Demokrasi sorununun merkezi öneminin neden hiç değişmediğinin açıklanmasıyla ilişkili iki nedenden söz edebiliriz. Bunlardan ilki, demokrasi kavramının, özellikle de bu kavramda içerilen demokratik değerlerin kurulu siyasî karar alma mekanizmalarına yönelik sürekli bir eleştiri ve dolayısıyla bu mekanizmaları dönüştürme potansiyeli taşımasıdır. Bu bağlamda, Batı demokrasisi diye de atıfta bulunduğumuz yerleşik liberal-demokratik sistemlerin demokratik değerler ile kurumsal mekanizmalar arasındaki etkileşim temelinde eleştirel bir tarzda ele alınması, uzunca bir süredir devam ediyor. Elinizdeki kitapta yer alan birçok yazı, liberal demokrasiye yönelik böyle bir eleştirel yaklaşımın, siyaset teorisinin geniş bağlamı içindeki çeşitli boyutları üzerinde odaklanmaktadır. Bu bağlamda daha çok Türkiye’ye özgü gibi görünen ikinci neden ise, demokrasi ile cumhuriyet arasındaki gerilim noktalarında kendisini açığa vuran devletçi (devlet merkezli) yaklaşımın ağırlığında yakalanabilir. Bir yandan "Türkiye toplumunda sınıflar olmadığı için, çok-partili düzene de gerek yoktur" diyen, çok partili siyasî hayata geçildikten sonra da, siyasî çoğulculuğu mümkün olduğunca dar tutmaya yönelen ve böylece kendisini kalıcılaştırmaya çalışan tek-parti ideolojisi, diğer yandan demokratikleşme sürecini AB üyeliği perspektifiyle ve biraz da kerhen sürdürmeye yönelen, milliyetçi-muhafazakâr siyasetin ağırlığı, Türkiye demokrasisinin sahici bir ilerleme kaydetmesinin önündeki temel engeller olarak görünmektedir. Bu kitapta yer alan yazıların bir bölümü de, dolayısıyla, siyaset teorisi bağlamındaki değerlendirmelerden kopuk olmayan bir biçimde, daha çok Kemalizm eksenli gibi görünen ama bununla sınırlı olmayan konulara eğilmektedir.
Demokrasi sorununun merkezi öneminin neden hiç değişmediğinin açıklanmasıyla ilişkili iki nedenden söz edebiliriz. Bunlardan ilki, demokrasi kavramının, özellikle de bu kavramda içerilen demokratik değerlerin kurulu siyasî karar alma mekanizmalarına yönelik sürekli bir eleştiri ve dolayısıyla bu mekanizmaları dönüştürme potansiyeli taşımasıdır. Bu bağlamda, Batı demokrasisi diye de atıfta bulunduğumuz yerleşik liberal-demokratik sistemlerin demokratik değerler ile kurumsal mekanizmalar arasındaki etkileşim temelinde eleştirel bir tarzda ele alınması, uzunca bir süredir devam ediyor. Elinizdeki kitapta yer alan birçok yazı, liberal demokrasiye yönelik böyle bir eleştirel yaklaşımın, siyaset teorisinin geniş bağlamı içindeki çeşitli boyutları üzerinde odaklanmaktadır. Bu bağlamda daha çok Türkiye’ye özgü gibi görünen ikinci neden ise, demokrasi ile cumhuriyet arasındaki gerilim noktalarında kendisini açığa vuran devletçi (devlet merkezli) yaklaşımın ağırlığında yakalanabilir. Bir yandan "Türkiye toplumunda sınıflar olmadığı için, çok-partili düzene de gerek yoktur" diyen, çok partili siyasî hayata geçildikten sonra da, siyasî çoğulculuğu mümkün olduğunca dar tutmaya yönelen ve böylece kendisini kalıcılaştırmaya çalışan tek-parti ideolojisi, diğer yandan demokratikleşme sürecini AB üyeliği perspektifiyle ve biraz da kerhen sürdürmeye yönelen, milliyetçi-muhafazakâr siyasetin ağırlığı, Türkiye demokrasisinin sahici bir ilerleme kaydetmesinin önündeki temel engeller olarak görünmektedir. Bu kitapta yer alan yazıların bir bölümü de, dolayısıyla, siyaset teorisi bağlamındaki değerlendirmelerden kopuk olmayan bir biçimde, daha çok Kemalizm eksenli gibi görünen ama bununla sınırlı olmayan konulara eğilmektedir.
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 14,77 | 14,77 |