Teşkilat-ı Mahsusa – Arif Cemil
Kafkasya ve balkanlar’da operasyonlar Teşkilat-ı mahsusa’nın kafkasya ve balkan faaliyetleri Gayrinizami harp… osmanlı ve cumhuriyet dönemi askeri tarihimizin en önemli kör noktalarından… teşkilat-ı mahsusa ise gayrinizami harp tarihimizde müesses bir aşama… birçoğumuzun gözünde tüm operasyonel ve istihbarî sahaya hakim ezoterik bir örgüt, bir bilinmezlikler yığını. Evet, birçok olayın teşkilat-ı mahsusa’nın olağandışılığını doğruladığı yadsınamaz. Yine de diğer tarihi olaylarda olduğu gibi teşkilat-ı mahsusa’nın da gerçek insanlardan oluşan gerçek bir geçmişe, köşeleri olan bir tarihsel maceraya işaret ettiğini kabul etmemiz gerekiyor. Yeter ki örgüt ideolojik, estetik veya ahlaki kaygılarla değil konunun doğasından kaynaklanan yanıltıcılığa karşı ihtiyatlı bir şekilde, kaynaklar aracılığıyla bizlere seslenen geçmişin peşinden giderek çalışılsın.
Teşkilat-ı mahsusa ile ilgili en önemli kaynaklardan birinin, örgütle organik bağı bulunan arif cemil denker olduğu her türlü tartışmanın ötesindedir. Denker, erken cumhuriyet döneminde, teşkilat-ı mahsusa’nın doğrudan devamı sayılabilecek örgütlerin tarih sahnesinden silinmesinden yaklaşık 10 sene sonra teşkilat-ı mahsusa hakkında ilk tefrikayı kaleme almıştır.
Bu önemine binaen, ülkemizdeki gayrinizami harp tarihi çalışmalarının doğru bir mecrada seyretmesine yardımcı olmayı ve bunları herkes için erişilebilir kılmayı amaçlayarak hazırladığımız gizli teşkilatlar serisi’ne denker’in umum-i harp’te teşkilat-ı mahsusa adıyla kaleme aldığı tefrikasıyla başlıyoruz.
Denker bu kritik çalışmasında, batıda ispanya’dan doğuda çin ve endonezya’ya, kuzeyde rusya’dan güneyde sudan’a kadar oldukça geniş bir operasyonel coğrafyada varlık gösteren teşkilat-ı mahsusa’nın kafkasya ve balkanlardaki faaliyetlerine mercek tutmuştur. Askeri tarihçi – yazar erhan çifci ise yayımlandığı dönemin şartlarında gayet akıcı bir üslupla kaleme alınmış olsa da artık anlaşılması zorlaşan bu çalışmayı titiz edisyonuyla çok daha anlaşılır ve kullanışlı bir hale getirmiştir. Teşkilat-ı mahsusa: kafkasya ve balkanlar’da operasyonlar adıyla yeniden piyasaya sunduğumuz bu çalışma umut ediyoruz ki arif cemil’e literatürde hak ettiği saygınlığı kazandıracaktır.
Gayrinizami Harp – Ali Güneş
Balkan harbi’nde komita, çete, jandarma ve milisler (1912-1913) Osmanlı subaylarının gayrinizami harp tecrübesi… gayrinizami harp nedir? 19. yüzyıldan günümüze kadar nasıl bir rol oynamıştır? Modern gayrinizami harp teorisinin temelleri nasıl atılmıştır? Günümüzde gayrinizami harp alanında otorite kabul edilen abd’nin modern teoriye katkısı ne yönde olmuştur? Balkan harbi öncesinde yaşanan ayaklanma hareketleri ve çete muharebeleri ile makedonya sorunu bağlamında teşkil edilen komitaların osmanlı gayrinizami harp tecrübelerine nasıl bir etkisi olmuştur? Osmanlı devleti’nin balkan harbi için hazırladığı harekât planlarında gayrinizami harbe yönelik hangi hususlar kurgulanmıştır? Harp esnasında hangi unsurlara gayrinizami harp görevleri verilmiştir? Günümüzde küresel silahlı çatışmaların haritasına bakıldığında en fazla öne çıkan muharebe türünün gayrinizami harp ve gayrinizami kuvvetlere karşı harekât olduğunu söylemek mümkündür. Gayrinizami harp, geçmişten günümüze her dönemde çoğunlukla zayıfın güçlüye karşı kullandığı bir silah olsa da günümüzde güçlünün de zayıfa veya dengine karşı dolaylı strateji kapsamında başvurduğu bir kuvvet çarpanıdır. 1826-1912 yılları arasında yeni düzenli ordu ve özellikle 1878-1912 makedonya sorunu döneminde osmanlı askeriyesi, gayrinizami harp harekatının en aktif uygulayıcıları arasında yer almıştır. Osmanlı imparatorluğu’nun geç dönem askerî tarihi, gayrinizami harp incelemesi için büyük potansiyele sahiptir.
Elinizdeki eser osmanlı gayrinizami harp tecrübesini balkan harbi özelinde yeniden düşünmeyi amaçlamaktadır. Eser, akademik çevrelerin bugüne kadar yeterince incelememiş oldukları osmanlı gayrinizami harp tecrübesinin, günümüzde askerî doktrin üretmede başı çeken nato eksenindeki abd’nin ortaya koyduğu ve bütün dünyada kabul gören modern gayrinizami harp doktrini ile benzeşen yönlerini ortaya koymaktadır.
Ali güneş’in hem teorik-kavramsal hem de tarihî bir analiz olarak işlediği gizli teşkilatlar serisi’nin yeni kitabı gayrinizami harp, yalnızca bu sahada çalışanların değil, alana merak duyanlarında da başucundan eksik etmeyecekleri bir kaynak eser…
İstihbarat Savaşları – Hüseyin Aziz Akyürek
Birinci dünya savaşı’nda suriye ve lübnan’da casusluk faaliyetleri Elinizdeki çalışma, birinci dünya savaşı’nın ikinci yarısında osmanlı devleti’nde emniyet-i umumiye müdürü olarak görev yapan aziz bey’in (hüseyin aziz akyürek) hatıratı olarak 1932-33’te beyrut merkezli el ahrar gazetesinde arapça olarak tefrika edildi ve akabinde suriye ve lübnan fi harbi’l-âlemiyye: el-istihbarat ve’l-casusiyye fi’d-devleti’l-‘usmaniyye başlığıyla kitap olarak basıldı.
İstihbarat savaşları: birinci dünya savaşı’nda suriye ve lübnan’da casusluk faaliyetleri adıyla türkçeye kazandırdığımız bu kitap, özellikle istihbarat, casusluk ve propaganda konularında hayli zengin bir içeriğe sahip. Kitapta, orta doğu’daki gayrimüslim gruplardan ayrılıkçı arap hareketleri ve örtülü çalışmalarına, cemal paşa’nın suriye ve lübnan için fransızlarla pazarlığından enver ve talat paşaların suriye’yi bir hidivliğe dönüştürme planlarına, bölgedeki osmanlı istihbarat yapılanması ve karşı casusluk faaliyetlerinden gizli ödeneklere, siyonizm tehlikesi ve nili casusluk şebekesinden bölge basınına kadar pek çok durum ve olaya ışık tutuluyor. Öte yandan, osmanlı idaresindeki arap toprakları ve daha özelde suriye ve lübnan’da öne çıkan tarihi şahsiyetler de mevzubahis ediliyor. Emir şekib arslan, aziz ali el-mısrî, şarl debbâs, thomas edward lawrence, cevat rifat atilhan, izzet el-cündî ve esad şukayrî’nin yanı sıra 4. Ordu istihbarat yapılanmasındaki bazı isimler ile düşman casusları, osmanlı devleti’nin emniyetçisi ve istihbaratçısı olan bir şahsiyetin gözünden değerlendiriliyor.
Yayımlandığı günden bu yana geçen 87 sene içerisinde arapçaya hakim tarihçiler, türkçe aslı bulunmayan bu hatıratı, önemine binaen muteber bir kaynak olarak kabul ederek çalışmalarında kullandılar. Ancak, aziz bey’in hatırata konu olan dönemde suriye ve lübnan’da bulunmadığına dair kuvvetli delilleri ve bu delillerin beraberinde getirebileceği soruları göz ardı ettiler.
Dr. Polat safi, hatıratı gerçekte aziz bey’in yazıp yazmadığı sorusundan hareketle kaleme aldığı takdim yazısında, kitaba konu olan dönem, mekan ve şahısları, kitabın yayımlandığı bağlam üzerinden okuyarak metnin tarih, özellikle de istihbarat tarihi açısından sahip olduğu önemin altını çiziyor, derin ve katmanlı operasyonel değerine dikkat çekiyor. Aynı zamanda, türk istihbarat ve gayrinizami harp tarihimizi henüz kuruluş aşamasında nasıl etkilediğini irdeliyor.
Sınırları Çizen Kadın – Taha Niyazi Karaca
İngiliz casus gertrude bell Ortadoğu sınırlarını çizen kadın: ingiliz casus gertrude bell…
gertrude bell’in ortadoğu’nun şekillenmesinde oynadığı rol neydi? Yazar, arkeolog, seyyah ve casus olarak bilinen gertrude bell aslında kimdi? Nasıl bir süreçten geçerek osmanlı imparatorluğu’nun yıkılması için çalışan bir ajan durumuna gelmişti?
Prof. Dr. Taha niyazi karaca, ilk defa başvurulan arşivler ve keşfedilen belgeler ışığında daha önce birçok yönü irdelenmemiş gertrude bell’in bambaşka bir portresini ortaya çıkarıyor. “dünyaya medeniyet yaydığına inandığı” ülkesine layık olmak için var gücüyle çalışmış gertrude bell’in yalnız başına arap çöllerine girecek cesareti bulabildiği sıradışı yaşamı tüm hikâyesiyle gözler önüne seriliyor.
Bu kitap, gertrude bell’i biyografik olarak sunmakla kalmıyor, onun orta doğu’nun şekillenmesinde rol oynamış kişilerden biri olduğunu teferruatıyla anlatıyor. Bir taraftan öğrenciliği, tarihçiliği, arkeoloji çalışmaları ve gezilerinden bahsederken diğer taraftan da yeniden şekillenen orta doğu’daki gelişmelerin seyrini, nüfuz mücadelelerini irdeliyor.
Bu açıdan kitapta gertrude bell’in özel yaşamına paralel olarak 19. yüzyılı şekillendiren önemli olaylar da yer buluyor.
İngiltere’nin kutülamare yenilgisi ve bölge politikasına etkisi, ingiliz-fransız ortaklığı ve sykes-picot anlaşması, balfour deklarasyonu, paris barış konferansı, percy cox ve mezopotamya sivil idaresi’nin kurulması, fransa’nın suriye’yi işgali, kahire konferansı, faysal’ın ırak kralı yapılması gibi son derece kritik meseleler gertrude bell’in düşünceleri ve tarihi gerçekler eşliğinde açıklanıyor. Sınırları çizen kadın: ingiliz casus gertrude bell, haritalarıyla ve fotoğraflarıyla soluk soluğa okunacak bir kaynak niteliği taşıyor…
Sınırdaki Casus – Ahmet Yüksel
Osmanlı topraklarında bir rus ajanı kafkasyalı mehdi kulu şirvani Bağdat’tan payitahta kafkasyalı bir casus…mehdi kulu şirvanî… tarih araştırmalarında bugüne kadar ismine rastlanmamış, kitaplarda yer edinememiş kafkas kökenli bir rus vatandaşı… böyle bir araştırmaya konu olması hem bir hakikatin hem de bir tesadüfün eseri. Hakikat; tarihin artık sadece devletlerden veya o devletlerin dümeninde oturanlardan ibaret olmayışı. Tesadüf; Osmanlı Arşivi’nde “Sivas” anahtar kelimesiyle yapılan taramalar sırasında karşılaşılan bir vesikanın eseri. Bahse konu vesika, Bağdat’ta yaşayan Mehdi Kulu adında birisinin I. Dünya Savaşı’nın devam ettiği hengamede Rus casusu olduğu gerekçesiyle Sivas’a sürgün edildiğini haber veriyordu. Genişletilen taramalar neticesinde gün yüzüne çıkarılan diğer vesikalar ise sürgüne zemin hazırlayan daha nice faaliyetlerini…
Mehdî Kulu Şirvanî kimdi? Neden ve ne zaman Bağdat’a gidip yerleşmişti? Osmanlı karar alıcılarını “Sivas’ın soğuğuna tahammül edemeyip ölecek olursa memleket bir hainin vücudundan kurtulur” dedirtecek denli bir nefreti nasıl üzerine çekmişti? İmparatorlukların temelinden çatırdamaya başladığı, sınırların süratle değiştiği ve güç dengelerinin alabora olduğu bir devirde sürgün edilmeyi gerektirir ne gibi casusluk faaliyetleri yürütmüştü? Osmanlı-Rus ilişkilerinin alabildiğine gergin olduğu ve tarafların birbirine üstünlük kurma gayretinin tavan yaptığı bir dönemeçte Mehdi Kulu’na nasıl bir rol biçilmişti ve o, rolünü tarihin sahnesinde kusursuz sergileyebilmiş miydi? Sorular uzun, ömür kısa… Sahi, 19. yüzyılda Şirvan’da başlayan bir yaşam 20. yüzyılda payitahta nasıl uzanmış, nerede ve ne zaman sonlanmıştı?
Osmanlı istihbarat tarihine kazandırdığı önemli çalışmalarıyla tanınan Doç. Dr. Ahmet Yüksel, elinizdeki çalışmada, Mehdi Kulu’nun Kazımiye’den Necef’e, Samara’dan Urfa’ya ve Kayseri’den İstanbul’a uzanan takibi zor hayatını inceleyerek bu ve benzeri sorulara cevap arıyor. Bu sırada dönemin nabzını tutmayı ihmal etmediği gibi Mehdi Kulu etrafında gelişen olayların, Osmanlı makamlarıyla Rusya’nın diplomatik temsilcileri arasında emperyal seviyede yaşanan gerilimin bir numunesi olduğunu ortaya koyuyor.
Gizli Teşkilatlar Serisi’nin yeni kitabı Sınırdaki Casus: Osmanlı ve Rusya Arasında Bir Kafkasyalı, okuyucuyu bir casusun peşinden tansiyonu yüksek sınırlar arasında gezdirerek literatüre ciddi bir katkı sağlıyor.
Teşkilat-ı Mahsusa – Arif Cemil
Kafkasya ve balkanlar’da operasyonlar Teşkilat-ı mahsusa’nın kafkasya ve balkan faaliyetleri Gayrinizami harp… osmanlı ve cumhuriyet dönemi askeri tarihimizin en önemli kör noktalarından… teşkilat-ı mahsusa ise gayrinizami harp tarihimizde müesses bir aşama… birçoğumuzun gözünde tüm operasyonel ve istihbarî sahaya hakim ezoterik bir örgüt, bir bilinmezlikler yığını. Evet, birçok olayın teşkilat-ı mahsusa’nın olağandışılığını doğruladığı yadsınamaz. Yine de diğer tarihi olaylarda olduğu gibi teşkilat-ı mahsusa’nın da gerçek insanlardan oluşan gerçek bir geçmişe, köşeleri olan bir tarihsel maceraya işaret ettiğini kabul etmemiz gerekiyor. Yeter ki örgüt ideolojik, estetik veya ahlaki kaygılarla değil konunun doğasından kaynaklanan yanıltıcılığa karşı ihtiyatlı bir şekilde, kaynaklar aracılığıyla bizlere seslenen geçmişin peşinden giderek çalışılsın.
Teşkilat-ı mahsusa ile ilgili en önemli kaynaklardan birinin, örgütle organik bağı bulunan arif cemil denker olduğu her türlü tartışmanın ötesindedir. Denker, erken cumhuriyet döneminde, teşkilat-ı mahsusa’nın doğrudan devamı sayılabilecek örgütlerin tarih sahnesinden silinmesinden yaklaşık 10 sene sonra teşkilat-ı mahsusa hakkında ilk tefrikayı kaleme almıştır.
Bu önemine binaen, ülkemizdeki gayrinizami harp tarihi çalışmalarının doğru bir mecrada seyretmesine yardımcı olmayı ve bunları herkes için erişilebilir kılmayı amaçlayarak hazırladığımız gizli teşkilatlar serisi’ne denker’in umum-i harp’te teşkilat-ı mahsusa adıyla kaleme aldığı tefrikasıyla başlıyoruz.
Denker bu kritik çalışmasında, batıda ispanya’dan doğuda çin ve endonezya’ya, kuzeyde rusya’dan güneyde sudan’a kadar oldukça geniş bir operasyonel coğrafyada varlık gösteren teşkilat-ı mahsusa’nın kafkasya ve balkanlardaki faaliyetlerine mercek tutmuştur. Askeri tarihçi – yazar erhan çifci ise yayımlandığı dönemin şartlarında gayet akıcı bir üslupla kaleme alınmış olsa da artık anlaşılması zorlaşan bu çalışmayı titiz edisyonuyla çok daha anlaşılır ve kullanışlı bir hale getirmiştir. Teşkilat-ı mahsusa: kafkasya ve balkanlar’da operasyonlar adıyla yeniden piyasaya sunduğumuz bu çalışma umut ediyoruz ki arif cemil’e literatürde hak ettiği saygınlığı kazandıracaktır.
Gayrinizami Harp – Ali Güneş
Balkan harbi’nde komita, çete, jandarma ve milisler (1912-1913) Osmanlı subaylarının gayrinizami harp tecrübesi… gayrinizami harp nedir? 19. yüzyıldan günümüze kadar nasıl bir rol oynamıştır? Modern gayrinizami harp teorisinin temelleri nasıl atılmıştır? Günümüzde gayrinizami harp alanında otorite kabul edilen abd’nin modern teoriye katkısı ne yönde olmuştur? Balkan harbi öncesinde yaşanan ayaklanma hareketleri ve çete muharebeleri ile makedonya sorunu bağlamında teşkil edilen komitaların osmanlı gayrinizami harp tecrübelerine nasıl bir etkisi olmuştur? Osmanlı devleti’nin balkan harbi için hazırladığı harekât planlarında gayrinizami harbe yönelik hangi hususlar kurgulanmıştır? Harp esnasında hangi unsurlara gayrinizami harp görevleri verilmiştir? Günümüzde küresel silahlı çatışmaların haritasına bakıldığında en fazla öne çıkan muharebe türünün gayrinizami harp ve gayrinizami kuvvetlere karşı harekât olduğunu söylemek mümkündür. Gayrinizami harp, geçmişten günümüze her dönemde çoğunlukla zayıfın güçlüye karşı kullandığı bir silah olsa da günümüzde güçlünün de zayıfa veya dengine karşı dolaylı strateji kapsamında başvurduğu bir kuvvet çarpanıdır. 1826-1912 yılları arasında yeni düzenli ordu ve özellikle 1878-1912 makedonya sorunu döneminde osmanlı askeriyesi, gayrinizami harp harekatının en aktif uygulayıcıları arasında yer almıştır. Osmanlı imparatorluğu’nun geç dönem askerî tarihi, gayrinizami harp incelemesi için büyük potansiyele sahiptir.
Elinizdeki eser osmanlı gayrinizami harp tecrübesini balkan harbi özelinde yeniden düşünmeyi amaçlamaktadır. Eser, akademik çevrelerin bugüne kadar yeterince incelememiş oldukları osmanlı gayrinizami harp tecrübesinin, günümüzde askerî doktrin üretmede başı çeken nato eksenindeki abd’nin ortaya koyduğu ve bütün dünyada kabul gören modern gayrinizami harp doktrini ile benzeşen yönlerini ortaya koymaktadır.
Ali güneş’in hem teorik-kavramsal hem de tarihî bir analiz olarak işlediği gizli teşkilatlar serisi’nin yeni kitabı gayrinizami harp, yalnızca bu sahada çalışanların değil, alana merak duyanlarında da başucundan eksik etmeyecekleri bir kaynak eser…
İstihbarat Savaşları – Hüseyin Aziz Akyürek
Birinci dünya savaşı’nda suriye ve lübnan’da casusluk faaliyetleri Elinizdeki çalışma, birinci dünya savaşı’nın ikinci yarısında osmanlı devleti’nde emniyet-i umumiye müdürü olarak görev yapan aziz bey’in (hüseyin aziz akyürek) hatıratı olarak 1932-33’te beyrut merkezli el ahrar gazetesinde arapça olarak tefrika edildi ve akabinde suriye ve lübnan fi harbi’l-âlemiyye: el-istihbarat ve’l-casusiyye fi’d-devleti’l-‘usmaniyye başlığıyla kitap olarak basıldı.
İstihbarat savaşları: birinci dünya savaşı’nda suriye ve lübnan’da casusluk faaliyetleri adıyla türkçeye kazandırdığımız bu kitap, özellikle istihbarat, casusluk ve propaganda konularında hayli zengin bir içeriğe sahip. Kitapta, orta doğu’daki gayrimüslim gruplardan ayrılıkçı arap hareketleri ve örtülü çalışmalarına, cemal paşa’nın suriye ve lübnan için fransızlarla pazarlığından enver ve talat paşaların suriye’yi bir hidivliğe dönüştürme planlarına, bölgedeki osmanlı istihbarat yapılanması ve karşı casusluk faaliyetlerinden gizli ödeneklere, siyonizm tehlikesi ve nili casusluk şebekesinden bölge basınına kadar pek çok durum ve olaya ışık tutuluyor. Öte yandan, osmanlı idaresindeki arap toprakları ve daha özelde suriye ve lübnan’da öne çıkan tarihi şahsiyetler de mevzubahis ediliyor. Emir şekib arslan, aziz ali el-mısrî, şarl debbâs, thomas edward lawrence, cevat rifat atilhan, izzet el-cündî ve esad şukayrî’nin yanı sıra 4. Ordu istihbarat yapılanmasındaki bazı isimler ile düşman casusları, osmanlı devleti’nin emniyetçisi ve istihbaratçısı olan bir şahsiyetin gözünden değerlendiriliyor.
Yayımlandığı günden bu yana geçen 87 sene içerisinde arapçaya hakim tarihçiler, türkçe aslı bulunmayan bu hatıratı, önemine binaen muteber bir kaynak olarak kabul ederek çalışmalarında kullandılar. Ancak, aziz bey’in hatırata konu olan dönemde suriye ve lübnan’da bulunmadığına dair kuvvetli delilleri ve bu delillerin beraberinde getirebileceği soruları göz ardı ettiler.
Dr. Polat safi, hatıratı gerçekte aziz bey’in yazıp yazmadığı sorusundan hareketle kaleme aldığı takdim yazısında, kitaba konu olan dönem, mekan ve şahısları, kitabın yayımlandığı bağlam üzerinden okuyarak metnin tarih, özellikle de istihbarat tarihi açısından sahip olduğu önemin altını çiziyor, derin ve katmanlı operasyonel değerine dikkat çekiyor. Aynı zamanda, türk istihbarat ve gayrinizami harp tarihimizi henüz kuruluş aşamasında nasıl etkilediğini irdeliyor.
Sınırları Çizen Kadın – Taha Niyazi Karaca
İngiliz casus gertrude bell Ortadoğu sınırlarını çizen kadın: ingiliz casus gertrude bell…
gertrude bell’in ortadoğu’nun şekillenmesinde oynadığı rol neydi? Yazar, arkeolog, seyyah ve casus olarak bilinen gertrude bell aslında kimdi? Nasıl bir süreçten geçerek osmanlı imparatorluğu’nun yıkılması için çalışan bir ajan durumuna gelmişti?
Prof. Dr. Taha niyazi karaca, ilk defa başvurulan arşivler ve keşfedilen belgeler ışığında daha önce birçok yönü irdelenmemiş gertrude bell’in bambaşka bir portresini ortaya çıkarıyor. “dünyaya medeniyet yaydığına inandığı” ülkesine layık olmak için var gücüyle çalışmış gertrude bell’in yalnız başına arap çöllerine girecek cesareti bulabildiği sıradışı yaşamı tüm hikâyesiyle gözler önüne seriliyor.
Bu kitap, gertrude bell’i biyografik olarak sunmakla kalmıyor, onun orta doğu’nun şekillenmesinde rol oynamış kişilerden biri olduğunu teferruatıyla anlatıyor. Bir taraftan öğrenciliği, tarihçiliği, arkeoloji çalışmaları ve gezilerinden bahsederken diğer taraftan da yeniden şekillenen orta doğu’daki gelişmelerin seyrini, nüfuz mücadelelerini irdeliyor.
Bu açıdan kitapta gertrude bell’in özel yaşamına paralel olarak 19. yüzyılı şekillendiren önemli olaylar da yer buluyor.
İngiltere’nin kutülamare yenilgisi ve bölge politikasına etkisi, ingiliz-fransız ortaklığı ve sykes-picot anlaşması, balfour deklarasyonu, paris barış konferansı, percy cox ve mezopotamya sivil idaresi’nin kurulması, fransa’nın suriye’yi işgali, kahire konferansı, faysal’ın ırak kralı yapılması gibi son derece kritik meseleler gertrude bell’in düşünceleri ve tarihi gerçekler eşliğinde açıklanıyor. Sınırları çizen kadın: ingiliz casus gertrude bell, haritalarıyla ve fotoğraflarıyla soluk soluğa okunacak bir kaynak niteliği taşıyor…
Sınırdaki Casus – Ahmet Yüksel
Osmanlı topraklarında bir rus ajanı kafkasyalı mehdi kulu şirvani Bağdat’tan payitahta kafkasyalı bir casus…mehdi kulu şirvanî… tarih araştırmalarında bugüne kadar ismine rastlanmamış, kitaplarda yer edinememiş kafkas kökenli bir rus vatandaşı… böyle bir araştırmaya konu olması hem bir hakikatin hem de bir tesadüfün eseri. Hakikat; tarihin artık sadece devletlerden veya o devletlerin dümeninde oturanlardan ibaret olmayışı. Tesadüf; Osmanlı Arşivi’nde “Sivas” anahtar kelimesiyle yapılan taramalar sırasında karşılaşılan bir vesikanın eseri. Bahse konu vesika, Bağdat’ta yaşayan Mehdi Kulu adında birisinin I. Dünya Savaşı’nın devam ettiği hengamede Rus casusu olduğu gerekçesiyle Sivas’a sürgün edildiğini haber veriyordu. Genişletilen taramalar neticesinde gün yüzüne çıkarılan diğer vesikalar ise sürgüne zemin hazırlayan daha nice faaliyetlerini…
Mehdî Kulu Şirvanî kimdi? Neden ve ne zaman Bağdat’a gidip yerleşmişti? Osmanlı karar alıcılarını “Sivas’ın soğuğuna tahammül edemeyip ölecek olursa memleket bir hainin vücudundan kurtulur” dedirtecek denli bir nefreti nasıl üzerine çekmişti? İmparatorlukların temelinden çatırdamaya başladığı, sınırların süratle değiştiği ve güç dengelerinin alabora olduğu bir devirde sürgün edilmeyi gerektirir ne gibi casusluk faaliyetleri yürütmüştü? Osmanlı-Rus ilişkilerinin alabildiğine gergin olduğu ve tarafların birbirine üstünlük kurma gayretinin tavan yaptığı bir dönemeçte Mehdi Kulu’na nasıl bir rol biçilmişti ve o, rolünü tarihin sahnesinde kusursuz sergileyebilmiş miydi? Sorular uzun, ömür kısa… Sahi, 19. yüzyılda Şirvan’da başlayan bir yaşam 20. yüzyılda payitahta nasıl uzanmış, nerede ve ne zaman sonlanmıştı?
Osmanlı istihbarat tarihine kazandırdığı önemli çalışmalarıyla tanınan Doç. Dr. Ahmet Yüksel, elinizdeki çalışmada, Mehdi Kulu’nun Kazımiye’den Necef’e, Samara’dan Urfa’ya ve Kayseri’den İstanbul’a uzanan takibi zor hayatını inceleyerek bu ve benzeri sorulara cevap arıyor. Bu sırada dönemin nabzını tutmayı ihmal etmediği gibi Mehdi Kulu etrafında gelişen olayların, Osmanlı makamlarıyla Rusya’nın diplomatik temsilcileri arasında emperyal seviyede yaşanan gerilimin bir numunesi olduğunu ortaya koyuyor.
Gizli Teşkilatlar Serisi’nin yeni kitabı Sınırdaki Casus: Osmanlı ve Rusya Arasında Bir Kafkasyalı, okuyucuyu bir casusun peşinden tansiyonu yüksek sınırlar arasında gezdirerek literatüre ciddi bir katkı sağlıyor.
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 450,00 | 450,00 |