… zeman-ı sabıkada diyar-ı Buhara’da iki karındaş hasıl oldı ruz-ı şeb ikisi dahı marifete talib ve tahsil-i ulume ragıb oldılar şarkı ve garbı keşk-i güzar idüp her biri bir mertebe tetebbu itdiler her biri asrın Eflatun’ı geçünürdi birinün adına Ebu Ali Sina ve birinün adına Ebu’l-haris Dana dirlerdi amma Ebu Ali Sina ifrat ile küşade-meşreb idi müddet-i ömri elli sekiz yıl olup rahmet-i hakka vasıl olıcak Hamedan’a medfundur amma gayet fakirü’l-hal ve şikeste-bal gezerlerdi ahir bi’z-zaruri ikisi de derviş suretine girüp dahı müsafir rah-ı rakib oldılar kaza ile bir gün yolları magrib diyarına düşdi gezerek şehr-i Tunus dirler bir kalaya irdiler hasıl-ı kelam işte her kankı şehir olursa ol şehrin içinde gezerlerken anı gördiler ki münadiler nida idüp iderler ki yarın ale’s-seher magara kapusı açılur diyü nida iderler Ebu Ali Sina ile karındaşı bu sözi işidüp dellala sual itdiler dellal cevab virüp iyitdi bu şehre yakın yirde bir magara-i acibe vardur yılda bir kerre açılur ve bir saat kadar durur vilayet halkından her kim murad iderse magaranın içine girüp bir saat tamam olmadan içinde olan kitablardan çıkarıp sene tamamına degin okuyup yazup yıl tamam oldukda yine kitabları yirine korlar eger komaz ol garda müekkel cinniler vardur ol gice helak iderler zira kim bu garı İskender-i Zülkarneyn bina itdirüp ve cümle ulumı yazdırup ol garda komışdur diyüp cevab virdi…
Türk hikâyeciliği İslamiyet öncesine kadar dayanır ancak hikâyelerin çoğu kütüphanelerde incelenmeyi beklemektedirler. Esrar-ı Hikmet ya da Hikâyet-i Ebu Ali Sina ve Biraderi Ebu’l-Haris, İbni Sina’nın hayatını efsanevi tarzda anlatan hikâyelerin XVI. yüzyılda Derviş Hasan Medhî tarafından derlenerek III. Murad’a takdim edilen mensur eserlerin ilkidir.
… zeman-ı sabıkada diyar-ı Buhara’da iki karındaş hasıl oldı ruz-ı şeb ikisi dahı marifete talib ve tahsil-i ulume ragıb oldılar şarkı ve garbı keşk-i güzar idüp her biri bir mertebe tetebbu itdiler her biri asrın Eflatun’ı geçünürdi birinün adına Ebu Ali Sina ve birinün adına Ebu’l-haris Dana dirlerdi amma Ebu Ali Sina ifrat ile küşade-meşreb idi müddet-i ömri elli sekiz yıl olup rahmet-i hakka vasıl olıcak Hamedan’a medfundur amma gayet fakirü’l-hal ve şikeste-bal gezerlerdi ahir bi’z-zaruri ikisi de derviş suretine girüp dahı müsafir rah-ı rakib oldılar kaza ile bir gün yolları magrib diyarına düşdi gezerek şehr-i Tunus dirler bir kalaya irdiler hasıl-ı kelam işte her kankı şehir olursa ol şehrin içinde gezerlerken anı gördiler ki münadiler nida idüp iderler ki yarın ale’s-seher magara kapusı açılur diyü nida iderler Ebu Ali Sina ile karındaşı bu sözi işidüp dellala sual itdiler dellal cevab virüp iyitdi bu şehre yakın yirde bir magara-i acibe vardur yılda bir kerre açılur ve bir saat kadar durur vilayet halkından her kim murad iderse magaranın içine girüp bir saat tamam olmadan içinde olan kitablardan çıkarıp sene tamamına degin okuyup yazup yıl tamam oldukda yine kitabları yirine korlar eger komaz ol garda müekkel cinniler vardur ol gice helak iderler zira kim bu garı İskender-i Zülkarneyn bina itdirüp ve cümle ulumı yazdırup ol garda komışdur diyüp cevab virdi…
Türk hikâyeciliği İslamiyet öncesine kadar dayanır ancak hikâyelerin çoğu kütüphanelerde incelenmeyi beklemektedirler. Esrar-ı Hikmet ya da Hikâyet-i Ebu Ali Sina ve Biraderi Ebu’l-Haris, İbni Sina’nın hayatını efsanevi tarzda anlatan hikâyelerin XVI. yüzyılda Derviş Hasan Medhî tarafından derlenerek III. Murad’a takdim edilen mensur eserlerin ilkidir.
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 113,05 | 113,05 |