Köln’de doğdum, orta kesimlerine doğru Ren Nehri’nin zariflik ve inceliğinden bıkarak geniş bedenli bir durum aldığı, katıksız bir düzlüğe düşüp Kuzey Denizi’nin sislerine doğru akıp gittiği bir kentte dünyaya açtım gözlerimi; genel olarak Alman eyaletlerinde sanıldığının tersine, dünyevi otorite diye bir şeyin asla ciddiye alınmadığı, dini otoriyete ondan da az ciddi gözüyle bakıldığı bir kentte, Hitler’in kafasına pencerelerden saksıların atıldığı, bir aat içinde üç üniforma değiştirip halkın önüne çıkabilen gözünü kan bürümüş Göring züppesiyle açıkça alay edildiği bir kentte doğdum. Göring, üçüncü beyaz üniformasını üzerine geçirip arabasıyla kent sokaklarından geçerken, biz Köln’deki binlerce okul öğrencisi yolun iki yanına sıralanmış dikiliyorduk. Kentimiz insanlarındaki o her şeyi hafife alma huyunun, yeni kurulup çalışmaya başlamış felaket çarkına karşı hiçbir şey yapamayacağı içime doğmuştu o zaman. Katedraliyle ün yapmış, ama ününü gerçekte daha çok Romen üslubu kiliselerine borçlu Köln’de, en eski Alman Yahudi cemaatini sinesinde barındırıp sonra onu gözden çıkaran bir kentte dünyaya geldim. Köln’lü vatandaşların yurtseverliği ve mizah düşkünlüğü yaklaşan felakete karşı bir şey yapamadı; katedral kadar ünlü, dolaysız dışavurumları insanın içine korku salan, bazen sokakta bir büyüklük ve bilgelikle kendini açığa vuran söz konusu mizah, felaket karşısında güçsüz kaldı.
Köln’de doğdum, orta kesimlerine doğru Ren Nehri’nin zariflik ve inceliğinden bıkarak geniş bedenli bir durum aldığı, katıksız bir düzlüğe düşüp Kuzey Denizi’nin sislerine doğru akıp gittiği bir kentte dünyaya açtım gözlerimi; genel olarak Alman eyaletlerinde sanıldığının tersine, dünyevi otorite diye bir şeyin asla ciddiye alınmadığı, dini otoriyete ondan da az ciddi gözüyle bakıldığı bir kentte, Hitler’in kafasına pencerelerden saksıların atıldığı, bir aat içinde üç üniforma değiştirip halkın önüne çıkabilen gözünü kan bürümüş Göring züppesiyle açıkça alay edildiği bir kentte doğdum. Göring, üçüncü beyaz üniformasını üzerine geçirip arabasıyla kent sokaklarından geçerken, biz Köln’deki binlerce okul öğrencisi yolun iki yanına sıralanmış dikiliyorduk. Kentimiz insanlarındaki o her şeyi hafife alma huyunun, yeni kurulup çalışmaya başlamış felaket çarkına karşı hiçbir şey yapamayacağı içime doğmuştu o zaman. Katedraliyle ün yapmış, ama ününü gerçekte daha çok Romen üslubu kiliselerine borçlu Köln’de, en eski Alman Yahudi cemaatini sinesinde barındırıp sonra onu gözden çıkaran bir kentte dünyaya geldim. Köln’lü vatandaşların yurtseverliği ve mizah düşkünlüğü yaklaşan felakete karşı bir şey yapamadı; katedral kadar ünlü, dolaysız dışavurumları insanın içine korku salan, bazen sokakta bir büyüklük ve bilgelikle kendini açığa vuran söz konusu mizah, felaket karşısında güçsüz kaldı.
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 8,75 | 8,75 |