Bu kitap, göçmen entegrasyonu meselesini bir demokratik adalet sorunu olarak tanımlamaktadır. Bu bağlamda, “entegrasyon” teriminin yorumunun ev sahibi toplumun o andaki endişelerine dayanarak, göçmen çeşitliliğinin sosyal uyum ve güvenlik üzerindeki etkileri bakımından tarih boyunca yeniden inşa edildiğini öne sürer ve Parekh, Tully ve Honneth'in tanınma teorilerinin bir çözümleme ve uygulamasıyla, dahil edilme ve bireyselleşmenin normatif değerlerine dayalı, yeni bir “adil entegrasyon” tanımı ortaya koyar. “Adil Entegrasyon” idealine sadece belirli göç politikalarının uygulanmasıyla ulaşılabilecek güvenlik ya da liberal değerlerin korunması amacı olarak değil, kişilerin toplumun eşit üyeleri olarak bir araya gelerek, yanlış ve ideolojik tanınma karşısında toplumsal değerleri değiştirdikleri, somut ve dönüştürücü bir süreç olarak yaklaşır. Tanınma teorileri itibar ve eşit saygının karşılıklı tanınmasının insanoğlunun temel bir isteği olduğunu, kanun önünde bizimle aynı haklara sahip kimselere karşı da ahlaki sorumluluklarımız bulunduğunu öne sürer. Tanınma taleplerini de baskı ve üstünlük eleştirisi üzerinden adalet talepleri olarak değerlendirir. Göçmen ve mülteci entegrasyonu karşısındaki sosyo-ekonomik engelleri değerlendirmek amacıyla tanınma teorisini Kanada ve Türkiye örneklerine uygular ve göçmenlerin ev sahibi toplumla ve kurumlarıyla karşılıklı daha iyi uyum sağlayabilmeleri için çeşitli yönlendirici ilkeleri değerlendirmeye sunar.
Bu kitap, göçmen entegrasyonu meselesini bir demokratik adalet sorunu olarak tanımlamaktadır. Bu bağlamda, “entegrasyon” teriminin yorumunun ev sahibi toplumun o andaki endişelerine dayanarak, göçmen çeşitliliğinin sosyal uyum ve güvenlik üzerindeki etkileri bakımından tarih boyunca yeniden inşa edildiğini öne sürer ve Parekh, Tully ve Honneth'in tanınma teorilerinin bir çözümleme ve uygulamasıyla, dahil edilme ve bireyselleşmenin normatif değerlerine dayalı, yeni bir “adil entegrasyon” tanımı ortaya koyar. “Adil Entegrasyon” idealine sadece belirli göç politikalarının uygulanmasıyla ulaşılabilecek güvenlik ya da liberal değerlerin korunması amacı olarak değil, kişilerin toplumun eşit üyeleri olarak bir araya gelerek, yanlış ve ideolojik tanınma karşısında toplumsal değerleri değiştirdikleri, somut ve dönüştürücü bir süreç olarak yaklaşır. Tanınma teorileri itibar ve eşit saygının karşılıklı tanınmasının insanoğlunun temel bir isteği olduğunu, kanun önünde bizimle aynı haklara sahip kimselere karşı da ahlaki sorumluluklarımız bulunduğunu öne sürer. Tanınma taleplerini de baskı ve üstünlük eleştirisi üzerinden adalet talepleri olarak değerlendirir. Göçmen ve mülteci entegrasyonu karşısındaki sosyo-ekonomik engelleri değerlendirmek amacıyla tanınma teorisini Kanada ve Türkiye örneklerine uygular ve göçmenlerin ev sahibi toplumla ve kurumlarıyla karşılıklı daha iyi uyum sağlayabilmeleri için çeşitli yönlendirici ilkeleri değerlendirmeye sunar.
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 168,00 | 168,00 |