Devlet, hayatımızı kontrol eden en temel kavramlardan kurumlardan biri. Gündelik hayatımızda sık sık sözünü etmemize ve hemen her gün muhtelif devlet temsilcilerinin teorik ve pratik beyanlarına maruz kalmamıza rağmen ne tuhaftır ki üzerinde çok az düşündüğümüz gibi... Ahmet İnsel Türkçede çok az telaffuz edilen tezler içeren bu kitabında "Osmanlıdan günümüze devlet"i, iktisat ve toplum bağlamında düşünüyor. Öncelikle iktisadın kendiliğinden oluşan ve gelişen bir alan olmadığını, bir siyasi irade tarafından inşa edildiğini söylüyor. Devletin bir siyasi irade olarak" devlet merkezli, devlete tabi bir toplum" yaratmak için iktisadı yönlendirdiğini belirtiyor. Ve "yöneten yönetilen ilişkisinin değişmemesi", "iktisadi alanları kontrol etme isteği"nin aynı kalması açısından Osmanlı İmparatorluğu ile Türkiye Cumhuriyeti Devlet'i arasında bir süreklilik olduğunu gösteriyor. Solun, devletçilikle ilericiliği, devletçilikle sosyalizmi birbirine karıştırma eğilimini sorgularken, devletin kendini iktisadi kalkınmayla sınırlanmayıp siyasi ve kültürel hedefler de gözettiğinin altını çiziyor. "Kalkınma tahayyülünü gerçekleştirme", "toplumu devlete tabi kılma", "devletin kendini kurma" aracı olarak kurulan devlet işletmelerinin "devletin işçi sınıfını" oluşturmaya yönelik hedeflerini sergiliyor. İnsel'e göre, M. Kemal'in "Devrimiz, tamamen bir iktisadiyat devrinden başka bir şey değildir" sözlerinde temellenen Türk devleti; kalkınmaya tapınan ama kalkınmanın toplumsal sonuçlarından çokça ürken bir devlettir. Zor kullanarak "düzen"i koruyan ve böylece kendini gerçekleştiren bir devlet...İnsel kitaba esas olan dönemi 1960'ta bitiriyor. Ama 1990'lara getirdiği etraflı önsözünde, son yıllarda toplum olarak başımıza açılan belaları ve devletin bu belalardaki rolünü inceliyor. 12 Eylül darbesiyle birlikte ordunun siyasi ağırlığının giderek arttığına, "milli menfaatler ve milli güçler" söylemine dayanılarak insanın değil devletin kutsallaştırıldığına dikkat çekiyor. Devletin esas olarak "Türk, sünni-müslüman ve erkek" karakterinin altını çizerek, farklılıkları dışlayan bu özelliğinin toplumsal çatışmaları artırıcı rolüne değiniyor. Zaten farklılıkları gözeten bir "toplumsal mutabakat"la oluşturulmamış olan devletin içinde son zamanlarda giderek özerkleşmeye başlayan "güç odakları"na dikkat çekerek, bir tür "neo-feodal devlet"in oluştuğunu söylüyor...
"İnsan merkezli" bir toplumsallığın önündeki engelleri merak edenlere şiddetle önerilir..
Devlet, hayatımızı kontrol eden en temel kavramlardan kurumlardan biri. Gündelik hayatımızda sık sık sözünü etmemize ve hemen her gün muhtelif devlet temsilcilerinin teorik ve pratik beyanlarına maruz kalmamıza rağmen ne tuhaftır ki üzerinde çok az düşündüğümüz gibi... Ahmet İnsel Türkçede çok az telaffuz edilen tezler içeren bu kitabında "Osmanlıdan günümüze devlet"i, iktisat ve toplum bağlamında düşünüyor. Öncelikle iktisadın kendiliğinden oluşan ve gelişen bir alan olmadığını, bir siyasi irade tarafından inşa edildiğini söylüyor. Devletin bir siyasi irade olarak" devlet merkezli, devlete tabi bir toplum" yaratmak için iktisadı yönlendirdiğini belirtiyor. Ve "yöneten yönetilen ilişkisinin değişmemesi", "iktisadi alanları kontrol etme isteği"nin aynı kalması açısından Osmanlı İmparatorluğu ile Türkiye Cumhuriyeti Devlet'i arasında bir süreklilik olduğunu gösteriyor. Solun, devletçilikle ilericiliği, devletçilikle sosyalizmi birbirine karıştırma eğilimini sorgularken, devletin kendini iktisadi kalkınmayla sınırlanmayıp siyasi ve kültürel hedefler de gözettiğinin altını çiziyor. "Kalkınma tahayyülünü gerçekleştirme", "toplumu devlete tabi kılma", "devletin kendini kurma" aracı olarak kurulan devlet işletmelerinin "devletin işçi sınıfını" oluşturmaya yönelik hedeflerini sergiliyor. İnsel'e göre, M. Kemal'in "Devrimiz, tamamen bir iktisadiyat devrinden başka bir şey değildir" sözlerinde temellenen Türk devleti; kalkınmaya tapınan ama kalkınmanın toplumsal sonuçlarından çokça ürken bir devlettir. Zor kullanarak "düzen"i koruyan ve böylece kendini gerçekleştiren bir devlet...İnsel kitaba esas olan dönemi 1960'ta bitiriyor. Ama 1990'lara getirdiği etraflı önsözünde, son yıllarda toplum olarak başımıza açılan belaları ve devletin bu belalardaki rolünü inceliyor. 12 Eylül darbesiyle birlikte ordunun siyasi ağırlığının giderek arttığına, "milli menfaatler ve milli güçler" söylemine dayanılarak insanın değil devletin kutsallaştırıldığına dikkat çekiyor. Devletin esas olarak "Türk, sünni-müslüman ve erkek" karakterinin altını çizerek, farklılıkları dışlayan bu özelliğinin toplumsal çatışmaları artırıcı rolüne değiniyor. Zaten farklılıkları gözeten bir "toplumsal mutabakat"la oluşturulmamış olan devletin içinde son zamanlarda giderek özerkleşmeye başlayan "güç odakları"na dikkat çekerek, bir tür "neo-feodal devlet"in oluştuğunu söylüyor...
"İnsan merkezli" bir toplumsallığın önündeki engelleri merak edenlere şiddetle önerilir..
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 21,00 | 21,00 |