Gammazcılar
Güney Amerika edebiyatının yıldızlarından, Düşen Şeylerin Gürültüsü romanıyla tüm dünyada büyük yankı uyandıran Kolombiyalı yazar Juan Gabriel Vásquez'in Sebald, Borges, Roth ve Marquez gibi yazarlarla birlikte anılmasını sağlayan Gammazcılar adlı romanı, 2. Dünya Savaşı'nın Kolombiya'ya etkilerini bir ailenin geçmişle hesaplaşması üzerinden anlatıyor. Balzac'ın "Romanlar, ulusların özel tarihleridir" sözünü haklı çıkarırcasına, savaşın ülkesinde yarattığı ihanet ve tecritle dolu geçmişle yüzleşmek için, kişisel tarih ile toplumsal tarihin kesiştiği yere ışık tutuyor.
Gabriel Santoro’nun, 1938 yılında Almanya'dan Kolombiya'ya göç eden yakın aile dostları, Alman Yahudi’si Sara Guterman'ın anılarından hareketle yazdığı "Sürgünde Bir Hayat” adlı kitabı, ünlü bir entelektüel ve retorik uzmanı olan öz babası tarafından acımasızca yerden yere vurulur. Oysa bu kitap Gabriel için, yalnızca, ülkesinin hızla yok olan geçmişini, belleğini korumanın masum bir yoludur.
Bu tepki karşısında yıkılan Gabriel, babasının, araştırmasına yönelik öfkesini, itibarını yok edebilecek ve kendi kimliğini yeniden tanımlayabilecek sırrı çözmeye çalışır. Birkaç yıl sonra, babasının gizemli bir şekilde trafik kazasında ölmesinin ardından, Gabriel kitabın satır aralarından 1940’lı yılların Bogota’sına, 1990’lı yılların Medellin’ine uzanan bir yolculuğa çıkar ve yıkıntıların arasında, yarım asırlık gerçekleri, şüphe, ihanet ve suç ağını, babasının son derece karmaşık ve karanlık bir portresini keşfeder.
"Babam hep şöyle derdi: Şeffaflık dünyanın en büyük aldatmacasıdır. İnsan, söylediği yalanlardır."
"Latin Amerika edebiyatının en özgün seslerinden biri."
-Mario Vargas Llosa
Gammazcılar
Güney Amerika edebiyatının yıldızlarından, Düşen Şeylerin Gürültüsü romanıyla tüm dünyada büyük yankı uyandıran Kolombiyalı yazar Juan Gabriel Vásquez'in Sebald, Borges, Roth ve Marquez gibi yazarlarla birlikte anılmasını sağlayan Gammazcılar adlı romanı, 2. Dünya Savaşı'nın Kolombiya'ya etkilerini bir ailenin geçmişle hesaplaşması üzerinden anlatıyor. Balzac'ın "Romanlar, ulusların özel tarihleridir" sözünü haklı çıkarırcasına, savaşın ülkesinde yarattığı ihanet ve tecritle dolu geçmişle yüzleşmek için, kişisel tarih ile toplumsal tarihin kesiştiği yere ışık tutuyor.
Gabriel Santoro’nun, 1938 yılında Almanya'dan Kolombiya'ya göç eden yakın aile dostları, Alman Yahudi’si Sara Guterman'ın anılarından hareketle yazdığı "Sürgünde Bir Hayat” adlı kitabı, ünlü bir entelektüel ve retorik uzmanı olan öz babası tarafından acımasızca yerden yere vurulur. Oysa bu kitap Gabriel için, yalnızca, ülkesinin hızla yok olan geçmişini, belleğini korumanın masum bir yoludur.
Bu tepki karşısında yıkılan Gabriel, babasının, araştırmasına yönelik öfkesini, itibarını yok edebilecek ve kendi kimliğini yeniden tanımlayabilecek sırrı çözmeye çalışır. Birkaç yıl sonra, babasının gizemli bir şekilde trafik kazasında ölmesinin ardından, Gabriel kitabın satır aralarından 1940’lı yılların Bogota’sına, 1990’lı yılların Medellin’ine uzanan bir yolculuğa çıkar ve yıkıntıların arasında, yarım asırlık gerçekleri, şüphe, ihanet ve suç ağını, babasının son derece karmaşık ve karanlık bir portresini keşfeder.
"Babam hep şöyle derdi: Şeffaflık dünyanın en büyük aldatmacasıdır. İnsan, söylediği yalanlardır."
"Latin Amerika edebiyatının en özgün seslerinden biri."
-Mario Vargas Llosa
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 116,80 | 116,80 |