Candan Selman dördüncü öykü kitabı EJDER MEYVESİ KADAR PEMBE’de kuzguni bir dünyanın solgun renklerini dile getiriyor. Ötekine karşı kör olanları, birbirine tıpatıp benzeyen, tükettikçe tükenenleri ve uyuyamayan bir gezegeni anlatıyor. Her bir öykü ‘belki de yanlış olan anahtar değil, kapıdır’ diye sesleniyor.
“Kaygı, panik bozuklukları endişe dolu bir dünyanın uykusuz insanlarına dönüştük. Uyuyamayan bir gezegeni yazmak istedim… Kapitalizmin sunduğu bir güzellik algısı var. Bu uğurda git gide birbirine benzeyen, kendinden olmayanı fark edemeyen insanlar var. Maviyi, yeşili, kırmızıyı ve ejder meyvesi kadar pembeyi yazmak istedim.”
“Artık varsa yoksa Metin’di. Benden üç yaş büyük ağabeyim. Beşiktaşlı babam, abimle bana Metin ve Tekin adını takmış. Bizi, tuttuğu takım kadar sevdi mi bilemiyorum. Her zaman bir mesafe vardı aramızda. Gidişinden sonra da aramızdaki mesafe fiziksel olarak da boy gösterdi. Annem ise babama inat ağabeyime bağlandı. Metin de bu teselliye sessizce boyun eğdi, annemin bir dediğini iki etmedi. Görünmez gibiydim. Ne annem, ne babam ve ne de ağabeyim vardı. Bir gölge gibi evin içinde dolaşıyor ve kendimi kanatırcasına özgürlüğümün tadını çıkarıyordum. Bir hafta sonu tam kapıdan çıkarken arkamdan bağırdı annem. ‘Metin, geç kalma!’ Üçlü kanepeye yayılmış mizah dergisi okuyan ağabeyimle göz göze geldik. Bir şey söylemeden evden çıktım. Artık bir adım bile yoktu. Şunu anladım ki metin olmam gerekiyordu…
Yanlış oğula bağlanmıştı. Tekin olmayan oydu, ben değildim. Ama yine de Metin olmak bana düşmüştü.”
Candan Selman dördüncü öykü kitabı EJDER MEYVESİ KADAR PEMBE’de kuzguni bir dünyanın solgun renklerini dile getiriyor. Ötekine karşı kör olanları, birbirine tıpatıp benzeyen, tükettikçe tükenenleri ve uyuyamayan bir gezegeni anlatıyor. Her bir öykü ‘belki de yanlış olan anahtar değil, kapıdır’ diye sesleniyor.
“Kaygı, panik bozuklukları endişe dolu bir dünyanın uykusuz insanlarına dönüştük. Uyuyamayan bir gezegeni yazmak istedim… Kapitalizmin sunduğu bir güzellik algısı var. Bu uğurda git gide birbirine benzeyen, kendinden olmayanı fark edemeyen insanlar var. Maviyi, yeşili, kırmızıyı ve ejder meyvesi kadar pembeyi yazmak istedim.”
“Artık varsa yoksa Metin’di. Benden üç yaş büyük ağabeyim. Beşiktaşlı babam, abimle bana Metin ve Tekin adını takmış. Bizi, tuttuğu takım kadar sevdi mi bilemiyorum. Her zaman bir mesafe vardı aramızda. Gidişinden sonra da aramızdaki mesafe fiziksel olarak da boy gösterdi. Annem ise babama inat ağabeyime bağlandı. Metin de bu teselliye sessizce boyun eğdi, annemin bir dediğini iki etmedi. Görünmez gibiydim. Ne annem, ne babam ve ne de ağabeyim vardı. Bir gölge gibi evin içinde dolaşıyor ve kendimi kanatırcasına özgürlüğümün tadını çıkarıyordum. Bir hafta sonu tam kapıdan çıkarken arkamdan bağırdı annem. ‘Metin, geç kalma!’ Üçlü kanepeye yayılmış mizah dergisi okuyan ağabeyimle göz göze geldik. Bir şey söylemeden evden çıktım. Artık bir adım bile yoktu. Şunu anladım ki metin olmam gerekiyordu…
Yanlış oğula bağlanmıştı. Tekin olmayan oydu, ben değildim. Ama yine de Metin olmak bana düşmüştü.”
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 39,60 | 39,60 |