsuzluğunun yansımasından kaçınmıştı aylardır.
Yalnızdı, belki hâlâ yalnız! Mutsuzdu, belki hâlâ mutsuz! Kırgındı belki hâlâ kırgın! Çaresizdi belki hâlâ çıkmazda ruhu. Hasretti, belki hâlâ hasret sevginin şefkatli kollarına. Gözyaşları bile unutmuştu karanlıkta kalan küçük kızı. Belki şimdi yaşadığı karmaşık mutluluk, gördüğü güzel rüyanın parlak bir yansımasıydı. Kaybetmenin her harfine binlerce anlam yüklerken hâlâ nefes almayı başarabiliyordu savaşçı benliği. Ve ısrarla kaçınıyordu cevapları zorunlu sorulardan. Çünkü kaçmak ya da görmezden gelmek daha kolaydı canını yakan gerçeklerden. Birer buzdağı misali yükselmedikçe önünde, mucizeler diyarının dingin okyanusunda ilerlemek çekiciydi.
“Kapının açıldığını fark ettiğinde yavaşça dönüp bana baktı. “Yavaş ol kalbim” diye fısıldadım göğsümde çırpınan savaşçıya. Gidemeyecek kadar tutkuyla bağlandığım fakat gitmemi gerektirecek kadar geçerli nedenlerimin olduğu bir şehir gibiydi Rob. Gidemiyordum, kalamıyordum ama hep biliyordum, ne olursa olsun o benim evimdi! Yavaş adımlarla ona doğru yürüdüm. Uzattığı elini tutmuştum farkında olmadan. Bir insana oranla çok güçlü bile olsam, onun kollarında sonbaharı karşılayan sararmış bir yaprak kadar narindi titreyen bedenim. O benim güneşimdi ne yaparsam yapayım yörüngesinden çıkamazdım. Bu gece söz, ruhlarımızın yansıdığı bedenlerimizdeydi. Gözlerimi kapatıp dudaklarına teslim oldum. İşte böyle bir mutluluktu benimki. Yolun sonunda gemimi parçalara ayıracak buzdağlarına, kör bir aşkın rotasıyla yol almaktı ve ne kadar uzağa kaçarsam kaçayım gerçek beni yakalayacaktı biliyordum. Gözlerinde cenneti görmüştüm ve cennet bana sonsuza dek yasaktı…”
Yıllardır kâbus görmediği ya da kendini öldürmediği gecelerin sayısı bir elin parmaklarını geçemeyecek kadar azdı. İmkânsız bir aşkın sarp yokuşunun sonundaki dipsiz uçuruma gözleri kapalı koşuyor bile olsa, O elinden tuttuğu sürece düşmemeyi başarabileceğine umutsuzluğuna inat inanmak istiyordu. Ta ki gerçek her defasında suratına acımazsızca çarpana dek…
Uzun süre kelimeleri başkaları adına konuşmuştu. Ve şimdi kendi kalbine söz hakkı vermişti yine de korkuyordu. Çünkü paramparça dünyasında dili tutulmuş nidâları bir kenara bırakıp elindekiyle yaşamayı öğrenmişti. Acıya boyanmış gözlerinin yansıdığı aynalardan kaçtığı gibi umutsuzluğunun yansımasından kaçınmıştı aylardır.
Yalnızdı, belki hâlâ yalnız! Mutsuzdu, belki hâlâ mutsuz! Kırgındı belki hâlâ kırgın! Çaresizdi belki hâlâ çıkmazda ruhu. Hasretti, belki hâlâ hasret sevginin şefkatli kollarına. Gözyaşları bile unutmuştu karanlıkta kalan küçük kızı. Belki şimdi yaşadığı karmaşık mutluluk, gördüğü güzel rüyanın parlak bir yansımasıydı. Kaybetmenin her harfine binlerce anlam yüklerken hâlâ nefes almayı başarabiliyordu savaşçı benliği. Ve ısrarla kaçınıyordu cevapları zorunlu sorulardan. Çünkü kaçmak ya da görmezden gelmek daha kolaydı canını yakan gerçeklerden. Birer buzdağı misali yükselmedikçe önünde, mucizeler diyarının dingin okyanusunda ilerlemek çekiciydi.
“Kapının açıldığını fark ettiğinde yavaşça dönüp bana baktı. “Yavaş ol kalbim” diye fısıldadım göğsümde çırpınan savaşçıya. Gidemeyecek kadar tutkuyla bağlandığım fakat gitmemi gerektirecek kadar geçerli nedenlerimin olduğu bir şehir gibiydi Rob. Gidemiyordum, kalamıyordum ama hep biliyordum, ne olursa olsun o benim evimdi! Yavaş adımlarla ona doğru yürüdüm. Uzattığı elini tutmuştum farkında olmadan. Bir insana oranla çok güçlü bile olsam, onun kollarında sonbaharı karşılayan sararmış bir yaprak kadar narindi titreyen bedenim. O benim güneşimdi ne yaparsam yapayım yörüngesinden çıkamazdım. Bu gece söz, ruhlarımızın yansıdığı bedenlerimizdeydi. Gözlerimi kapatıp dudaklarına teslim oldum. İşte böyle bir mutluluktu benimki. Yolun sonunda gemimi parçalara ayıracak buzdağlarına, kör bir aşkın rotasıyla yol almaktı ve ne kadar uzağa kaçarsam kaçayım gerçek beni yakalayacaktı biliyordum. Gözlerinde cenneti görmüştüm ve cennet bana sonsuza dek yasaktı…”
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 8,33 | 8,33 |